Bush mu, Obama mı?..
cumhuriyet.com.trNe Bush ne Obama: Türkiye Türkiye Türkiye. Ne ki “bıçak sırtında”ki ülkemin Obama’nın yaratmak istediği bu yeni siyasal koşullarda kendine gelip doğru karar vermesi gerekiyor artık.
Amacımız bu iki başkanı karşı karşıya koymak, karşılaştırmak olamaz. Bu bizi aşar, ama.. Türkiye’ye bakış açıları bağlamında bir değerlendirmeye hakkımız olabilir diye düşünüyorum. Bush’un ülkemizi nereye getirdiğini ve “Ilımlı İslam”ın kucağına attığını söylemeye gerek yok. Ilımlı İslamın sınırlarını belirlemek olanaklı mı bilmiyorum. O kadar çok çekiştirilmeye uygun bir tanım ki.. Dahası, Türkiye’nin böyle bir tanıma sokulmasına gereksinimi mi vardı acaba? Yoksa Türkiye Müslüman bir ülke değil miydi? Türkiye Müslüman bir ülkedir ama, devlet yapısı laik bir cumhuriyet; Türk toplumu da laik bir toplumdur. Çevremizdeki, adı cumhuriyet olan birçok ülkeden ve özellikle İslam ülkesinden farklı olarak hem cumhuriyetçidir hem de laiktir. Ülkenin bugünkü konumunda iktidardaki siyasal parti çağdaşlık ve laikliği kendi ölçütlerine göre yorumlar ve uygulamaya kalkarsa -ki kalkıyor- ve muhalefet partilerini de kendi doğrultusuna çekerse -ki çekiyor- Türkiye kısa sürede laikliği tümden silerek devletiyle, toplumuyla İslam toplumuna; yönetimi de dine bağlı teokratik bir siyasal dizgeye dönüşür. Korktuğumuzu günbegün yaşıyoruz.
Diyarbakır’daki manzara
Bugün, dün, -belki yarın- televizyonlara yansıyan birtakım görüntüler içimizi yakıyor. Çarşı, pazar demeden uluorta tarikat gösterileri yapan halk kalabalıkları söylediklerimin kanıtıdır. Diyarbakır’daki manzara da böyle bir manzaraydı. Duygusal bağlarımın varlığını yadsıyamam. Herkeste olabilir. Atalarımın toprağı, doğup büyüdüğüm Diyarbakır… Caddeleri, sokakları, hanları, pazarları çağdaşlık, laiklik ve dostluk kokan; Ankara, İstanbul’la bilim ve kültürde yarışacak düzeyde çok boyutlu insanlar yetiştirmiş ve Müslümanlıkta da çoğu yere taş çıkartacak olan memleketimdeki o manzara neyin göstergesidir acaba?
Ne kadar ilginç değil mi.. sözüm ona laik ve Atatürkçü olduğunu iddia eden siyasal partiler, sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, üniversiteler, kısacası ülkenin iç dinamikleri, İslama kaymakta olan ülkelerinin haklarını gerektiği biçimde savunamıyor ve umudumuzu Amerikan başkanının ülkemizi ziyaretine ve sözlerine bağlıyoruz. Ülkenin bu çaresizliği, Sevr’i reddetmiş, Lozan’ı emperyalist güçlere dayatmış ve kabul ettirmiş ve laikliği, kadın haklarını çoğu Batı ülkesinden önce benimsemiş ve ülkesinde yaşama geçirmiş atalarımızın ölümsüz adlarına haksızlık sayılmaz mı?
Obama’nın sözleri
Başkan Obama’nın, Türkiye’nin laik ve cumhuriyetçi olduğunu söylemesi çok önemlidir mutlaka. Bunu, inandığı için mi söylediği, yoksa beklentilerine (Afganistan, Irak, Kıbrıs vd.) karşı mı söylediği de çok önemlidir. Ama böyle bir söylemin çoğunluğu elinde tutan iktidardaki partinin hoşuna gitmeyeceğini ve başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tümünün suratını düşüreceğini elbette biliyordur. Bu bağlamda Obama’nın sözlerini, Amerikan’nın dış siyasasında, özellikle Ortadoğu ve Türkiye’ye bakan yüzünde, temel değişikliklere gideceğine işaret olarak yorumlamak olanaklı.
