'Büyükelçiler bizim içişlerimize karışamazlar'
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone'ye atfen bugün bir gazetede yer alan açıklamaları değerlendirirken, ''Elbette büyükelçiler bizim içişlerimize karışamazlar, bizim iç politikamızı dizayn edemezler. Bu konuda kendilerine biçilmiş olan bir alan vardır, çizilmiş olan bir sınır vardır'' dedi.
cumhuriyet.com.trAKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hüseyin Çelik, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone'ye atfen bugün bir gazetede açıklamalarının sorulması üzerine şu değerlendirmeyi yaptı: ''Diyelim ki bir büyükelçi bir toplantı yapıyor, siz de ona 'bu balyoz eylem planından dolayı bazı askerlerin, bazı generaller içeri alındı, bununla ilgili ne diyorsunuz' diye soru sorduğunuz zaman 'bu benim bildiğim bir konu değil, bilmiyorum niçin aldıklarını' demesinden daha tabi bir şey olamaz. Elbette büyükelçiler bizim içişlerimize karışamazlar, bizim iç politikamızı dizayn edemezler. Bu konuda kendilerine biçilmiş olan bir alan vardır, çizilmiş olan bir sınır vardır. Bu sınırda, ABD büyükelçisi de olsa, Rusya büyükelçisi de olsa hangi büyükelçi olursa olsun orada durmak zorundadır. Ancak basın özgürlüğünden yana olduğunu her insan söyler, ben de söylerim, siz de söylüyorsunuz, Odatv ile ilgili olarak da söylüyorum. elbette basın özgürlüğünden yanayız ama biz Odatv veya başka bir şey, yayın yaptığı için, sadece bir internet ortamında, sanal ortamda bu faaliyeti sürdürdüğü için herhalde kendisine böyle bir operasyon yapıldığını düşünmüyoruz. İşin aslını açıkçası ben de bilmiyorum. Bir dava ile mi ilişkilendirilmiştir, şu veya bu şekilde bir kanıt ele geçirilmiş bundan dolayı mı böyle bir operasyon yapılmıştır? bunu bilmiyoruz. Dolayısıyla basın özgürlünden biz de yanayız, hepimiz yanayız. Ne olursa olsun son yaptığımız RTÜK düzenlemesinde, tabii afet durumunda, olağanüstü hallerde, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu şu veya bu şekildeki tehlikelerde bile 'basın özgürlüğü esastır ve göz ardı edilemez' diyoruz. Halkın haber alma hakkını engellemek demokrasilerde söz konusu bile olamaz. Ancak basın mensubu suç işlemez, asker suç işlemez, polis suç işlemez, üniversite hocası suç işlemez, siyasetçi suç işlemez' diye bir kavram söz konusu değildir. Sizin basın mensubu olmanız, size suç işleme imtiyazı vermez. Dolayısıyla meslek erbabı, askerler asker olduğu için sadece o mesleği icra ettiği için eğer birileri tarafından hedef haline getiriliyorsa önce bunun karşısında ben dururum. Daha önce de söyledim bir defasında, 'efendim rektörler içeri alınıyor'... Rektörler rektör olduğu için içeri alınmıyor. Böyle olursa bunu anlatamazsınız. O zaman Türkiye'de 156 üniversite, 156 rektör var. 156 rektörün içeri alınması lazım. Böyle bir şey olamaz. Onun için birbirine karıştırmamamız lazım. Şap ile şeker birbirine benzer ama çok farklı şeylerdir.''
'Siz de olur olmaz soru sormayın bence'
Hüseyin Çelik, bir gazetecinin, aynı konuda yöneltilen sorusuna da şu karşılığı verdi: ''Türkiye'nin içişlerine şu veya bu ülkeni büyükelçisi de şu veya bu ülkenin devlet başkanı da müdahale edemez. Ancak tekrar söylüyorum; hepimiz Mısır ile ilgili diyoruz ki 'halkın sesine kulak verilmelidir, halkın demokratik talepleri meşrudur ve bu kesinlikle bastırılmamalıdır'. Bunu Mısır için de Tunus için de söyledik, diğer ülkeler için de söylüyoruz, İran için de başka ülkeler için de söylüyoruz. Bunlar genel prensiplerdir, demokratik değerlerdir. Bu demokratik değerlerin genelleme yapılarak ifade edilmesi bir ülkenin içişlerine müdahale anlamına gelmez. Ben Sayın Büyükelçinin hangi bağlamda ne söylediğini bilmiyorum, orada değilim ama soru sorduğunuz için söylüyorum. Biz de şöyle bir alışkanlık vardır; yerli yersiz, olur olmaz birine soru soruyorsunuz oradan da bir cevap gelince de bu sefer o adam niye cevap verdi? Peki siz niye soruyorsunuz? Yani bu işle ilgili olmayan insanlara niye bunu soruyorsunuz? Geçmişte böyle bir hastalık vardı. Bir icraat olur hemen meslektaşlarınız telefona sarılır, 'Genelkurmayda üst düzeyde görüştüğüm bir yetkili şöyle dedi (biz buna karşıyız, biz buna taraftarız)'... Konu ne? Hiç askerlik mesleğiyle savunmayla ilgisi olmayan bir şey... Efendim üst rütbeli bir komutanla yaptığım görüşmede... Sizin meslektaşlarınızın da böyle bir hastalığı vardı. Neyse ki böyle bir hastalık büyük çapta geçti. İşin asker tarafında da sivil tarafında da gazeteci tarafında da büyükelçi tarafında da çok hassasiyetle ele alınması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bağımsız bir ülkedir, yargısı da bağımsızdır. Sayın Başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanı dahil, bizim yargımıza bu manada telkinde de bulunmamalı, yasal olarak hukuk devleti mantığı gereği esasen böyle bir şey de yapmaya yetkileri de hakları da yoktur, başbakan da olsa cumhurbaşkanı da olsa, genelkurmay başkanı da olsa... Kaldı ki yabancı misyon şeflerinin böyle bir yetkisi elbette yoktur ama eğer onların bir yorum yapmasını istemiyorsanız, siz de olur olmaz yerde mikrofonu uzatıp soru sormamalısınız bence.''
