Cannes Film Festivali'nden görkemli dönüş
Cannes Film Festival bir yıllık zorunlu COVID-19 arasının ardından bu yıl 74. kez düzenleniyor. Sektörün dirilişi anlamına gelecek bu görkemli buluşma için sağlam bir seçki hazırlandı.
Emrah KolukısaBizim kuşağın gazetecileri biraz da Nuri Bilge Ceylan sayesinde ısındı Cannes’a. Fransa’nın güneyindeki bu küçük kent yılın büyük bölümünde emeklilerin sahilde yürüdüğü bir sayfiye beldesi görünümündeyken baharın yaza göz kırptığı günlerde dünyanın sinema başkenti haline geliyor ve burada tam manasıyla dünyanın dört bir yanından sinema tutkunlarının, kültür sanat muhabirlerinin ve sinema sektörünün irili ufaklı hemen bütün figürlerinin buluştuğu bir şölen yaşanıyor. Ama az özce de değindiğim gibi, 2000’li yılların başlarından itibaren çektiği hemen her filmle Cannes’a davet edilen ve bunların çok büyük bir kısamında da ödül alan Nuri Bilge Ceylan olmasaydı kolay kolay buralara bu kadar ciddi bir Türk gazeteci akınını olmazdı. Yıllar önce Yılmaz Güney’in ilk kez açtığı bu yolu bugün de hala az sayıda da olsa birilerinin devam ettirdiğini görmek ilerisi için hala bir umut vesilesi.
Cannes Film Festival 74 yıllık geçmişinde çok büyük sinema olaylarına sahne oldu ve bunların hepsini anmaya kalksak ne yerimiz yeter ne de takatimiz. Biz o yüzden bu yılki görkemli dönüşe odaklanalım ve tarihinde ilk kez Temmuz ayında düzenlenen etkinlikte bizleri nelerin beklediğini anlatmaya çalışalım, dilimiz elverdiğince.
Öncelikle, festivali yakından takip edenler fark etmiştir, bu yılın programında geçen yıldan kalan bazı film ve isimler de yer alıyor. Örneğin pandemi yüzünde iptal edilmesiydi geçen yıl festivalde Wes Anderson’ın “French Dispatch” adlı filmi izleyici karşısına çıkacaktı, ama olamadı. İşte Anderson bir şekilde filmini bir yıldan uzun süre hiçbir yere vermedi ve bu yılki festivale kadar bekletti. Cannes’ın özelliği ve büyüklüğü böyle bir şey işte. Aynı şekilde geçen yıl jüri başkanı olması beklenen Spike Lee de programını açık tuttu ve bu yıl aynı görevi üstlenmek üzere geri dönüyor. Cannes tarihindeki ilk siyah jüri başkanı ünvanını bir yıl gecikmeyle de olsa kimseye kaptırmadı Lee.
Bu yıl 24 filmin yarışacağı ana seçkide Leos Carax’ın açılış filmi olarak gösterilecek son filmi “Annette” muhtemelen çok sükse yapacak. Sinemaseverlerin heyecan katsayısını yükselten diğer yapımları ise şöyle sıralayabiliriz: “Benedetta” (Paul Verhoeven), “France” (Bruno Dumont), “Tout S’est Bien Passé” (François Ozon), “A Hero” (Asghar Farhadi), “Memoria” (Apichatpong Weerasethakul), “Paris 13th District” (Jacques Audiard), “Nitram” (Justin Kurzel), “Tre Piani” (Nanni Moretti), “Bergman Island” (Mia Hasen-Love), “Petrov’s Flu” (Kirill Serebrennikov), “Ahed’s Knee” (Nadav Lapid).
Bildiğiniz gibi Semih Kaplanoğlu da “Bağlılık: Hasan” adlı filmiyle bu yıl da Cannes’da. Festivalin en önemli yan bölümü olan Un Certain Regard’da yarışacak filmin rakipleri arasında şu yapımlar dikkat çekiyor: “House Arrest” (Aleksey German Jr.), “The Innocents” (Eskil Vogt),”Onoda” (Arthur Harari), “Bonne Mere” (Hafsia Herzi), “After Yang” (Kogonada).
