Çanlar kimin için çalıyor? (20.10.2018)
Fener Rum Patrikhanesi’nin Ukrayna’daki kiliseleri tanımasının etkileri Türkiye’nin de merkezinde olduğu çok geniş bir alanı kapsıyor.
Deniz ÜlkütekinYaklaşık 300 milyon Ortodoks-Hıristiyan, Fener-Rum Patriği ve Rus Ortodoks Kilisesi arasındaki tartışmaya odaklanmış durumda. 11 Ekim’de Fener-Rum Patriği Bartholomeus, Kiev Patriği Filaret ve Ukrayna Otosefal (kendi başına karar vermeye yetkili) Ortodoks Kilisesi Metropoliti Makariy’in aforozlarını kaldırdı ve her iki piskoposu da tanıdı. Bu karar, 330 yıl sonra Ukrayna Ortodoksluğunun merkezinin yeniden İstanbul olması için bir adım. Gelişmelerin önemini anlamak için İstanbul’un fethine kadar giden bir tarih yolculuğu yapmamız gerekiyor.
Osmanlı ve patrikhane
Osmanlı’nın İstanbul’u fethinin ardından, Batı dünyasında en fazla tartışılan konu Fener-Rum Patrikhanesi’ydi. Bunun sebebi, Patrikhane’nin Ortodoks hiyerarşisi içinde ekümeniklik (eşitlerin içinde birinci) sıfatına sahip olmasıydı. Roma İmparatorluğunda Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması ile Fener Rum Patrikhanesi, diğer kiliseler içinde önemini artırdı, 6. yüzyılda ekümeniklik sıfatını kazandı. 11. yüzyılda doğu ve batı kiliseleri arasındaki bölünme, Roma Kilisesi’nin (Vatikan) Katoliklik anlayışını benimsemesi ve batıdaki Latinlerin İstanbul’u istilası sonrası yaşanan ayrışma ile Fener-Rum Patrikhanesi doğu coğrafyasındaki hristiyan nüfus için bir dini merkez haline geldi. Ancak Türklerin batıya yönelişinin sonucu olarak Ortodoksluğun dört tarihi kilisesinden hiçbiri Hıristiyan hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yer almıyordu.
18. yüzyıl sonunda Balkanlar’da başlayan milliyetçilik dalgası, özellikle Rum nüfusun bağımsızlık istekleri Osmanlı ile Patrikhane arasında soğuk rüzgârlar esmesine sebep olacaktı. Nitekim Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1821 Yunan Devrimi’nin ardından, Patrik 5. Gregory öldürülecekti.
Moskova-İstanbul ayrılığı
Kuzeyde ise Kiev’in 1325’te Moğol istilasına uğraması sonrası, kilise merkezinin Moskova’ya taşınmasıyla kurulan Rus Ortodoks Kilisesi – Moskova Patrikhanesi, Ortodoks hiyerarşisinde Fener-Rum Patrikhanesi’nin altında yer alıyordu. Ancak 1439’daki Floransa Konseyi’nde Bizans Hiyerarşisi ve Rus Kilisesi’nin imzaladığı, Papa’nın ve Vatikan’ı tanıyan bildirgeyi Rus Kralı 2. Vasili’nin kabul etmemesi Ortodoks dünyasında derin bir ayrılığın temellerini atacaktı. Bizans’ın, Osmanlı’nın İstanbul’u fetih tehdidine karşı batı Hıristiyanlarının desteğini almak için yaptığı girişimi 1448’de Piskopos Jonas’ın, Fener-Rum Patrikhanesi’nin onayı olmaksızın Rus Ortodoks Kilisesi’nin başına getirilmesine yol açıyordu.
Ortodoks nüfusun yoğun olduğu Balkan topraklarında bağımsızlığını ilan eden halklar, ulusçu yaklaşımı, söz konusu din olunca da sergiliyordu. Otosefal olarak kurulan kiliseler Fener-Rum Patriğinin önderliğini kabul etmemişti. Osmanlı tarihe karışıp Cumhuriyet ilan edilirken, Fener-Rum Patrikhanesi, eski kıtada sadece Türkiye toprakları içinde yer alan Rum azınlıkların hakları üzerinde direkt söz sahibiydi. Öte yandan ekümeniklik sıfatının en önemli mirasçısı olarak kabul edilen Yunanistan ulusal kiliseleri de Osmanlı’nın İstanbul’u fethi ve Ayasofya’nın cami yapılmasına karşın İstanbul’u terk etmeyen Patrikhane’yi Osmanlı Devleti’nin kuklası olmakla suçluyordu.
Cumhuriyet tanımadı
Konstantinopol Ekümenik Patrikhanesi olarak adlandırılan Fener-Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik statüsü Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınmayacak, sadece Patrikhane’nin, ülkedeki Rumların ruhani lideri olduğu kabul edilecekti. Mübadele sonrasında, Patrikhane’nin söz sahibi olduğu nüfus 12 ada, İstanbul’daki Ortodokslar ve Yunanistan’daki küçük bir azınlıktan ibaretti.