Balyoz Planı davası
Çelik, Balyoz Planı davası kapsamında muvazzaf subayların tutuklanması konusuna değindi. Suçları ispat edilmediği sürece insanların suçlu ilan edilemeyecekleri ve bu insanlara suçlu muamelesi yapılamayacağı ilkesi olan masumiyet karinesini hukukun temel prensiplerinden biri olarak benimsediklerini ve kabul ettiklerini belirten Hüseyin Çelik, ''hiç kimse, hakkındaki deliller toplanıp suçluluğu kanıtlanmadığı sürece suçlu ilan edilemez, edilmemelidir. Adil yargılanma hakkı hangi dava olursa olsun her insanın hakkıdır, her vatandaşın hakkıdır. Burada en ufak bir problem söz konusu değildir'' diye konuştu. İktidara geldikleri günden bu yana yargının hem bağımsızlığı hem de tarafsızlığı konusunda azami gayreti gösterdiklerini vurgulayan Çelik, buna rağmen yargının yürüttüğü operasyonların AKP ve AKP hükümeti ile ilişkilendirilmek için özel bir çaba harcandığını ifade etti.
Hüseyin Çelik, bu operasyonun hükümetleriyle, partileriyle yakından ilgisi olmadığını ve iktidarın, AKP'nin yargı bağımsızlığı konusunda herkes kadar hassas olduğunu hatırlatarak, ''Yargı bağımsızlığını etkileyecek en ufak bir davranış içerisinde olmayı da asla kabul edemeyiz'' dedi. Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Öyle anlaşılıyor ki CHP Genel Başkanlığı makamı aynı zamanda bu tür konuların doğal avukatlığı anlamına geliyor. Sayın Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra sadece bu avukatlığı üstlenmekle yetinmedi. Malumunuz dün yaptığı TBMM grup konuşmasında, 'bu örgüt nerede? Ben de üye olmak istiyorum' dedi. Siz bir insanın avukatı olabilirsiniz. Bir insanın avukatı olduğunuz zaman ille de o düşünceyi paylaşacaksınız anlamına da gelmiyor. Ama Sayın Kılıçdaroğlu bunu bir kademe daha ileri götürdü. Sayın Kılıçdaroğlu avukatlıkla da yetinmiyor. Bir kademe daha ileri gidiyor. 'Ben üye olayım' diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, burada da durmuyor. Balyoz Eylem Planı ile ilgili olarak sanki bu soruşturmaları, bu kovuşturmaları hükümet yapıyormuş gibi, bizatihi Sayın Başbakan'ın emriyle yapılıyormuş gibi beyanlarda bulunuyor. Sayın Başbakanın, Sayın Genelkurmay Başkanı ile Dolmabahçe'de görüşmesini de 'davanın savcısı olarak görüşmesi' olarak değerlendiriyor. Bu Sayın Başbakana da yapılan büyük bir haksızlık ve ithamdır, Sayın Genelkurmay Başkanı'na da yapılan büyük bir haksızlık ve ithamdır. Sayın Genelkurmay Başkanının amiri Sayın Başbakandır. Kendi mensuplarıyla ilgili gündemde bir mesele olduğu zaman bir amiriyle görüşmesi, onunla konuşmasından daha doğal ne olabilir? Bu görüşme sonucunda Sayın Başbakanın yargıyı etkileyecek, yargıya talimat verme anlamına gelebilecek şu veya bu şekilde bunun sonucunu değiştirecek bir eylemde bulunduğunu mu tespit ettiniz? Ne yapsaydı Sayın Genelkurmay başkanı? Silahı ile, üniforması ile mahkemenin kapısına dayanmasını mı isterdiniz? Zaten genel başkan yardımcınız 'meğer ordu kağıttan kaplanmış' derken aslında bunu kastediyormuş.''