Ayrıca diğer bölümlerlerden “Cow” (Andrea Arnold), “Vortex” (Gaspar Noe), “The Velvet Underground” (Todd Haynes), “Where Is Anne Frank” (Ari Folman), “Babi Yar. Context” (Sergei Loznitsa)”The Crusade” (Louis Garrel), “The Story of Film: A New Generation” (Mark Cousins), “Hold Me Tight” (Mathieu Amalric), “In Front of Your Face” (Hong Sang-soo), “Evolution” (Karel Mundruczo) ve “JFK Revisited: Through the Looking Glass” (Oliver Stone) adlı filler de heyecan yaratanlardan. Son olarak bir de “The Year of the Everlasting Storm” adlı film var ki aralarında Jafar Panahi, Apichatpong Weerasethakul ve Laura Poitras gibi isimlerin de bulunduğu 7 yönetmenin imzasını taşıyor.
BAŞKAN VE DİĞERLERİ
Spike Lee’nin başkanlığında toplanacak 9 kişilik Altın Palmiye jürisinde bu yıl yine birbirinden değerli isimler var. Spike Le ile birlikte adının önüne yönetmen ibaresi eklenen toplam 6 kişi var ki, Mati Diop (Fransa, Senegal), Jessica Hausner (Avusturya) ve Kleber Menddonça Filho (Brezilya) asıl kariyerleri yönetmenlik olan ama yapımcı, senarist gibi titrleri de taşıyan isimler. Maggie Gyllenhaal (ABD) ve Mélanie Laurent (Fransa) ise asıl kariyerleri oyunculuk olsa da yönetmenlikte de yol almak isteyen uluslararası yıldızlar. Jüride iki oyuncu daha, Tahar Rahim (Fransa) ve Song Kang-ho (Güney Kore) bulunurken bir de şarkıcı ve şarkı yazarı Mylene Farmer (Fransa) var. Bazı yıllar bir de yazarın yer aldığına çok şahit olduğumuz (mesela Orhan Pamuk bu jüride yer almıştı yıllar önce) jüride bu yıl tam bir oyuncu ve yönetmen ağırlığı söz konusu.
AFİŞTE DE SPİKE LEE
Yanılmıyorsam bu yılın afişi de yine bir ilk olarak kayıtlara geçiyor. Cannes’da ilk kez bir jüri başkanı, başkanlığı üstlendiği yıl aynı zamanda festivalin afişinde de yer alıyor. Spike Lee’nin 1985 tarihli ilk filmi “She’s Gotta Have It”de canlandırdığı Mars Blackmon karakteriyle afişte yer alması ise ünlü sinemacının kariyerine bir saygı duruşu şeklinde yorumlanabilir.
DAVETİYE ŞART, AMA NASIL BULMALI?
Film izlemek için davetiyeniz olmalı, biletle film izlenmiyor. davetiye bulmak için de bağlantılarınızın olması gerek, ya yapımcıları tanıyacaksınız ya da festivalden birilerini. Ama yine de şansınızı denemek istiyorsanız fotoğraflarda da görüldüğü gibi elinize bir karton ya da kağıt alıp üzerine “Lütfen, lütfen bana bir davetiye” yazabilirsiniz. İşe yaradığını gördüm doğrusu. Yalnız siz siz olun yanınıza bir smokin almadan sakın Cannes’a gitmeyin, zira bazı gösterimler için davetiye de yetmez, kılık kıyafet yönetmeliği diye bir şey var.
