Can Dündar ve Erdem Gül için bir başvuru daha
AYM’ye verilen dilekçede gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Erdem Gül’ün ifade özgürlüğünün çiğnendiği ve AİHM kararlarına uyulmadığı ifade edildi.
CANAN COŞKUNGazetemiz avukutları dün Anayasa Mahkemesi’ne, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül adına bireysel başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi’ne sunulan dilekçede, Dündar’ın 29 Mayıs 2015’te haberin yayımlandığı gün hakkında başlatılan soruşturmayla ilgili dosyanın bir örneğini talep ettiğini ancak bu talebin “kısıtlılık kararı” gerekçe gösterilerek reddedildiği belirtildi. Bu karara yapılan itirazın da reddedildiğinin aktarıldığı dilekçede, Dündar, Gül ve avukatlarının hiçbir aşamada dosyayı inceleyemediği, dosyadan hiçbir örnek alamadığı ifade edildi.
Dündar ve Gül’ün haberlerinin ardından 6 aylık süre boyunca ifadeye dahi çağrılmadığının vurgulandığı dilekçede, 26 Kasım 2015’te, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından telefonla ifadeye çağrıldıkları anımsatıldı. Dündar ve Gül’ün savcılık sorgularının ardından İstanbul Nöbetçi 7. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından tutuklandığı, kararda yasa hükümleri dışında hiçbir dayanak ve hukuksal gerekçenin olmadığı ifade edildi.
Tutukluluğu yapılan itirazı değerlendiren İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’nin ise Dündar, Gül ve avukatlarının savcılık ifadesi ile hâkimlik sorgusunda yer verdiği ayrıntılı hukuksal itirazlara değinmeksizin talebi reddettiği aktarıldı. Tutuklama kararı ile Dündar ve Gül’ün anayasanın 19’uncu ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5’inci ve 10’uncu maddelerinde yazılı “kişi güvenliği ve özgürlüğü” ile “ifade özgürlüğü”, anayasanın ise 26’ncı ve 28’inci maddelerinde düzenlenen “düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü” ile “basın özgürlüğü” haklarının ihlal edildiğinin altı çizildi.
Aleniyet kazanmıştı
Dilekçede, soruşturmaya konu haberin Dündar’ın yaptığı haberden 1,5 yıl önce konunun Türkiye ve dünya kamuoyunun gündemine geldiğinin aktarıldığı dilekçede, haberin yayımlanmasından 4-5 ay önce TIR’ların içinde insani yardım malzemesi yerine silah ve mühimmat olduğu haberlerinin yayımlanarak en geç Ocak 2015’te aleniyet kazandığı kaydedildi. Gazetenin 91 yıllık geçmişi ve bu örgütün eylemleri nedeniyle en büyük mağdurlarından biri olduğu, Dündar’ın da eskiden beri yazdığı yazıların suçlamanın tersini gösterdiği kaydedildi.
Öte yandan Dündar’ın defalarca yurtdışına çıkıp döndüğü, delilleri karartma tehlikesinin bulunmadığı belirtildi. Tutuklama kararına henüz itiraz edilmeden, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun savcılık mesleğinin etik kurallarını hiçe sayarak basın açıklaması yaptığı anımsatılarak, “Açıklamada dosyanın içeriği tümüyle militanca bir tutumla yorumlanarak, başvurucu peşinen suçlu ilan edilmiş, terör örgütüne hizmet etmekle suçlanmış, soruşturmanın basın özgürlüğü ile hiç ilgisi olmadığı açıklanmış, itiraz merciini etkilemekten çekinilmemiş, başvurucunun masumiyet karinesi çiğnenmesi için elden gelen her şey yapılmıştır” denildi.
Salihoğlu’nun açıklaması ile ilgili olarak, “Bugün terör örgütü soruşturması kapsamında soruşturulan ve bu nedenle yurtdışına kaçan sabık savcı Zekeriya Öz’ün, bundan birkaç yıl önce yine gazetecilere yönelik bir soruşturma kapsamında yaptığı basın açıklamasıyla paralelliği şaşırtıcı ve üzücüdür.
Siyasi aidiyetlerin değiştiği ama hukuk dışı çizginin aynen muhafaza edildiği anlaşılmaktadır” ifadelerine yer verildi. Dündar ve Gül’ün tutuklanmasında tek ihtimalin haber kaynağını kamu makamlarına söylememesi olduğu savunularak, “Başvurucu, anayasada 26. maddesinde güvence altına alınmış düşünceyi açıklama özgürlüğünü, 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü, özellikle Basın Kanunu’nun 12. maddesinde güvence altına alınan haber kaynağını açıklamaya zorlanmama hakkını kullandığı için tutuklandığı anlaşılmaktadır” denildi.
Neden 3 cümle?