Obama’nın ülkemizi ziyaretinde Müslüman ülkelere yapacağı söylenilmiş ve yapmış olduğu konuşmasında Türkiye’nin laik bir ülke olduğu ve bundan hiçbir şekilde ödün vermemesi gerektiği yönünde bir iletisi de olmuştur. Çağdaş olunmak isteniyorsa mutlaka Türkiye’nin Müslüman ülkelerce örnek alınması gereğine de, üstü kapalı da olsa, işaret edilmiş olması kimilerinde “Ilımlı İslam” söyleminin bundan böyle gündeme gelmeyeceğine ilişkin bir kanı uyandırmıştır.
Bu iş bitmiştir diyenleri görüyor gibiyim.. ama ben öyle demiyorum. Asıl iş bundan sonra başlıyor. Obama’nın bu bağlamda bir konuşması Ortadoğu için de çok önemlidir. Ortadoğu sorununun temelinde bağnaz düşüncenin, öngörüsüzlüğün, bilimsellikten ve çağdaşlıktan uzak görüşlerin ürünleri yatmaktadır.
Ortadoğu’yu bu keşmekeşten kurtarmak ancak çağdaş ve laik düşünenlerin işidir. Bunu şovenist, katı milliyetçi duygularla, ayrımcı siyasalar ve dinci yaklaşımlarla çözümlemek olanaklı değildir. Onun için Obama’nın tüm İslam dünyasına -yalnız İslam dünyasına da değil, Yahudi dünyasına da, dahası, tüm dünyaya- seslenerek laik olmalarını söylemesi çok önemlidir. Obama’nın bu yaklaşımı Vatikan’ı gücendirebilir ama.. Obama’dan beklenen de buydu dünyanın barışçıl bir dünya olabilmesi için.
Obama’nın böylesi bir söylemi, kim ne derse desin, Türkiye’yi içeride ve dışarıda Batı’dan uzaklaştırmak isteyen herkese karşı Türkiye’nin elinde önemli bir tutamak olabilir.. ama Türkiye bunu iyi kullanabilirse. Türkiye için bu iyi bir fırsattır aynı zamanda. “Fırsat”lara kalmış olmamızdan ötürü utanç duyuyorum ama.. bizi fırsatların eline bakmaya itenler daha çok utanmalı.
Bu fırsatı da Batı’dan uzaklaşarak değil, Batı’ya yaklaşarak kullanmalıdır. Obama’nın ülkemizi ziyaretini tümden Türkiye’yi Batı’dan koparmak ve Müslüman ülkelerin başına koymak için yapacağını söyleyenler de vardı. Ama öyle olmadı. Ancak bunun böyle olmayacağı anlamına gelmez.
Buna karar verecek olan Türk toplumunun kendisi olmalıdır. Burada iş bize düşmektedir. Bizim işimiz zor. Ne ki işin bize düşmesi gerekir zaten. Başkaları bizim için karar alacağına kendi istencimizle ülkemizin yararına olacak kararlar vermemiz kaçınılmazdır. Ulusalcılığın, milliyetçiliğin, bağımsızlığın gereği de budur. Ama gelin görün ki bu kararı kim alacak ve ülkede dengeli bir dış siyasayı kim yürütecek?.. İktidar mı, muhalefet mi? Elli yıldan bu yana Türk dış siyasasına baktığımızda bunu göremiyoruz. İki ay süren seçim kampanyasında da göremedik. Ancak bilinçsiz, her sözü alkışlayan ve kötü yönetimlere değil, kendi sınıfından olan insanlara kin ve nefret kusan kalabalıklar gördük.
Son söz: Yazımın başlığındaki sorunun yanıtı benim açımdan şöyle olmalıdır: Ne Bush ne Obama: Türkiye Türkiye Türkiye. Ne ki “bıçak sırtında”ki ülkemin Obama’nın yaratmak istediği bu yeni siyasal koşullarda kendine gelip doğru karar vermesi gerekiyor artık.