MUSSOLİNİ ETKİSİ
Cannes’da uluslararası nitelikli bir film festivali düzenlenmesi fikri 1938’e dayanıyor. Tahmin edileceği üzere 1932 yılında ilk kez düzenlenen ve 30’lu yıllarda bir hayli ilgi gören Venedik Film Festivali’nin önemli bir etkisi var Cannes Film Festivali’nin kuruluşunda. Bir başka önemli etken ise 1937’de Venedik’te yarışan ve bugün Fransız sinemasının gelmiş geçmiş en önemli filmlerinden biri olarak anılan “La Grande Illusion” adlı barış yanlısı filmin Mussolini’nin açık müdahalesi sonucu ödül almayışı. 1938 yılında En İyi İtalyan filmi ile En İyi Yabancı Film için verilen ödüllerin (Copa Mussolini o zamanlar bu ödüllerin adı) tamamen savaşı kutsayan iki propaganda filmine, “Luciano Serra, Pilot” ile “Olympia”ya (ki bu ikinci film meşum sinemacı Leni Riefenstahl imzalı) verilince Fransız, İngiliz ve Amerikalı jüri üyeleri istifa etmiş ve bir daha da festivale gelmeyeceklerini belirtmişlerdi. Fransızlar bunun üzerine kendileri bir festival düzenlemeye karar verdiler. Festivalin nerede yapılacağı meselesinde ise iki kent öne çıkmıştı: Cannes ve Biarritz. Fransız Rivierası’nda bulunan ve turistlerin daha çok ziyaret ettiği Cannes nihayet 31 Mayıs 1939’da imzalanan bir protokol ile festivalin ev sahipliğini almış oldu.
İLK FESTİVAL 1946’DA YAPILDI
Aslında ilk festivalin 1939’da düzenlenmesi planlamıştı. Hatta açılışı yapıldı da… Resmi olarak 1 Eylül’de başlaması planlanan festival için 31 Ağustos akşamı aralarında Cary Grant, Spencer Tracy, Norma Shearer, Gary Cooper gibi zamanın ünlü Hollywood yıldızlarının da olduğu bir açılış yapıldı ve “The Hunchback of Notre Dame” (Notre Dame’ın Kamburu) adlı film gösterildi. Ancak ertesi gün, yani 1 Eylül 1939’da her şey bir anda değişti. Evet, dikkatli okurlarımız yanılmadı, Almanya kalktı Polonya’yı işgal etti. 2. Dünya Savaşı’nı başlatan bu hareket Cannes Film Festivali’ne de darbe vurdu ve savaş sona erene kadar bir daha burada festival falan yapılmadı. O yüzden de ilk Cannes Film Festivali 1946 yılında düzenlenmiş oldu.
MÜDAVİM ÖNERİSİ
İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan Cannes Film Festivali’nin gediklilerinden. Ayan festival sırasında Cannes’da bulunanlara yemek için iki öneride bulundu:
“Plaj önü kamyonlarında köfteli sandviç yiyebilirsiniz. İki film arası ideal, ve de en ucuzu. Yer bulacağına inananlar içinse tabii ki Da Laura…”
MÜDAVİM ÖNERİSİ
Cannes’a her yıl gelen yapımcı Zeynep Atakan’ın da önerileri var Cannes’a gitmek isteyenlere:
“Oteller festival tarihlerinde çok önceden rezerve olduğundan ev / stüdyo kiralamak en iyi çözümlerden biri.. Ben yıllardır Cannes'da yaşayan Türk emlakçı Hakan Gökgürler ile çalışıyorum ve bütçeye uygun şahane çözümler üretiyor. Olmazsa olmazlarımdan biri mutlaka Astoux'da deniz mahsulleri yemek ve yine Lübnan mutfağının harika örneği Al Shark.. Ayrıca yine çin yemeği tercih ettiğimizde dostlarla Bambu tercih ettiğimiz bir yer.. Kahve için Türkiye standında Türk kahvesi içmeyi tercih ediyorum. Ve tabii ki akşam filmden çıkınca ya da eve dönerken mutlaka Petit Majestic'te bir kadeh içki içip dostları görmek değişmez bir ritüelim..”