'Bunun ahlakla bağdaşır tarafını bulamazsınız'
Hukuk devletinde böyle bir şeyin kabul edilemeyeceğini belirten Çelik, hukuk önünde herkesin eşit olduğunu vurguladı. Akla karanın, haksız ile haklının beklenip görüleceğini dile getiren Çelik, Başbakan Erdoğan'ın, ''Türk Ordusu böyle bir şaibe altında kalmamalıdır' sözlerini hatırlattı. Bunun hem ülke hem de ordu açısından açığa çıkarılması gereken bir sorun olduğunu anlatan Hüseyin Çelik, evrakların sahte olup olmayacağını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun karar veremeyeceğini söyledi. ''Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Başbakana, hükümete, AK Parti'ye muhalefet etme adına maalesef çirkinliğin boyutunu çok ileri derecelere vardırmıştır'' diyen Çelik, Başbakan Erdoğan'ın dünyanın çok önemli bir bölümünde ezilen, mazlum insanların idolü haline gelen bir lider olduğunu dile getirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, dünkü grup toplantısında, Başbakan Erdoğan'a yönelik olarak, ''ABD'li askerler Müslüman kadınlara tecavüz ederken çıkıp ABD'li askerlere başarılar diledin. İnsanlar, çocuklar öldürüldü orada. Sen kime başarılar diledin?'' sözlerini sarf ettiğini belirten Çelik, şöyle konuştu: ''Şu manzarayı gözünüzün önüne getirin; bir taraftan ABD'li askerler Irak'lı Müslüman kadınlara tecavüz ediyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Erdoğan da ABD'li askerlere başarılar diliyormuş. Bunu nerede diledi Sayın Kılıçdaroğlu? İnsan bu kadar mı ahlaksızlaşır, insan bu kadar mı çirkinleşir? Siyaset nezih bir dil gerektirir. Bunun aslı, Sayın Kılıçdaroğlu'nun ilham kaynağı nedir biliyor musunuz? 31 Mart 2003 tarihinde Sayın Başbakan Wall Street Journal'e bir makale yazıyor. Burada Türkiye ile ABD arasındaki dostluktan ve müttefiklikten söz ettikten sonra, iki halkın tarih boyunca olan ilişkilerinden söz ettikten sonra, Sayın Başbakan diyor ki oradaki genç kadın ve erkeklerin, yani Irak'a giden ABD'li genç kadın ve erkek askerlerin en az zararla ülkelerine dönmeleri ve Irak'taki insanlık dramının bir an önce bitmesini diliyoruz ve bunun için dua ediyoruz diyor. Yani Sayın Başbakan'ın temennisi budur. Amerikan askerleri de ölmesin, Irak'taki insanlar da ölmesin, hiç kimse ölmesin. Bu bir barış çağrısıdır, bu bir iyi niyet temennisidir. Siz buradan hareket ederek Irak'taki kadınlara tecavüz eden ABD'li askerlere sanki özellikle de bu fiillerinden dolayı başarı diliyor gibi bunu söylerseniz bunun ahlakla, bunun edeple, bunun izanla bağdaşır tarafını bulamazsınız. Bu üslubu kınıyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'nu daha terbiyeli bir üslup takınmaya davet ediyorum''
'Sayın başbakan illegal dinlemelerden hiçbir zaman medet ummamıştır'
Hüseyin Çelik, Kemal Kılıçdaroğlu'nun , ''Sayın Başbakan illegal dinlemelerden medet ummuştur'' dediğini de hatırlatarak, şöyle devam etti: ''Bütün illegal faaliyetler, kanun dışı faaliyetler, dinlemeler, izlemeler, kayıtlar, fişlemeler ayaklarımızın altındadır. Şiddetle kınıyoruz. Bunun bize de yapılmasını istemiyoruz, başkasına da yapılmasını asla istemiyoruz. Sayın Başbakanımızın bizatihi kendisi illegal dinlemelerin mağdurudur. Bu basına yansıdı, bunu biliyorsunuz. Ancak ne var? İllegal de olsa dinlemeler, takipler, izlemelerin sonucunu kimse yok sayamaz Sayın Kılıçdaroğlu. Sizin eski genel başkanınıza yönelik biliyorsunuz illegal, ahlak dışı bir yöntemle bir şey ortaya çıkarıldı. Unutmayın ki siz illegal ve ahlak dışı operasyonun sonucu genel başkan oldunuz. Bunu yok sayamazsınız. Neticede ahlaksız biz kaset sizi genel başkanlığa taşıdı ama ahlaksız bir üslup, itham ve iftira sizi iktidara taşımaz hiçbir zaman. Biz her türlü illegal dinlemeyi, her türlü izlemeyi, her türlü fişlemeyi kesinlikle reddediyoruz, kınıyoruz, ayaklarımızın altına alıyoruz, kime yapılırsa yapılsın... Ama birilerinin görüşmeleri ortaya çıkmışsa ve onlar tarafından da inkar edilmemişse, Sayın Başbakan bunlara işarette bulunmuşsa bu, sonuçları kamuoyuna mal olan bir meseledir artık. Sayın Başbakan illegal dinlemelerden hiçbir zaman medet ummamıştır, ummaz da..''
Kılıçdaroğlu'nun, işsizlik konusunda yönelttiği eleştirilere de değinen Çelik, işsizliğin sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın sorunu olduğunu, bu konuda TÜrkiye'de olumlu gelişmeler yaşandığını söyledi.