Çağlar Çetok’tan efeler anısına; ‘Karaova’
Ege’de doğup büyüyen Çağlar Çetok, Karaova adlı romanını unutulmaz iki efenin gerçek hayat hikâyelerinden kurgulayarak kaleme almış. Karaova; hem bir dönemin siyasi ve toplumsal panoramasını gözler önüne seriyor hem de derinlikli psikolojik tahlilleriyle iki efenin mücadelesi üzerinden iyilikle kötülük meselesini tarafsızca sorguluyor.
Cumhuriyet Kitap Eki
SOYLU
BİR EŞKIYA ROMANI
Ege’de
doğup büyüyen, Ege’nin masallarını dinleyen, efelerini okuyan, mavi yeşil bir
kültürle yoğrulan Çağlar Çetok, Karaova adlı romanında; Necati Cumalı, Fakir
Baykurt, Cevat Şakir gibi isimlerden bu yana ihmal edildiğini düşündüğü Ege
edebiyatına yeni bir soylu eşkıya romanıyla eğiliyor.
Romanda
geçen olayların çıkış noktasının gerçek olduğunu göz önüne alınca Ege’nin
sadece kumdan, denizden ibaret olmadığı; içinde muhteşem bir kültür mirasını da
barındırdığı anımsatılıyor.
“Öyle
bir kültür hazinesinin üstünde yaşamaktayız ki bir ucu Homeros’un eserlerinde
dile getirdiği Dardanos’a, Finike’ye, Lidya’ya, Karya’ya bir ucu Menteşe
Beyliğine dayanıyor. Bir tarafta Herodotlar yer alırken bir tarafta Halikarnas
Balıkçıları bulunuyor.” diyen Çağlar Çetok şöyle devam
ediyor:
“Bu
topraklar hep canlı, hep hayat doluymuş. Krallara, tarihçilere, bilim
insanlarına, efelere örtü olmuş bir topraktan bahsediyoruz. Bunu daha fazla
görmezden gelemeyiz. Bu topraklar yazdan yaza hatırlanacak ya da insanların
kendi romanesk fantezileri için yaz aşklarını kovalayacakları mekanlardan çok
daha fazlasıdır. Daha fazla göz ardı edemeyiz. Ben insanlara bunu hatırlatmak
istiyorum.”
EFELER,
YÖRÜKLER, GÖÇMENLER
Çetok romanında
günümüz tarihine yakın sayfaları karıştırarak bu coğrafyada yaşamış efelerin, yörüklerin,
göçmenlerin bölgenin sosyolojik yapısı üstündeki etkilerini çarpıcı şekilde
ortaya koyuyor.
Cehalete
ve zulme karşı onurlu bir direnişin anlatıldığı Karaova’da, insani derinlikleriyle
işlenen iki kişi öne çıkıyor: Birisi keman çalıp berberlik yapan Ali, Kerimoğlu
Ali; diğeri ise onun torunu Memed, Katil Memed.
Kitapta
her şeyden önce “Ailemiz kaderimiz midir?” sorusunun karşılığı aranıyor? Çünkü
hem dede hem de torun çeşitli olaylardan sonra bile isteye olmasa bile
kendilerini garibanların savunucusu olarak buluyorlar ve bu onlara daha önce
hiç tatmadıkları ancak tattıklarında da vazgeçemedikleri bir duygunun kapısını
aralıyor: Zalime karşı direniş!
Buna
ulaşmanın yolu da vicdandan geçiyor. Birisi dağlarda birisi hapiste adeta
mazlumun sesi oluyor.
Kerimoğlu
Ali bir iftira yüzünden dağlara çıkmıştır ve mazlumun sesi olmuştur ancak
yaşadığı acı kayıplar onu bir bunalımın içine sürükler. Bu devran değişir mi,
bir Kerimoğlu düzene karşı gelebilir mi, bunca insanın vebalini almaya değer
mi?
Bu
soruların cevabını ararken en sonunda kendisini bile isteye Fizan’a sürdürür.
Niyeti silinip gitmektir ama kaderi peşini bırakacak mı? İnsan beyninin içini
kemiren kurtlardan kaçabilir mi?
İYİLİK
Mİ GALİP GELECEK, KÖTÜLÜK MÜ?
Kerimoğlu
Ali’nin yaşamına paralel olarak bir asır sonra torunu çıkar karşımıza.
Cehaletin verdiği cesaretle işlediği suç onu mahpusa attırır. Peki etliye,
sütlüye karışmayan Memed’in gözleri nasıl açılır? Nasıl mazluma sırtını
dönmekten vazgeçip omuz verir?
Karaova
romanında arka planda iki dönemin siyasi, ekonomik, sosyal, toplumsal
değerlendirmeleri yapılırken ortaya konulan derinlikli psikolojik tahlillerle
de tarihin kadim mücadelesi bir kez daha gözler önüne serilir: İyilik mi galip
gelecek yoksa kötülük mü?
Karaova / Çağlar Çetok / Destek Yayınları / 239 s.