Büyük ihanet!..

cumhuriyet.com.tr

İhanet sözcüğünü seslendirdiğinizde kulağı tırmalayan bir armonisinin olduğunun bilmem farkında mısınız? Bu sözcük genellikle evli çiftler arasında, kadın kocasını aldattığı zaman, “Karım bana ihanet etti” biçiminde kullanılır. Ama aynı durum erkek için söz konusu olduğu durumlarda bu sözcük, “Kocam beni aldattı” biçiminde bir nitelik değişimine uğrar çoğu kez. Bu da gösteriyor ki “ihanet”, dişilik yanı ağır basan bir sözcüktür. Daha da ilginci, Anadolu söyleminde ihanete uğrayanlar, hasmına “kancık” sözcüğü ile karşılık verir.

Ancak bu sözcüğün günümüz Türkçesinde çok geniş bir kullanma alanı vardır. Özel yaşamdan tutun iş dünyamızda, sosyal ve politik ortamlarda ortaya çıkan olumsuzluklarda da tarafların birbirini bu sözcüğü kullanarak suçladıklarına tanık oluruz.

Ama bu sözcüğün en ağır anlam yüklediği alan yurt sorunlarına karşı takınılan tutumda ortaya çıkar ki, böylesi konularda takınılan olumsuz tavırlarda taraflar birbirlerini “vatan haini” suçlamasıyla damgalamaya çalışırlar.

Oysa son bölümcede (paragraf) sözünü ettiğimiz ihanet olgusunun öznel ve nesnel kökleri vardır. İnsan öznel olarak hiç istemediği durumlarda bile yaptığı işin nesnel sonuçları nedeniyle hain konumuna düşebilir. Buna yakın tarihimizden bir örnek vermek gerekirse, Çerkez Ethem olayı bu konuda son derece öğreticidir.

Kuvayı Milliyeci

Anımsanırsa, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç yıllarında Çerkez Ethem Anadolu’daki direnme örgütlenmelerine ve etkinliklerine büyük katkılar sağlamış, büyük yararları olmuş bir “Kuvayı Milliyeci”dir. Onun öznel niyetleri açısından olaylara yaklaştığımızda bir yurtsever olduğundan hiç kimsenin asla bir şüphesi yoktur. Ancak yeterli birikimi ve iyi bir kurmay donanımının bulunmaması, bir asker ve politikacıda olması gereken geleceği okuma yetisinin olmaması nedeniyle devinmesinin sonuçlarına baktığımızda nesnel olarak hain konumuna düşmüştür.

Böylesi bir tarihsel olgunun diyalektik çözümlemesi son Osmanlı Padişahı Vahdettin için de geçerlidir.
 

Menderes dönemi

Cumhuriyet tarihimiz buna benzer daha nice örneklerle doludur. Örneğin Menderes dönemini anımsayalım. Meclis kararı bile bulunmadan Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi, salt ekonomik ve politik çıkarlar uğruna yüzlerce Anadolu çocuğunun yaban ellerde kırdırılması nasıl açıklanmalıdır acaba?.. Yine bunu izleyen yıllarda ikili anlaşmalarla Türkiye’nin Amerika’nın ileri karakolu durumuna getirilip tüm komşu ülkelerle düşmanlık tohumlarının ekilmesi, Cezayir’in kurtuluş savaşında Fransa’nın yanında saf tutulması, yurt toprakları üzerinde Amerikan üsleri ve askeri örgütlenmelerine izin verilmesi, bu ülkeye yapılmış en büyük politik ve askersel ihanetler değil de nedir?..

Türkiye ekonomik ve politik anlamda ihanetler sarmalına asıl NATO’ya girmekle başlamıştır. ABD ve Batı emperyalizminin asker deposu konumuna nasıl getirilmişse, dün olduğu gibi bugün de bütün boyutlarıyla asıl bu sorgulanmalıdır. Böylesi bir sorgulamada başı çekmesi gereken asıl aydın kesimi olması gerekirken, ne yazık ki onlar da bu konularda dün olduğu gibi bugün de iyi bir sınav verememiştir.

Bir avuç işbirlikçi sermaye kesiminin, çıkarcının, mütegallibe ve toprak ağasının palazlanması uğruna yapılan bu ekonomik ve politik karar ve uygulamalar, Türkiye’de öteden beri işlemekte olan ihanetler zincirinin birer halkasıdır sadece.

Bugün gelinen noktada Türkiye’nin durumu daha korkutucu ve karanlıktır. Hiçbir ekonomik ve politik çıkarımız olmamasına karşın salt NATO’nun bir üyesi olmamız nedeniyle Afganistan’a askersel birlikler göndermemiz, bir Amerikan projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içinde yer almamız, almaktan da öte kendimizi bu projenin eşbaşkanı olarak görmemiz de gösteriyor ki, geçmişten gelen ihanet halkalarına yenilerinin eklenmesi süreci tüm hızıyla sürmektedir.

Bir düşünün, bir ülkenin siyasal erk kadroları başka ülkelerin siyasal merkezlerinde biçimleniyorsa o ülkenin bağımsız ve özgür olduğundan söz edilebilir mi? AKP hükümetinin başbakanına yine bu hükümetin bir danışmanı Amerika’da, “Recep Tayyip Erdoğan’ı süpürüp deliğe atmayın” diyor ve bu konuda ne hükümetten ne de partisinden çıt çıkmıyorsa bu tutum nasıl adlandırabilir, yorumunu siz okurlara bırakıyorum.

Türkiye şimdilerde bir başka karanlığın içine daha sürüklenmek istenmektedir. Emperyalizmin Ortadoğu ve Asya’daki çıkarlarını korumak, bu nedenle çıkacak olası bir büyük savaşta kendilerini bu savaşın uzağında tutabilmek için yine Türkiye’yi ileri bir karakol ve kalkan olarak seçtiklerine tanık oluyoruz. Bu amaçla Türkiye’ye “Füze Kalkanı projesi” uygulanmak isteniyor.

Bu konuda siyasal iktidarda, söz sahibi olanların söylemleri örtüşmüyor gibi görünse de sonuçta, Türkiye’de füze kalkanı projesi gerçekleşirse bu yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü olacaktır. Ve bu ihaneti yapanlar tarih ve toplum önünde bir gün mutlaka hesap verecekler ve bedelini en ağır biçimde ödeyeceklerdir. Çünkü tarihte bedeli ödenmemiş hiçbir ihanet örneği yoktur.

Yazımızı noktalarken ihanet bağlamında son bir söz daha söylemek gerekirse, ihanetin en acı ve yıkıcı olanlarından biri de insanın kendine ihanetidir!..