Çapulcu musun, vay vay

Gezi Parkı direnişi kendi kültürünü yarattı. Boğaziçi Caz Korosu'nun 'Çapulcu musun' parçası da bu kültürün hoşluklarından biri. Biz de koro şefi Masis Aram Gözbek'le konuştuk.

cumhuriyet.com.tr

Gezi Parkı’ndaki çadırlarından çıkıp sahneye doğru yollanıyorlar. Coşkulular. Sadece onlar değil, 1 milyon insanın doldurduğu meydana hâkim bu duygu. Binlerce insan bir ağızdan onlarla söylüyor: “Çapulcular oldu mu?, Meydanlara doldu mu?, Gönderdiğin TOMA’lar, Beşiktaş’a vardı mı?”

BOĞAZİÇİ CAZ KOROSU'NDAN ÇAPULCU MUSUN VAY VAY!

Diğer parçaya geçiyor koro: “Gaz maskesi ala benziyor, biber gazı bala benziyor, benim TOMA’m bana sıkıyor, bulunur bir çare halk ayaktadır, Taksim yolunda barikattadır, çapulcu musun, vay vay”... Boğaziçi Caz Korosu’nun, birkaç gün önce çıkardıkları bu parçalar Gezi Parkı eylemlerinin marşı haline geldi. Biz de koronun Gezi Parkı’ndaki çadırlarına misafir olduk ve bu yaratıcılığı koro şefi Masis Aram Gözbek’le konuştuk.

- Gezi Parkı olaylarını ne zaman öğrendiniz?

- Olaylar başladığında koronun bir kısmıyla Fransa’daydık konser vermek için. Duyduklarımıza, gördüklerimize inanamıyorduk. Paris’teki konserlerde olaylardan bahsedip iki performansımızı direnen arkadaşlarımıza, hayatını kaybedenlere adadık. Pazartesi, eylemin 6. gününde Türkiye’ye döndük. Günlerdir parktayız.
 

- Direnişin şarkısı haline dönüşen “Çapulcular Oldu mu” ve “Çapulcu musun, vay, vay” parçaları da bu sırada çıktı, galiba.

- Evet, sekizinci günde bir performansımız olacaktı, yine ‘türkü ağırlıklı söyleriz’ diye düşünüyorduk. Sahneye çıkmadan birkaç saat önce, koroya benimle 2005’te giren Kürşat aradı, işyerinde “Kızılcıklar Oldu mu?” türküsüne söz yazmış. Parka gelirken trafikte kalınca “Entarisi Ala Benziyor” için de yeni sözler yaratmış. O gün sadece “Çapulcular oldu mu”yu söyleyebildik. İnanılmaz tepkiler aldık.
 

- İnternete ilk “Entarisi Ala Benziyor” parçanız düştü. Düşer düşmez de birkaç saatte yüz binlerce insan izledi.

- Evet, öyle olmuş. Performans bitince parkta takılıyorduk. Saat 02.30-03.00 gibi on kişi kendi kendimize şarkı söylerken insanlar toplanmaya başladı, mini bir konser havasına büründü ortam. “Entarisi Ala Benziyor”u ilk o zaman söyledik. Kahkahalar yükseldi. Bir daha, bir daha, denilmeye başlandı. Sabaha karşı telefonuyla çekenlerden biri YouTube’a koymuş. Geçen pazarki büyük mitingde yüz binlerce insanla bir ağızdan söyledik parçayı.
 

- Sizce sanatın böylesi halk hareketlerinde yeri nedir?

- Sanat söyleyecek sözü olan insanın işidir. Eğer bir derdin yoksa, bir şey anlatmıyorsan niye yer işgal ediyorsun?
 

- Yeni parçalar olacak mı?