Tutuklama kararında savcılık ve hâkimlikte Dündar ve Gül tarafından öne sürülen itiraz gerekçelerini tek bir sözcükle dahi tartışılmadığı belirtilerek, “Kararın içerdiği bu vahameti vurgulamak için, tutukluluğa itiraz dilekçesi sadece üç cümlelik bir metinden ibaret tutulmuştur. Gerçekte o üç cümle, sırtını savcılık ve hâkimlikte ileri sürülen hukuksal argümanlara dayamaktadır. Diğer deyişle derece mahkemeleri tüm anayasal, sözleşmesel ve yasal itirazları bilecek durumdadır” denildi.
Ahmet Şık kararı
Dilekçede, Oda TV soruşturması kapsamında kitap çalışması nedeniyle tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’la ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 8 Temmuz 2014 tarihli kararına da yer verildi. Kararda, Şık’ın kitap çalışması nedeniyle tutuklanmasının, üstün bir kamu yararına hizmet etmediği, söz konusu tedbirlerin her halükârda güdülen meşru amaçlar ile orantılılık içinde olmadığı ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığı ifade edildi. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ihlal edildiği ifade edilerek, “Mahkemenin bu sonuca varırken dayandığı ilkeler Dündar ve Gül ile ilgili müdahale yönünden bire bir geçerlidir” ifadelerine yer verildi.
Umut nöbeti İpekçi’de
Silivri’de tutuklu bulunan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e destek amacıyla 3 gün önce başlatılan “Umut nöbetini” dün Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet ile gazeteci Günel Cantak devraldı.
Nükhet İpekçi, Can Dündar ve Erdem Gül’ün karanlığa ışık saçan birer gazeteci olduğunu ve umutları yeşerttiğini söyledi. “Onun şifa veren, el veren, omuz veren, ses veren, seda veren yanının tanığı oldum, defalarca şükran duydum.
Asıl vatan hainlerinin, bu konuları aydınlatmayan, aydınlatılmasını engelleyen kişiler olduğuna dair kesin bir kanım var” diyen İpekçi, “Can Dündar’a kardeşime gelir gibi geldim” diye konuştu.
Resmi yalanlar Dündar’ın tutuklanması konulu haberle ilgili olarak, “Kamuoyunun 1 Ocak 2014 günlü Adana Savcılığı işleminden bu yana 1.5 yıldır tartıştığı, ancak söylenen resmi yalanlar nedeniyle üzeri örtülen bir konu söz konusudur. Bu konuda kamuoyu, ilk kez başvurucunun haberi ile net olarak bilgilenme olanağına kavuşmuştur. Demokratik çoğulculuğun olmazsa olmaz unsuru halkın haber alma hakkına yönelik bu hukuk dışı durum, başvurucunun yayımladığı haber ile sona ermiştir” denildi. Caydırıcı etki Tutuklama önleminin basın özgürlüğünün askıya alınması anlamına geldiği ifade edilerek, “Bir haber nedeniyle, casus ilan edilmenin ve tutuklanmanın mümkün olduğu bir düzende, hiçbir gazeteci, hiçbir yazar kendisini güvende hissedemez. AİHM’nin deyişiyle ‘caydırıcı etki’ tartışmasız, tutuklama kararı kalkana kadar yaygın bir otosansür uygulaması kaçınılmazdır” diye yorumlandı. Tutuklamanın doğrudan habercileri ve yazarları sindirme tehlikesi yarattığı ifade edilerek, görevlerini yapmalarını güçleştirdiği, onları sürekli bir ceza tehdidiyle karşı karşıya bıraktığı kaydedildi. Dündar ve Gül’ün başvurusunun öncelikle incelenmesi talebinde de bulunuldu. Talebe gerekçe olarak ise başvuru konusunun, Dündar ve Gül’ün şahsından ziyade demokratik bir toplumun temeli sayılan ifade ve basın özgürlüğünü ilgilendirmesi olarak gösterildi. |
AİHM kararları
Öte yandan AİHM’nin ulusal güvenliği ilgilendiren sır niteliği olabilecek belgelerin yayımlanmasından kaynaklanan müdahalelere ilişkin pek çok emsal karar verdiği anlatılarak, “Savcılık ve hâkimlik sorguları sırasında dile getirilen bu ilkeler, ne yazık ki karşılığını bulmamış, hiçbir biçimde tartışılmamıştır. Oysaki bunlar doğrudan başvurucunun yayınını ve ona yapılan müdahaleyi ilgilendirmektedir” denildi.
Dündar ve Gül’ün tutuklanmasının tek nedeninin yaptıkları haberler olduğu belirtilerek, “Başvurucuların yayımladığı haber olmasaydı, böyle bir soruşturma da olmayacaktır. Buna göre, tutuklamanın başvurucunun ifade özgürlüğüne doğrudan bir müdahale oluşturduğu açıktır” denildi.