Büyük Kuşatma...
cumhuriyet.com.tr29 Mart “son umuttur; çözümsüzlüğün önünün alınmasında verilecek son savaşlardandır” demeyelim. Ancak bu 29 Mart’ın çok iyi kullanılması gereken bir şans olduğunu gerçekçi biçimde saptayalım. Yakın çevrede ulaşabildiğimiz her bireye dilimizin döndüğü kadar bu seçimde sandık başına gidilmesinin öneminin ve AKP’ye gitmeyecek oylarının sayısının arttırımının altın değerini anlatmaya çalışalım.
Ülke ve toplum, ufukları kaplayan kara bulutlarla ilk defa çevrelenmiyor. Büyük Atatürk’ün hayatta olduğu dönemlerden bu yana, ileri hamlelerin çelmelenmesine, arkadan dolanmalara, dahili ve harici bedhahlarla didişmelere ve çatışmalara çok kez tanık olundu. Geçmişin olaylarını yaşamış olanlar büyük ihtimalle her seferinde “Böyle bir belaya hiç çatılmamıştı. Her zamankinden daha büyük bir dertle uğraşıyoruz” hissiyatını dile getirmişlerdir. Ama, bu 2002’lerden bu yana yaşanan, gerçekten, bugüne kadar göğüslenmişlerin hepsinden daha büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu düşündürtüyor. Ülkenin içinden ve dışından, hem de uzaklardan bir yerlerden bir güçler Türkiye’nin işlerini arapsaçına çevirmek için tam bir işbirliği içindeler.
Bu geçmişte Haşhaş ve Kıbrıs konularında söz dinlemeyen bir Türkiye siyasal iktidarına göz açmalardan epeyce daha ileri bir müdahale biçimi aşamasını gösteriyor. Toplum “yeşil ordular”la tam bir kuşatma altına alınma yoluna gidiyor. Böylesi gerçekten hiç görülmemişti.
AKP’nin liderinin oynadığı oyun ve kurduğu şema çok basit. Ama, aldığı uluslararası desteklerin kendisinde yarattığı büyük cüret duygusuyla beslenmiş olarak, burnunun doğrultusunda koşar adım gidiyor.
En ilkelinden ve en yeşilinden alabildiğine sakıncalı bir düşüncenin uygulamasıyla toplumsal yaşamı bir çemberin içine sıkıştırmayı deniyor. Bir büyük kuşatma, bir yeşil kuşatma denemesi sürdürüyor. Kendilerince başarıya ulaşmasına da fazla bir şey kalmadığını düşünenler var.
Şu yerel seçimler de atlasın; iki yıl önceki baskın seçimin Türkiye genelindeki oy miktarlarına göre fazla bir zayiat olmadan hatta belki yerel ölçekte Trabzon’u falan alarak, İzmir’i zorlayarak diğer büyük kentlerde oy farkını arttırarak etkileyici bir sonuç yakalanırsa, bugünkü iktidarın ve liderinin sonraki adımı besbelli: Bugüne dek doğru dürüst beceremedikleri bir anayasa değişikliği gerçekleştirmek, kendi gönüllerine uygun yeşil, yemyeşil maddelerle bu yeni metni bezemek, Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhuna fatiha bile okutturmadan adını, anılarını kuşatma çemberi içinde derinlerde bir yerlere gömmek, demokrasi ve insan haklarını seksen sekiz parçaya ufalayarak insanların aklından ve gönlünden silmek, yeni Abdülhamitler Türkiye’sinin tahtına oturmak...
Kuşatmanın pekiştirilmesi
İçinde, “Cumhuriyet” adı ve kavramı geçen her türlü oluşuma karşı mevcut iktidarın büyük bir hınçla dolu olduğu kesin. Bu, Mustafa Kemal’in kurduğu çağdaş toplumsal düzenin adı olsun; ya da bizim gazetenin adı olsun; bir yerlerde bir Cumhuriyet sözcüğü geçtiğinde bu insanlar çileden çıkıyor.
O güzel kavramın koruyuculuğunu, gözeticiliğini yapma arzusunu ortaya koyan bir Silahlı Kuvvetler camiasını küçük düşürücü, toplum içindeki ve uluslararası ilişkilerdeki saygınlığını azaltıcı her türlü ayak oyununu da ihmal etmiyorlar.
Oysa, Büyük Ortadoğu Projesi’nde ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma girişimlerinde, bu ülkenin ve toplumun yabancıya rahatlıkla satabildiği bir güçlü, olumlu unsurun, disiplinli ve kuvvetli bir orduya sahip olunmasının bulunduğunun farkında değiller. Oysa, bu olgu karmakarışık bir dünya parçasında Türkiye’nin tek güvenli ülke olarak kabul edilişinin temel kanıtı. Ama, üçüncü, beşinci cumhuriyetçilerin alkışları ve soldan sağa kaçmış mühtedi okuryazarların salyalı çığırışları içinde tam bir “vur abalıya” dönüşüyor. Ülkenin yurtsever, namuslu, iyi yetişmiş ve Cumhuriyet değerlerine bağlı küçümsenmeyecek bir sayıdaki bireylerin oluşturduğu sosyal grupların ise bu amansız kuşatma hamlesiyle sinebileceği ve eriyebileceği hesaplanıyor. Burnunun doğrultusuna koşar adımlarla ve fazla irdeleme yapmadan gidenlerin bazı hatalar yapmaları ve yanlışlıklar sergilemeleri kaçınılmazdır. AKP’de de bu hatalardan ve yanlışlardan bol miktarda gözlenebiliyor.
