‘Cannes da değişecek!’
Cannes’ın bu yılki Jüri Başkanı Cate Blanchett gayet iyimser...
cumhuriyet.com.trÖnceki akşam Amerikan sinemasının efsane ismi Martin Scorsese ile Altın Palmiye jüri başkanı olan Avustralyalı oyuncu Kate Blanchett’in sahnede el ele açtıkları 71. Cannes Film Festivali iyi niyet dilekleriyle başladı. Daha çok kadın yönetmenin film çekebilmesi, bu filmlerin prestijli Cannes yarışında kendilerine yer bulması hatta mümkünse hayatta her alanda kadın ile erkek arasında eşit hakların sağlanması kasdediliyordu. Açılıştan saatler önce dünya basınıyla ayrı ayrı buluşan festival yönetmeni Therry Fremaux ve Cate Blanchett, bu dileklerin gerçekleşmesi adına neler yapıldığı sorulduğunda durumu ayrı ayrı toparlamaya çalıştılar. Cate Blanchett ‘makamı gereği’ politik olduğu kadar doğrusu gerçekçiydi de erkek egemen âleme karşılık “Cannes da değişecek elbet ama bunlar bir gecede olacak işler değil’ dedi. Fremaux ise önümüzdeki günlerde yapılacak kadın sinemacılar yürüyüşünü ve festival süresince yardımcı olarak açılan ‘tacize karşı acil yardım hattı’ gibi girişimleri açıkladı ama bizden cılız bir tezahürat dahi alamadı. Yarışmadaki 21 film arasında sadece üç kadın yönetmenin yer aldığı eleştirileri bakiydi, “Kalite önemli, kadına pozitif ayrımcılık yapamayız” sözlerinin haklılığını desteklemeyen film seçimlerini hatırlatma fırsatımız malesef olamadı. Yine de Cannes’ın seçici kuruluna daha fazla kadın üye alınacağı gibi hayli gecikmiş değişimler vaat etti.
Bu ‘ayrılık’ olmasaymış!
Jüri başkanı Cate Blanchett, ödül kriterlerini açıklarken de doğal olarak temkinliydi ve yarışmadaki 88 yaşındaki üstad Jean Luc Godard misali efsane isimler hatırlatıldığında ‘Geçmiş ve gelecekle ilgilenmiyorum, şimdi kimin hangi filmle karşımıza geldiği önemli” sözleriyle ‘baba’ sinemacıların ağırlığı altında kalmayacağı mesajını verdi.
Altın Palmiye için yarışan “Todos La Saben” (Herkes Biliyor) filmiyle festivalin açılışını da yapan İranlı sinemacı Aşgar Farhadi ise bu kez İspanya cenahında ama malum onun için Tahran, Paris fark etmiyor, yine bildik insani dertleri ve fani krizler karşısındaki ikircikli hallerimizi açığa çıkarmaya peşinde. Gelgelelim şahane “Ayrılık”tan bu yana artık ziyadesiyle malumlaşan bu ‘masum değiliz hiçbirimiz’ hesabı yinelenen bir denklem olarak anlaşıldığında aşırı tanıdık ve dolayısıyla yavan bir entrika yumağı olarak karşımıza çıkıyor.
Kardeşinin düğünü vesilesiyle Arjantin’den memleketine dönen Penelope Cruz ve iki çocuğu, kocası Ricardo Darin ve yeniden bulduğu eski aşkı Javier Bardem derken, geçmişteki bir ayrılığın travmatik etkilerinin günümüze yansımaları trajik bir kayıpla açığa çıktığında ‘cehennemin pekâlâ başkaları olabileceği’ hissiyatı yani Farhadi’nin takdire şayan incelikli anları maalesef arada kaynıyor, hatta damardan bir melodram yakalama şansı da elden kaçıyor.