Çankaya’nın kadınları

Köşk’e çıkan kadınların ortak noktası hemen hepsinin görev yaptıkları dönemin tarihsel bir özeti olmaları.

Ayçe Atikoğlu

Modernliğin görüntüsünün kendisinden daha önemli olduğu ülkemizde şimdilerde yaşananlar kuşkusuz yüzümüze vurulan kendi gerçeğimiz, bu anlamda Çankaya’nın “ev gerçeği”, Türkiye Cumhuriyeti’ni anlayabilmek için son derece önemli. Meşrutiyet’in dar sokaklarından çıkıp Cumhuriyet’in ana caddelerinde yaşamak durumunda kalan “Çankaya Kadınları”nın ortak paydaları dirençli, vıdı vıdısız ve yorgun olmaları. Bir başka çok önemli nokta da Çankaya Kadınları’nın yapılarının ve yaşamlarının Cumhuriyet’in dönem ve dönemeçleriyle gösterdiği başatlık. Hemen her Cumhurbaşkanı ve eşi, görev yaptıkları sürecin tarihsel özeti gibi, yani hayatta hiçbir şey tesadüfi değil… Çoğu görücü usulü ya da tanıştırma vesilesi ile evlenen Çankaya Kadınları içinde Recep Tayyip Erdoğan ile siyasi bir platformda tanışarak evlenen Emine Hanım için ilk aktivist Fırst Lady diyebiliriz. Bu anlamda geçirdiğimiz dönemlere bakarsak almamız gereken dönemeci bir miktar olsun anlayabiliriz:

Latife Hanım ile yüzünü Batı’ya dönmüş genç bir Cumhuriyet’in kültürel şekilciliği yaşanıyor örneğin. Kapitülasyonlarla iyice belirgin hale gelen Batı’yı merkezi uygarlık kabul etme hali, Latife Hanım’ın şarabı rakıya tercih etmesi, Comparsita’yı Türk Sanat Musikisi’nden üstün tutan, bununla yetinmeyip dayatmacılığa yönelen yapısıyla ilk “uyumsuzluk” sinyallerini veriyor. Alalacele alaturkalıktan alafrangalığa soyunmanın doğal sonucu olarak başlayan ve biten bir evlilik… Latife Hanım’ın levanten kültürünün tersine Süleymaniye’deki dede evinde Osmanlı geleneği ile çelişkisiz büyüyen Mevhibe Hanım, son derece huzurlu bir yapıya sahiptir. Mevhibe Hanım uzun yaşamı boyunca hem gölgede kalmayı, hem görünür olmayı başarır. Osmanlı adabından dolayı öyle şuh kahkahalar atıp içki içmez ama Cumhuriyet kültüründen dolayı hep eşinin yanındadır, toplumun önündedir, arabasını kendi kullanır, klasik müzik konserlerini kaçırmaz, İstanbul’da gördüğü toplumsal yenilikleri Ankara’da uygulamasıyla kendi stilini yaratmayı başarır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti gibi Mevhibe Hanım da umutlu ve gayretlidir. Reşide Bayar’lı yıllara gelindiğinde, Demokrat Parti iktidardadır ama sinirler bozulmaya, saflar sıklaşmaya başlamıştır. Bu durum Reşide Ha nım’ın daha da bir içe dönmesine sebep olur. Yeni evlendiği yıllarda kocasını kolluk kuvvetlerine karşı gölge oyunu oynayarak, onun yerine geçerek koruyacak kadar cesur olan Reşide Hanım, Çankaya yıllarında köşkün bahçesini halka açmak ve bir dizi yardım çalışmaları ile yetinir ve 1960 darbesi ile Çankaya’dan son derece üzgün ayrılır. 27 Mayıs 1960 -28 Mark 1966 yılları arasında Çankaya’ya ev sahibeliği yapan Melihat Gürselîn sade ve ciddi yapısı, demokrasi savaşından çıkamayan Türkiye’nin yapısına son derece uygundur. Ne devletin savurulacak beş kuruşu vardır, ne de Melahat Hanım’ın… Köşk’te hemen hemen hiçbir şey değişmez. Melahat Hanım oturma takımlarını Sümerbank’tan aldığı lale desenli kumaşlarla kaplatır, eşi Cumhurbaşkanlığı maaşını almayı kabul etmediği gibi Köşk’ün mutfak masraflarını da emekli general maaşından karşılarlar.

Melahat Hanım yorgundur, memleket de 60 darbesi yorgunudur, nitekim Cemal Aga’nın kalbi bu yorgunluğa daha fazla dayanamaz ve görev başında durur. 1966-1973 yılları arasında Çankaya’ya Atıfet Sunay ev sahibeliği yapar. Avrupa 2. Dünya Savaşı yaralarını sarmış, kendine gelmiştir, Türkiye’nin de neşesi epey yerindedir, 12 Mart bir kaç genç sallandırılarak atlatılmış, asılan gençlerin ailelerinin dışında millet neşesini bulmuştur.