Toplumun şimdilerdeki tepkisizliğini ve suskunluğunu, kazandıkları bir sindirme savaşının ezeli ürünler olduğunu sanmaları bu yanlışların başında geliyor. Vatan topraklarının, ulus çıkarlarının bu derece aşikâr yağmalanması ve çok gündelik kaba hesaplarla her şeyin ve her değerin satılabileceğine inanılması mevcut iktidarın benzersiz bir yanlışını gösteriyor. Bütün planlar ve stratejiler medyanın büyük bölümünden de destek almasıyla ve parayla oynaşmasını iyi beceren bir alçaklar ordusunun mutlak sırtlamasıyla yürünen bu yolda insanları çok fazla kuşatıp sindirmeleri ne kadar mümkün olacak?
Tam belli değil. Trabzon’da, İzmir’de belediye seçimi kazanma hesapları yapanların, Adana’da ve hatta Antalya’da yenilgiye uğrayıp evdeki bulgurdan da olmaları söz konusu gibi.
Büyük kuşatmayı yarmalıyız
Büyük ekonomik sıkıntının ve toplumun bireylerini yerle bir eden işsizlik furyasının ülkemizde kendini nispeten geç ortaya döküşü, küskün ve mağdur kitlelerin 29 Mart seçimlerinde tam ağırlıklı bir tepkisel varlık gösteremeyeceğini maalesef düşündürtüyor. İki ay sonraya sarkabilecek bir seçimde bu tepkilerin çok daha gürül gürül akması ihtimali bulunabilirdi. AKP’nin kendinden çok emin gözüktüğü bazı büyükşehirlerde de sarsılması söz konusu olabilirdi.
Ancak, 29 Mart’ta bile mağdur ve ezilmiş yurttaşların bir biçimde mevcut iktidarın karşısında, henüz küçük de olsa bir direniş tavrı koyması beklenmelidir. Ama amansız yeşil kuşatmayı gerçekten yaracak olan hareket sadece bununla sınırlı değildir.
Çözümsüzlük bulutlarının karartarak sarmaladığı ufuklar, böyle bir dönemde çok zinde davranış göstermesi gereken bazı yurttaş kesimlerinde moralsizliğe ve umutsuzluğa yol açabilir.
Oysa, bu kesimlerin canlı ve direniş zindeliği içinde bulunduğumuz bu kuşatmayı yarmadaki ana etken olacaktır. Kafa karıştıran belirsizlikler, gönül çelen umutsuzluklar, her şeyden önce, kendi içimizde kontrol etmemiz gereken edilgenliklerdir. Dramlaştırılarak, bu 29 Mart “son umuttur; çözümsüzlüğün önünün alınmasında verilecek son savaşlardandır” demeyelim. Ancak bu 29 Mart’ın çok iyi kullanılması gereken bir şans olduğunu gerçekçi biçimde saptayalım. Yakın çevrede ulaşabildiğimiz her bireye dilimizin döndüğü kadar bu seçimde sandık başına gidilmesinin öneminin ve AKP’ye gitmeyecek oylarının sayısının arttırımının altın değerini anlatmaya çalışalım. AKP’nin büyük ve orta boy kentlerini çevreleyen alanlara, son beş yılın vahşi iç göç olgusuyla yerleştirdiği bindirilmiş kıtaların sandıklara koşacağını bilelim.
Yurtsever, ulusalcı, namuslu bireylerin oluşturduğu yurttaşlar kesiminde onlarınkine yakın bir disiplin içinde sandığa gitme mecburiyetinin bulunduğunu da bilelim. Çünkü, bizden eksilerek verilmiş oylar genel seçim ile karşılaştırılmalı olarak dikkate alınacak tek yerel seçim türü olan “il genel meclisi üyeleri” seçiminin sonucunu şöyle değiştirebilecektir: AKP’nin oyları sabittir. Son genel seçimde aldıkları 17 milyon dolaylarındaki geçerli oyları bu sefer de tutturabilirler. Fazla dikkati çekmeden araya sokuşturulmuş yaklaşık beş milyonluk yeni seçmen kitlesinin ne tür bir mekanizmayla, kime dağılarak gideceği belli değildir.
Ama AKP’nin bu karışıklıktan nasibini belli şekilde alması ihtimali yüksektir. Dolayısıyla oyları 17 milyon mertebesinde ve belki çok hafif üzerinde çıkabilir. Ama, geri kalan tüm kesimler genel moralsizlik, umursamazlık ve umutsuzluk havası içinde; CHP’ye kırgınlık ve küskünlük psikolojisinin de tuzağına düşerek sandığı sabote ederse toplam oy sayısı mecburen azalacaktır. Bu durumda, oy yüzdesi hesabında kendi sabit oyunu tutturması ihtimali hâlâ bulunan AKP’nin ekmeğine yağ sürecektir. Seçim sonrası böbürlenmelerine yol açacaktır.
Üzerinde yürüdüğümüz dikenli yolu daha da uzatacaktır. Tuhaf isimli garip davaların da bindirmesiyle, Balbay’ların başlarına daha nice çoraplar örülmesine meydan verecektir. Belli bir sosyal çevreye daha da fazla yıkıntı verecektir. Bunları göze alamayız. Hep birlikte bir direnmeye ve bunun ilk aşaması olarak da sandık başına koşmaya mecburuz.
Bu kadar iyi yetişmiş adama, bunca beyin ve gönül insanına, sevgiyi ve güzellikleri böylesine kucaklamaya hazır büyük yurttaş kitlelerine sahip bir ülkede biz bu kuşatmayı yarabilmeliyiz. Yaracağız.