Camus-Char mektupları
“Yazışmalar 1946-1959”, Albert Camus’yle René Char’ın birbirine yolladığı mektupların eksiksiz bir dökümü. Franck Planeille’in yayıma hazırladığı ve notlarla zenginleştirdiği kitap, ikilinin coşkulu dostluğunun da belgesi.
Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Ekiİki kardeş gibi
“Yazışmalar 1946-1959”, Albert Camus’yle René Char’ın birbirine yolladığı mektupların eksiksiz bir dökümü. Franck Planeille’in yayına hazırladığı ve notlarla zenginleştirdiği kitap, ikilinin coşkulu dostluğunun da belgesi.
Yıllardır üstüne çalışılan yazarla ilgili karşılaşılan en ufak bir bilgi ya da belge hazine anlamına gelir. En azından benim için Camus’ye dair tek satırın bile böyle bir tarafı var. Gallimard, Franck Planeille’in 2006’da tamamladığı titiz araştırmasını 2007’de yayımladığında, Avrupa’dakiler başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki edebiyatseverler, Albert Camus-René Char yazışmalarını okuma fırsatı buldu.
Camus-Char mektuplarının bir kısmı ortalıkta geziniyordu ama Planeille, bunları derli toplu hale getirip yayımlanmasını sağlayarak büyük iş başardı. Bu mektuplar nihayet Yazışmalar 1946-1959 adıyla Orçun Türkay tarafından Türkçeye kazandırıldı.
GECİKMİŞ BİR BULUŞMA
Camus-Char yazışmaları, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen erteside; Avrupa’nın ağır ağır kendine gelmek için çabaladığı 1946’da başlıyor. Camus ve Char, o tarihten önce de birbirine aşina, hatta her ikisi de karşısındakinin kitaplarını okuyor. Ancak herkesi herkesten ayrı düşüren savaş, ikilinin buluşmasını öteliyor. Yine de bu, derin bir dostluk kurmalarını engellemiyor.
Camus ve Char’ın ortak noktası, hayatlarının büyük bölümünü şiddete karşı mücadeleyle geçirmesi. Bu nedenle gecikmiş buluşma sırasında, kaybettikleri zamanı çabucak telafi ediyorlar. İkilinin, mektupları ve ara sıra görüşmesi, yakınlaşmadan çok öte bir anlama sahip: Camus’le Char, yaşadıkları dönemin ölçüsüzlüğüne ve çılgınlığına başkaldırıda birleşiyor. Mektuplar ve dostluk da onların arka bahçesine dönüşüyor.
Camus ve Char, tanışmadan önce yapıtlar aracılığıyla birbirine saygı duymaya, olup bitene karşı aldıkları tavrı takdir etmeye başlamıştı bile. Mektuplar ve buluşmalar sırasında söylenenler, bunların kâğıda dökülmüş ve dile gelmiş biçimiydi sadece. Her ikisi de kalemi eline alıp kafasındakileri kâğıda geçirdiğinde birbirine iki kardeş gibi yazıyor: Uzun yolculuklarda sağlığı bozulan Camus ve onun için endişelenen Char; bu bile aralarındaki bağı anlatmaya yeter aslında. Fakat Camus’nün, Char’a yazdığı şu satır durumu netleştiriyor: “Hiçbir şey hak etmeyen insanlardan kurtulup yılların ve sınırların içinden yavaş yavaş bir ruh ailesini tanımak ne güzel, ne derin bir şeymiş.”
Camus de Char da birbirinin yapıtları veya kitaplarının taslaklarıyla ilgili yapmacıksız görüşünü açıklıyor. Anlaşılacağı üzere iki sıkı takipçi var karşımızda. Char, bir yanında Başkaldıran İnsan dururken Camus’ye “Gerçekliğe dalıp gitmek ne kadar olağanüstü bir şey” diye yazar. Bu ve benzeri cümleler, Char’ın ve Camus’nün birbirinin yapıtlarından ne kadar keyif aldığını da gösteriyor.
BAŞKALDIRININ YAZARI VE OZANI
Keyif aldıkları şey sadece kitaplar değil elbette, hayatlarında dostluk da büyük yer kaplıyor. Camus’nün 26 Ekim 1951 günkü satırlarından: “Yaşama acısından söz ederler. Oysa doğru değil bu, yaşamama acısı demek gerek. Peki ama bu karanlık dünyada nasıl yaşayacağız? Siz olmasanız, saygı duyup sevdiğim iki üç kişi olmasa, şeyler kesinlikle derinliğini yitirirdi (…) Bugün gerçek arkadaşlık o kadar az rastlanan bir şey ki insanlar kimi zaman aşırı çekingen davranıyor bu konuda. Üstüne üstlük, herkes ötekini olduğundan daha güçlü sanıyor, bizim gücümüzse başka, bağlılığımızda.”
Aklından çıkmayan çocukluğundan kopmaya uğraşan ve birbirine hayranlığını hiç saklamayan yorgun bu iki adam, sağlıklı bir dostluğun belgesi olan mektuplarla dünyaya meydan okuyor diyebiliriz.
Mektupların bir şekilde o günlerin siyasi ortamına da dokunduğu görülüyor; Cezayir Savaşı, Camus’nün ve Char’ın gündeminde ve adaletsizlik ruhunu eleştiriyorlar. Char, “Hiçbir tehlikeyi göze almayan aydınlarımızda da utanma yok” diyerek vaziyeti özetliyor. Mektuplarda sadece bunlar yok tabii; ailevi meseleler, ortak arkadaşlar, yaşamın ikilinin üstüne gelişi, başarılar, başarısızlıklar vb. her şey yer alıyor satırlarda.
Son görüşmelerinden iki gün sonra kazada ölen Camus’nün ardından Char, “Dünya tuhaf; varlık yokluk, şimşeğin ve acının krallığı” diyerek içine oturanları kısa ve öz biçimde kâğıda döküyor. Camus’nün ifadesiyle “başkaldırının ve özgürlüğün ozanı” Char’ın cümlesini, coşkunun aynı güçteki hüzne dönüşümü olarak yorumlayabiliriz.
Camus-Char yazışmaları gerçek anlamda bir hazine. Mektuplarda yoldaşlığı, dostluğu, ortak kaygıları, 1946-1959 arası siyasi-sosyal havayı ve ikilinin yakınlığından doğan coşkuyu bulabiliyoruz.
En başa dönersem; uzun zamandır Camus üstüne çalışan biri olarak Camus- Char yazışmalarının bir bütün halinde Türkçede yayımlanmasıyla önemli bir eksikliğin giderildiğini düşünüyorum. Fakat asıl beklediğim, Camus’nün Jean Grenier’yle ve ilkokul öğretmeni Louis Germain’le yazışmalarının eksiksiz basımı. Tabii bu noktada son sözü tarafların vârisleri ama en çok da Camus’nün çocukları Catherine ve Jean söyleyecek…
alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr
Yazışmalar 1946-1959/ Albert Camus-René Char/ Çeviren: Orçun Türkay/ Yapı Kredi Yayınları/ 220 s.