Çanakkale içinde sarı kırmızı hüzün
Bambaşka umutlarla Mektebi Sultani sıralarında, yani Galatasaray Lisesi’nde dirsek çürütmüş, ortak kaderlerinin Çanakkale’de buluşturduğu 11 Galatasaraylının acı hikâyesi.
Nebil ÖzgentürkOn yıllık mazisi olan ilk Türk futbol takımı Galatasaray, büyük çoğunluğu Mektebi Sultani’den oluşan kadrosuyla son dört yılda üç İstanbul şampiyonluğu kazanmıştı.
Çanakkale içinde sarı kırmızı bir hüzün Çanakkale’de yitip giden on binlerce şehidin hikâyesidir. Anlatılan, Çanakkale’de sarı kırmızı renkleriyle nefer olan, gazi olan insanların hikâyesidir.
Galatasaray deyince ilk akla gelen rakamlardan biridir 11. Yüzyıl öncesinde de takımlar sahaya 11 kişiyle çıkardı. Bugün karşınıza gelecek 11 Galatasaraylı ise birlikte hiç sahaya çıkmadı. Bu 11 ismin bir araya gelme sebebi sahada değil cephede, rakiple değil düşmanla savaşmaktı. 1915 yılında onlar için kale ve top, saldırı ve savunma bambaşka anlamlar taşıyordu.
Hüsamettin. Pazuları kürek çekmekten şişmiş. Şimdi tüm kudretini obüs taşımaya harcayacak.
119 Ahmet Refik’le 252 Aziz Ulvi, bu kez ders nöbeti için değil aynı topun başında beklemek için birlikteler. Düşman denizden gelecek denmiş.
893 Hasnun Galip, tabyada. Kimse birazdan goool diye bağırmayacak.
280 Cevdet. Kimse ilk Türk futbolcu diye elini öpmeyecek.
255 Ethem Mehmet, 477 Yusuf Cemil, 1048 Mehmet Nazmi. Yaşlılıklarında bir pilav gününde bir araya gelip eski günleri yad edemeyecekler.
670 Mehmet Nüzhet, 901 Ömer Mahmut ve 109 Mehmet Ali...
Bambaşka umutlarla Mektebi Sultani sıralarında, yani Galatasaray Lisesi’nde dirsek çürütmüş, ortak kaderlerinin Çanakkale’de buluşturduğu 11 Galatasaraylı.
Bugün Galatasaray dendiğinde nasıl ilk akla gelen futbol oluyorsa, 1915 yılında da öyleydi. Sadece on yıllık mazisi olan ilk Türk futbol takımı Galatasaray, büyük çoğunluğu Mektebi Sultani’den oluşan kadrosuyla son dört yılda üç İstanbul şampiyonluğu kazanmıştı. Gol dendiğinde de aynı bugünün futbol yıldızları gibi akla tek bir isim geliyordu: Hasnun Galip.
İkinci Seferberlik Kanunu, yabancı dil bilenlerin ihtiyat subayı olarak askere alınmasını öngörüyordu. Son sezonun şampiyonları, o kupayı getiren maçtan sonra, yaşları gereği askere yazıldı. Ama Hasnun ve takım arkadaşları cepheye gitmeden önce bir maç daha yapacaktı.
Artık adı Yavuz olarak anılacak olan Goeben zırhlısının Alman mürettebatından kulübe gelen telgraf, bir maç davetini iletiyordu. Hasnun gol becerisini 4-2 biten bu maçta da gösterdi ve üç gol attı. Ertesi gün cepheye yol göründü. Artık futbolcular için top ve kale bambaşka anlamlar kazanacaktı.
Hasnun Galip, futbol ve hokey sahalarında kazandığı ün sebebiyle Osmanlı ordusunun propaganda fotoğraflarında da yer aldı.
21 Haziran 1915. Hasnun Galip, Kemaltepe’de Fransız kuvvetlerine karşı giriştiği ilk muharebede çarpışırken şehit düştü.
893 Mehmet Hasnun Galip. 22 yaşında, güçlü, çevik ve kıvrak bedeni, uğrunda can verdiği vatan toprağına karışsa da ismi hep Galatasaray’la birlikte anılmaya devam eden kahraman. Galatasaray Spor Kulübü’nün Beyoğlu’ndaki merkezine adı verilen, ismi hâlâ o sokakta yaşayan Çanakkale şehidi...