Nitekim Atıfet Hanım da Karadeniz fıkraları anlatmayı seven, konken oynayan, rahat, konuşkan bir kişiliktir. Kadının toplumdaki yeri yükselmeye başlamış, meslek sahibi kadınların sayısı artmıştı. Toplum ayrıca yerleşik düzene de geçmeye başlamış, salon- salomanje’ler, koltuk takımları alınmış, büfelerde Farah Diba’lı porselenler yerlerini bulmuştu. Nitekim Atıfet Hanım, Latife Hanım’dan sonra Köşk’ü değiştirmeye yeltenen ilk hanımefendi oldu, altın yaldızlı koltuklar falan o dönemlerde devreye girdi.

Ülke 1970’li yıllarda sol örgütlerle tanışmaya, sendikal örgütlenmeye, grevlere, artan sanat etkinliklerine de sahne olmaya başlamıştı. Nitekim 1973 yılında Çankaya’nın yeni hanımefendisi olan Emel Korutürk, sola ve sanata yakınlığı ile bilinen Türkiye’nin üniversite mezunu ilk hanımefendisi olacaktı. Fahri Korütürk’ün ilk icraatından biri de Sunay döneminde hapse atılan ve neredeyse orada unutulan Çetin Altan’ı hapisten çıkarmaktı….

Ne var ki Türkiye makus kaderini bir kez daha yenemeyecekti ve 12 Eylül askeri darbesi ile sol ve sanat yine “askıya” alınacaktı. Bu makus kadere eşlik eden 1980’li yıllarda Sekine Evren’in durumu da sol gibi pek parlak değildi. Felç geçirmişti ve toparlanamıyordu. Son derece çilekeş bir yaşam geçirmiş olan Sekine hanım’ın aşırı tutumlu bu yapısı Nescafe’yi rüyamızda gördüğümüz o yıllara pek uyuyordu.

Çankaya Kadınlarında görülen kararlılık Sekine Hanım’da da fazlasıyla vardı, yaşamı boyunca CHP’yi desteklemiş olan Sekine Hanım, eşi seçilmeden
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu için Çankaya’ya yerleşmeyi reddetmiş ve Genelkurmay Başkanlığı konutunda ölmüştü.

Ve geliyoruz Özal’lı yıllara. Askeri darbenin acıları hafiflemeye yüz tutmuş, piyasa açılmış, ortalık bollanmış, halk neşesine kavuşmuş, Türkiye tüketimle ve Semra Özal ile tanışmıştır. Semra Özal’ın rahatlığı, sadece Turgut Bey’e değil, halka da yansıyordu, kuru fasulyeye iade-i itibar edilmiş, göbek atmak köy düğünlerinden Etiler barlarına ve giderek tüm ülkeye yayılmıştı. 1993’te Turgut Özal’ın ölümü ile boşalan Çankaya bu kez Süleyman Demirel yerleşecekti, Nazmiye Hanım da Güniz sokaktan çıkmak zorunda kalacaktı. Nazmiye Demirel, 50 yıla yaklaşan politikacı eşi figürünü Çankaya da da bozmamış, kişilikli ve dobra söylemini devam ettirmişti. Onu izleyen Semra Sezer ise Cumhurbaşkanları eşleri içinde ilk meslek sahibi kadın olma sıfatı ile eğitim sistemi ile doğrudan ilgilenmişti. Semra Sezer’den sonra yine bir ilk yaşanmış, Türkiye Cumhuriyeti ilk türbanlı Fırst Lady ile yoluna devam etmişti. Hayrünissa Gül’ün ileride daha iyi değerlendirilebilecek Çankaya yıllarında en dikkat çekici özelliği “nasıl burjuva olunur” tarzındaki yaklaşımı idi. Resim sanatına merakı, Köşk’ü revize etmek için hiçbir masraftan kaçınmayan tutumu, en pahalı markalara yönelmesi ile sanırım Türkiye bol harcamalı döneminin son derece iyi bir örneği oldu Hayrünissa Hanım. ..Ve geldik Emine Erdoğan’a. Kocası ile siyasetin mayınlı yollarında dikkatlice ilerleyerek Çankaya’ya yerleşme hazırlığı içinde olan Siirt’li Emine Hanım bence şık sofraların, pahalı takımların trendy olmaktan çıktığının çoktan farkında olarak kocasının yanında aktif siyaset yapan yeni bir Fırst Lady figürü çizecek.