2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan iki kutuplu dünya siyasetinde, Ortodoksluk içindeki tartışmalar, sosyalist hükümetlerle ilişkiler ekseninde gelişti. Moskova’daki Rus Ortodoks Kilisesi, dine karşı mesafeli olan Sovyet Rusya yönetimi ile ilişkilerini dengelemek adına “kuklalık” eleştirileriyle karşı karşıya kaldı. Savaş sonrasında, Nazilerin açtığı kiliselerle birkaç büyük kilisenin yeniden ibadet için kullanılmasına izin veren Stalin, Ortodoksluğu kontrol altında tutarak, kilisenin Politbüro amaçlarına hizmet eden bir kurum olarak yaşamasına izin verdi. Bu durum başka bir kilisenin güçlenmesine sebep olacaktı; Rusya Dışındaki Rus Ortodoks Kilisesi.
Çarlık rejiminin yıkılması sonrasında Rusya’dan kaçan, Beyaz Ordu yanlısı Rus din adamları tarafından kurulan bu kilise, diasporada yaşayan sosyalizm karşıtı Rusları bir araya getirmeyi amaçlıyordu. Komünizmin yıkılmasının ardından, 2000 yılında yapılan görüşmelerde son Çar ve ailesi Romanov’lar ve Bolşevik devrimi sırasında öldürülen din adamları için Rus Ortodoks Kilisesi’nin taziye yayımlaması talebinde bulunan Rusya Dışındaki Rus Ortodoks Kilisesi, talebi kabul görünce Moskova Patrikhanesi’ne bağlılığı kabul etti.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması Ukrayna Ortodoksluğu’nda da değişimlere sebep oldu. Ukrayna’nın kurulmasının hemen ardından hayata geçen Ukrayna Ortodoks Kilisesi - Kiev Patrikhanesi, tıpkı 1921’de kurulan Ukrayna Otosefal Ortodoks Kilisesi gibi Fener-Rum Patrikhanesi tarafından tanınmayacaktı. Ukrayna’da yer alan bir başka büyük kilise Ukrayna Ortodoks Kilisesi-Moskova Patrikhanesi ise demir perdenin yıkılması sürecinde 1990’da kurulmuş ve Rus Ortodoks Kilisesi’nin gayri resmi himayesine girmişti.
NATO doğu kilisesinde
Ukrayna’da 2014 yılında başbakan Viktor Yanukoviç’in bir turuncu devrimle görevden alınmasının ardından başlayan çatışmalar sonucu ülkenin kuzeyi Donetsk’teki Rus yanlısı ayrılıkçıların başlattığı silahlı mücadele ve Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi, Karadeniz kıyısındaki ülkede halen devam eden bir iç huzursuzluk ortaya çıkardı. Bunun Ortodoks dünyasına yansımaması da düşünülemezdi. Esasen Karadeniz’deki sular, NATO’nun Rusya sınırında, hem deniz hem de karadaki silahlı gücünü artırmasıyla ısınmıştı. AB yanlısı, Rusya karşıtı kitlelerle, Rusya’ya bağlanmak isteyen kuzeydeki ayrılıkçılar arasında ikiye bölünen Ukrayna’da Ortodoks nüfus da hızla siyasi yaklaşımların etkisi altında kalmaya başladı.
Bölünme
12 Ekim; Kremlin sözcüsü yaptığı açıklamada, Putin’in güvenlik kurmaylarıyla Ukrayna’daki Rus Ortodoks Kilisesi’nin durumu hakkında görüştüğünü açıkladı. Bu diplomatik bir hataydı ve Rusya’nın niyetini belli etmesi açısından da önemliydi. Kastedilen, Ukrayna Ortodoks Kilisesi – Moskova Patrikhanesi’ydi, ama bu kilise Ukrayna Ortodoksluğunun, Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlanmasından çok sonra kurulmuştu. Kilise her ne kadar Moskova’ya yakın olsa da açıklamasında bağımsız olduğunun altını çiziyor ve “Ukrayna’da hiçbir şekilde Rus kilisesi yoktur” diyordu. Asıl kıyamet 3 gün sonra koptu.
Minsk’te toplanan Rus Ortodoks Kilisesi Kutsal Meclisi’nde Fener-Rum Patrikhanesi ile tüm bağları koparma kararı çıktı. Ertesi gün ise söz Türk Ortodoks Kilisesi’nindi.
Kilise, Bartholemeos ve Patrikhane meclis üyeleri hakkında görev sırasında din hizmetlerinin kötüye kullanmak gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuyordu. Bu sürecin uzun vadede, “tarihi” İstanbul’da Hıristiyanlığın yeniden yükseltilme çabaları, Ayasofya’nın ibadete açılması ve Avrasya, NATO çatışması ekseninde yaşanan siyasi-askeri gelişmelerle çok daha önemli bir boyut kazanacak ve bu boyutun merkezinde, İstanbul ve Türkiye Cumhuriyeti yer alıyor. Bu yüzden Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşıp, AB ve NATO ile arasına mesafe koyma çabasını, her iki ülkenin güvenlik ve egemenlik endişelerini kapsayan ortak çıkarları içinde değerlendirmek gerekiyor.