Genç Galatasaraylılar her yıl Çanakkale’de
Ve yıllar geçti. Bugün Galatasaraylılar şehitlerini sadece bir gün değil, her gün anıyor. Hepsinin arşınladığı ortak koridorlarda onların isimleri, resimleri var. Genç Galatasaraylılar her yıl Hasnun Galip, Abdurrahman Robenson, Celal İbrahim ve diğer ağabeylerini anmaya Çanakkale’ye gidiyor. Çünkü onlar Çanakkale ve diğer cephelerde şehit düşenler için 25 Nisan 1915 günü, ilk anma merasiminin yapıldığı çatı altında büyüdüklerini biliyor. Ve onlar yarımadanın ucundaki abideye kendi abidesi gözüyle bakıyor. Haksız da sayılmazlar.
Galatasaray tarihi, nasıl Metin Oktay’lardan, Turgay Şeren’lerden, Hagi’nin gollerinden, UEFA Kupası’ndan Süper Kupa’dan oluşuyorsa, Hasnun Galip’ten, Kürt Celal’den, Ali Halet’ten, Robenson kardeşlerden de oluşuyor. Bu yüzden Galatasaraylılar her yıl Çanakkale’yi “şehit yakını” olarak ziyaret ediyor.
1958 yılı, genç gazeteci Abdi İpekçi, Galatasaray Lisesi’ni bitireli on yıl olmuş. Temeli dört yıl önce atılan Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın kaynak yetersizliğinden yarım kaldığını öğrenir öğrenmez işe koyuluyor. Çalıştığı Milliyet gazetesinde bir bağış kampanyası düzenliyor. Birçok okul gibi Galatasaray Lisesi öğrencileri de harçlıklarından topladığı paralarla kampanyaya katılıyor. Liseler arasında yardım rekabeti kızışınca Beyoğlu’nda Milliyet gazetesi satarak yeni bir gelir kapısı bulan Galatasaraylılar 8.650 lira toplayarak kampanyaya en büyük desteği yapan okul oluyor.
‘BABA’GÜNDÜZ KILIÇ
1935 yılında Galatasaray birinci takımında ilk maçını oynadı. Henüz 17 yaşını doldurmadan ailesinden gizli oynadığı bu maçı Galatasaray 3-2 kazandı. Üstelik 3 golü de Gündüz atmıştı. Bu maç ve üç golle o gün hayatının en heyecanlı ve gururlu günü olarak geçti anılarına. Ve düşünün ki dönemin kudretli adamlarından biriydi babası Kılıç Ali; işte Gündüz, böylesi bir aile atmosferinde gizli gizli futbola sevdalanacaktı. Hastalık falan dinlemeden. Böylesi bir ortamda tutkusunun peşinden gidecekti, korkmadan. Derler ki, Atatürk desteklemese, Gündüz’ün futbol hayatı babasının iznine kalsa yani, kesinlikle başlamadan biterdi. 17 yaşındayken, Taksim Stadı’nda oynanan Galatasaray’la Macar Ujpest takımı arasındaki maçı Galatasaray 2-1 kazanacak, Gündüz de yabancı bir takıma karşı ilk golünü kaydedecekti. 18 yaşında milli formayı giydiğinde artık herkes tanıyordu onu. Çünkü Yugoslavya ile 3-3 berabere kalmışlardı.