- Bana o kadar çok mail geliyor ki, şu türküyü de söyler misiniz, bunu söyleseniz çok güzel olur, diye. En son “Suda Balık Oynuyor”u da “Suda TOMA Oynuyor” diye dönüştürdük. Bunlar planlanarak yapılan şeyler değil, hepsi spontane gelişti, zaten öyle olduğu için de bu kadar lezzetli oldu. İki sene önceki metro videosu da öyleydi. İnsanlar koronun samimiyetini biliyor artık. Dolayısıyla söylediğimiz sözün dinleneceğini hissediyoruz. O yüzden üzerimizde bir nevi sorumluluk var. Hakaret içermeyen, sade, net, akıllıca sözlü parçalarımız ‘herkesi’ bir nebze gülümsetip, düşündürebiliyor. Parçanın etki gücü o yüzden fazla.
 

- Peki siz neden buradasınız?

- Çünkü hakkımı savunuyorum. Bazı şeyler çok üst üste geldi, “Evinizde için”, “Parklarda el ele gezinmeyin” gibi buyruk verir mesajların hepsi birleşti. Zaten uyanık bir topluluk vardı ama büyük kesim sürekli hazmediyordu. İnsanların kafasına vurulunca, biber gazını yiyince onlar da uyandı. Kimse kişisel alışkanlıklarını, ahlak yapısını, hayat stilini, kişisel zevklerini 76 milyon insana dayatamaz. Görevin o 76 milyonun bir arada, huzurlu, barışçıl bir ortamda yaşamasını sağlamak. Bu kadar önemli bir konumda olan birinin, bu kadar büyük bir duyarsızlıkta olması insanları çileden çıkardı. Bu bir de üslup sorunu. Ancak daha yumuşak konuşsa da olay değişmez, niyet aynı çünkü.
 

- Daha önce hiç eyleme katılmış mıydınız?

- Belki birkaç sanata dair protestoda bulunmuşumdur ama siyasi bir eylemde aktif olarak hiç bulunmamıştım. Hiç biber gazı yemedim. Ama buradaki insanlar artık nasıl mücadele edeceklerini, ayakta duracaklarını öğrendiler. Bu kadar kompakt bir süreçte bu kadar fazla insanın bu deneyimi yaşayabilmesi mükemmel. 100 metre uzaktayken bile yan yana duramayacak gruplar, kol kola halay çekiyor, slogan atıyor, konser izliyor. İnanılmaz bir yardımlaşma var. Bize bu birlikteliği, bizi hatırlatanlara, yardımlaşmayı, dayanışmayı, güler yüzle birbirimize selam vermeyi, birinin derdi var mı, yok mu diye sormayı anımsatanlara çok teşekkürler! Hepimizin buradan çıkarması gereken çok fazla ders ve unutmaması gereken çok fazla güzel an var. Çok güzel bir şaşkınlık yaşıyor ve burada olan herkesi teker teker alkışlıyorum.
 

- Sizin çıkardığınız ders ne oldu?

- Kendimi daha çok her şeyin içinde hissetmeye başladım. Günlerdir bir iki saat uykuyla duruyorum, ama yorgunluğun ne demek olduğunu unuttum. Derler ya kanımın son damlasına kadar, ben de ses telimin son milimetresine kadar konuşmaya, sesimi duyurmaya devam edeceğim buradakilerle birlikte. Hepimiz çok büyük bir siyasal deneyim kazanıyoruz aslında. Hayata, insanlığa dair inanılmaz şeyler öğreniyoruz. Dün şunu düşündüm, 3-4 ay sonra sokakta yürürken insanların birbirine bakışı çok daha farklı olacak. Hep, birine bir şey olduğunda yardıma koşan biri olmaya çalıştım, ama bundan sonra her zamankinden çok daha duyarlı davranacağımdan da eminim. Bir insanın bunu fark etmesi, yüz binlerin bunu fark edebilme ihtimalini gösterir. Şu dönemi yaşadığım için çok mutluyum. Ama bu uyanık kalışın sürmesi lazım, en önemlisi de bu.