Caferağa baskınına kırmızılı tepki
Caferağa’da halkın kamulaştırıp ortak kullanıma açtığı bina polis zoruyla boşaltıldı.
Erk Acarer/CumhuriyetMahalle evine dönüştürülen ve kolektif bir yaşam alanı olarak kullanılan Caferağa’daki bina sabah saatlerindeki polis baskınıyla kapatıldı. Geçen hafta tebligat gönderilen ev, alışık olduğumuz tarzdaki bir şafak baskınıyla boşaltıldı. Yaklaşık bir yıl önce açılan Evin iki tarafı yüzlerce polis tarafından ablukaya alınırken içerideki eşyalar da adeta gasp edilip bir kamyona yüklendi. Birkaç gündür baskını bekleyen aktivistler enstrümanlar çalarak polise tepki gösterdiler. Kırmızı elbiseli bir kadın sanatçı polislerin önünde dans ederek Caferağa’daki evin zorla boşaltılmasını protesto etti. “Renksiz adamlar renkli kapımızı kapattılar” söylemi ve “Saraylara karşı mahalle evimizi koruyacağız” sloganı durumu anlatmaya yetti. Her türlü devlet gücünü, “talan” için seferber edenlerle, kültürel değerlere ve çevreye sahip çıkarak kolektif yaşamı savunanlar arasındaki noktada “o soru” akıllara geldi... Şehirler kimin?
Belki de Caferağa Mahalle Evi’nin önemi de tam olarak bu soru üzerine şekilleniyordu. İnşaat piyasası ve mevcut yönetim, kamuya ait alanları gasp edip talanın dibine vururken, onarılıp mahallenin kullanımına açılan bir binanın kaymakamın emri, polisin zoruyla boşaltılması halka verilen değeri gösteriyordu.
Caferağa Mahalle Evi'nin kapatılmasına protesto - VİDEO
Bir tarafta, çevre katliamı üzerine bina edilen 1000 odaya sahip “KaçAk saray”, diğer yanda “birlikteliği”, “mahalle kültürünü” simgelediği için baskın emri verilen 11 odalı cumbalı yapı… Bu karşıtlık ise Türkiye’deki derin çelişkileri kısa yoldan anlatmaya yetti. Bireysel olarak direniş evine destek vermek amacıyla mahallede bulunan Mücella Yapıcı da söz konusu çelişkilere dikkat çekti: “Bu dönemde, kültür ve tarih varlıklarına, sadece ticari kaygılarla hiç olmadığı kadar büyük saldırılar yapıldı. Bunlar yaşanırken, hepimize ait olan bir yapıyı topluma kazandırma çabası içinde olan gençlerin önüne set çekiliyor. Aslında bizim vergilerimizle ayakta duran bu binaların, yerel yönetim ve merkezi idare tarafından korunmaya alınması gerekiyor. İkiyüzlülük sergilendiğini görüyoruz.” Kamulaştırılan, üç katlı bina Gezi’nin de miraslarından biri sayılıyordu.
Bir sanat merkezine dönüştürülen yerde, video salonları, sergi alanları, ritim ve yoga atölyeleri bulunuyordu. İhtiyacı olanlar ise takas odasındaki kıyafetlere ücretsiz sahip olabiliyorlardı. Buradan en çok Suriyeli sığınmacılar yararlanıyordu.
Caferağa Dayanışması’nın çağrısıyla dün akşam saatlerinde mahalle evi önünde kalabalık bir halk kitlesi tarafından protesto gösterisi yapılınca çevik kuvvet bölgeye gelmede gecikmedi. Yurttaşlar bir süre oturma eylemi yaptıktan sonra mahallede yürüyüş gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada her türlü baskıya rağmen mahalle evine sahip çıkılacağı sözü verildi. Geceye “Reddet, işgal et, yeniden inşa et!” sloganı damgasını vurdu.
Devlet dansı sevmiyor! Mahalle evinin, bu “bölücü” ve “şüpheli” faaliyetleri yürüttüğü için “beklenen” bir tebligatla kapatılması karşısında birliktelik ve direniş çağrısı yapıldı. Caferağa Dayanışması’ndan Göksenin Ekiyorum, hem evin misyonunu hem de bundan sonra yaşanabilecekleri şu sözlerle anlattı: “Burası, Donkişot’tan sonraki ikinci dayanışma eviydi. Büyük emek harcadık. Yıkılmakta olan her şeyi onardık. Marangozhanemiz vardı. Ritim ve yoga atölyeleri kurmuştuk. Dileyen resim sergisi açıp film gösterimi yapabiliyordu. Her gün yemek çıkıyor, kıyafet takası yapılabiliyordu. Evi geri almak için direneceğiz!” Peki, kültürel bir merkeze dönüşen ve kolektif yaşamın ruhunu yansıtan bu merkez neden mühürlendi? Cevap çok açık... Devlet ya kolektif yaşamı, takası, içgüdüsel hamleleri, yoga ve ritmi sevmiyor ya da Neyzen Tevfik’in dizelerinden feyiz alıyor: “…Bana yar olmayan dünyanın izzet ü ikramını ‘öpeyim’…”
|