Maçın ertesi günü babası alnından öperek uyandırdı oğlunu. Evet, izin de çıkmıştı artık bu başarı karşısında. Öyle ya baba Kılıç Ali, Gündüz’ün harikalar yarattığı maçı heyecanla Atatürk’e anlatmış, o da “Aferin Gündüz’e, benim tarafımdan onu alnından öp” demişti. Sonraları bu öpücük diyecekti Gündüz Kılıç “Futbol hayatımda kazandığım en büyük nişan oldu.” Babası oğluyla gurur duymuştu, hele aynı gururu Atatürk’ün gözlerinde de görünce heyecanı büyümüştü. Daha sonra baba dostu Mustafa Kemal Atatürk’le evlerinde bir araya gelecek ve ilginç bir hatırası olacaktı. O günlerde milli takımın Rusya maçı oynanmış alınan yenilgi konuşulurken, Atatürk 18 yaşındaki Gündüz’e, “Üzülmüşsün belli ki” diye konu açıp devam eder; “Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen komutan yoktur. Yenilgilerden sonra tabii ki üzülmek tabiidir ancak bu üzüntü insanın maneviyatını yok edecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanıp yenmeye azmetmelidir! Daha çok çalışmalıdır..”
Genç Gündüz bu sözler üzerine futboldan; oynadığı maçlardan, taktiklerden örnekler verir, hatta eline kâğıt kalem alarak çizimler yapar. Çizimlere bakan Atatürk “Yahu desene bizim harp oyunları gibi bir şey sizinki de.. Sizin futbol da belli ki kurmay kafası ve strateji bilgisi ister” der.
Gündüz Kılıç, bu sohbeti futbolculuk ve antrenörlüğü boyunca aklından hiç çıkarmayacaktır...
Şeref Stadı’nda 1940 yılında yapılan ve Galatasaray’ın 9-2 kazandığı tarihi Beşiktaş maçında beş gol birden attı. Gollerin sevincine, bir derby maçta en çok gol atan futbolcu unvanı eklendi.
Halit Kıvanç anlatıyor:
“Baba sıfatı her zaman o kişinin yaşına başına hürmeten verilmez. Kişiliği ve olgunluğuyla genç yaşında bu sıfatı hak edenler de vardır.” Büyük Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından Kılıç Ali’nin oğlu olan Gündüz. Atatürk’ün “Gel bakayım oğlum diye sevdiği çocuk. Futbol hayatının en parlak yıllarında tığ gibi bir delikanlıyken seyirci ona Baba Gündüz derdi. “Sahalarımıza gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan biriydi, tank gibi gövdesi, bu gövdenin üzerinde taşıdığı futbolun her türlü incelikleriyle dolu kafası ve pırıl pırıl futbol zekâsıyla kalecilerin kâbusuydu”
1951’de Olimpiyat Stadı’nda oynanacak Almanya maçında kalede Turgay Şeren, kaptan Gündüz Kılıç. Milli takımımız harikalar yaratır, Turgay, Berlin Panteri olur. Gündüz Kılıç’sa başarıda büyük pay sahibidir.
On bir kez milli takım formasını giyen, bu maçlarda toplam beş gol atan Kılıç 52’de son maçını oynayacaktır. Ama önünde yeni bir kapı açılır: Profesyonel antrenörlük. Kılıç, artık bütün yeteneğini, birikimini takımına ve yeni oyunculara adayacaktır. Daha ilk yılın sonunda takımı Milli Küme şampiyonluğuna taşıyan Kılıç, bir yıl sonra da Dünya Kupası’na katılan Türk milli takımının başındaydı. 1956’da 3-1’lik Macaristan zaferini yaratan Milli Takım’ın tek seçiciliğini yapmış, bu başarısı da futbol tarihine altın harflerle yazılmıştı.
Kılıç’ın bir özelliği de yetenek avcılığıydı. 1955’te İzmirspor’da yetenekli bir oyuncu olduğunu söylediklerinde hiç üşenmeden İzmir’e gidip, sözü edilen genci izlemişti. “Ortaya direk koysam, daha iyi oynar” diye söylenmişti, “Bunun için mi İstanbul’dan buraya geldim.” Sonra da şaşkınlıkla yüzüne bakanlara aldırmadan yürüyüp gitmişti.
Asık yüzün, sert cümlelerin de futbola dair bir taktik olduğu çok geçmeden anlaşılmıştı, çünkü Galatasaray, yani Gündüz Kılıç birkaç gün içinde o İzmirli gençle, yani Metin Oktay’la sözleşme imzalamıştı.