'Çanakkale Ruhu...'

cumhuriyet.com.tr

İngiliz Fransız bağlaşıklığının yenilmez armadası için birkaç saatlik tören geçişi olarak düşünülmüştü 18 Mart 1915. Tören bozguna dönüşünce Anzakları da yedekleyip Gelibolu’ya yöneldiler. Yine olmadı. Mehmetler 18 Mart’ta denizden, 25 Nisan’dan yıl sonuna dek karadan yol vermeyince işgalcilere yenilginin utancını gizleyen gecenin karanlığında kaçmak düştü.

Mehmetler emperyalistlerin kâğıt üzerindeki hesaplarına takla attırınca 1915’te bitirilmesi planlanan savaş 1918’e kadar uzadı. Bolşevik devrimiyle Rusya bağlaşık safından ayrıldı. İngiliz, Fransız, Anzak gençleri olasılık hesaplarının çok üzerinde telef oldu. Balkan bozgununun utancını, ezikliğini üzerinden atan Türk ordusu savaşı sürdürecek özgüveni yeniden kazandı. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi Türkler için yenilginin tescili olsa da Mehmetlerde mağlubiyeti zafere dönüştürecek, sıfırdan başlayıp Kurtuluş Savaşı mucizesini yaratacak kimyayı tetiklemiş, ardından gidilecek komutanı da göstermişti Çanakkale!

1683 Viyana bozgunundan bu yana süren savaşlarla fetih topraklarının her yitirilişinde evini kâğnıya yükleyip serhat gerisine, son vatan Anadolu’ya doğru bitmez göçlere koşulan millet için de kem talihin döndüğü yerdi Çanakkale.

Çanakkale’yi yurt toprağını savunanlarla yağmacılar arasındaki amansız hesaplaşmanın coğrafyası olmaktan çıkarıp üzerine ölüm yağdırılan Mehmetlerle sömürgeci tetikçilerini eşitleyerek aklama kampanyasına sözü getirmenin zamanıdır artık:

Bundan birkaç yıl önce yönetmen Tolga Örnek’in “Gallipoli” filmi kimi çevrelerce gösterime girmeden Oscar’a aday gösterilmişti! Mehmetçiğe ateş yağdıran işgalciler teşrifleriyle Gelibolu’yu şereflendiren romantik karakterler olarak beyaz perdeye yansıtılıyordu. Trajik öyküleriyle, annelerine, sevgililerine yazdıkları duygusal mektuplarla işgalcileri masumiyet anıtlarına dönüştürme girişimi başarılı olamadı.

Sinan Çetin’in İstanbul Durusu Platosu’nda çekimleri devam eden “Çanakkale Ruhu” filmi bu türden psikokültürel imalatın şimdilik son örneği. Film anneleri İngiliz, babaları Türk iki kardeşin Çanakkale Savaşı sırasında birbirlerini öldürmesini anlatıyor:

“İstanbullu Kasım’la İngiliz Katherine’nin evliliğinden olan 2 çocuk küçükken taraflar boşanıyor. Çocukların biri anne ile İngiltere’ye gidiyor, diğeri babayla kalıyor. 1915’te kader kardeşleri Çanakkale’de karşı karşıya getiriyor. Osman’ı Çanakkale’ye babası gönderiyor. James ise intihar eden annesinin Türk kocasının şahsında bütün Türklerden intikam almak için Çanakkale’ye geliyor. Ana baba bir kardeşler Osman ile James birbirlerini öldürüyorlar.”

Kardeşleri Sinan Çetin’in oğulları Orfeo ile James oynuyorlar. Türk sinema tarihinin en yüksek bütçeli filmlerinden olacağı söylenen “Çanakkale Ruhu” için Çetin, “Çanakkale’deki çocuklar ölmeseydi bugün Türkiye çok başka bir Türkiye olurdu. Filmin iddiası bu. Çok değerli bir kuşak gitti orada. Çok zeki, çok duyarlı, çok olgun çocuklar ziyan oldu. Türkiye’nin geleceği öldü orada” sözleriyle hem tezini hem de filmi özetlemiş oluyor.

Sinema üzerine Batılıların klasikleşmiş bir söylemi vardır: “Senaryo kutsal kitap, plato kilise, yönetmen tanrıdır.” Filmine “Çanakkale Ruhu” adını vermiş olsa da “Yenilmez Armada”nın geçemediği boğazı aşmaya, Mehmetleri Conkbayırı’ndan, Anafartalar’daki siperlerinden söküp atmaya, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in ölmeyi emrettiği 57. Alay’ın erlerini geri çevirmeye, Dersaadet’ten vatanı savunmaya gelmiş Tıbbiyelileri, Mekteb-i Sultani’lileri, İstanbul İdadi’sinin bıyığı terlememiş gençlerini okul sıralarına geri gönderip işgalin zilletini yaşatmaya karar vermiş bir kere Durusu Platosu’nun tanrısı!

Tarih algısının, sosyal psikolojinin, kolektif davranış kodlarının çözülmesiyle bir toplumu ulus olmaktan çıkarıp sürüleşmeye, alt çıkar gruplarına bölüp gettolaşmaya götürmenin en etkili yöntemi iyi düşünülmüş psikokültürel kampanyalardır. Birlikte kazanılacak zaferlerin coşkusu yerine yarınsızlık, umutsuzluk, ortak değerlerin buharlaşıp yok olduğu hiçlik duygusunun kitleleri sarması, kolektif direncin çökmesi toplumsal ötanazi olarak tanımlanmaktadır.

Dışarıdan saldırıların def edilmesinin, Cumhuriyete giden yolun açılmasının 96. yıldönümünde Çanakkale’ye içeriden, kültür-sanat kamuflajlı stratejik saldırıların yoğunlaşmasının nedenleri üzerinde iyi düşünülmelidir. Kuruluş statiğinin tersinin yapılması durumunda yıkılış kaçınılmazdır.

Film Çanakkale’de Türkiye’nin geleceğinin öldüğü tezini seyircilere şırıngalamayı amaçlasa da Gelibolu toprağına dökülen kanların geleceğin özgür Türkiye’sinin can suyuna dönüştüğünü tarih bize gösteriyor.

Osmanlı coğrafyasının her yöresinden gelenlerin yanında Dersaadet çocuklarının da Mehmetleştiği, kurtuluşun, kuruluşun denkleminin yapıldığı Çanakkale’ye yönelik bu türden gri taarruzlar da sonuç vermeyecektir.

Milletin derin bilinçaltında yaşattığı Çanakkale’nin ruhunu çalmaya çevrilen dolaplar da çekilen filmler de hiç kuşkusuz yetmeyecektir!