‘Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’

TBMM’nin 100. yılında okurla buluşan “Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclis Konuşmaları” adlı kitap Cumhuriyet Devrimi’nin nasıl başarıldığına ışık tutuyor.

Emrah Kolukısa

Bugün Gazi Meclis’in 100. yaşını idrak ediyoruz. Aslında tam anlamıyla idrak ediyor muyuz, o da tartışılır (ne de olsa artık yeni sistemde adı var kendi yok haline dönüştürlmek istenen bir yapıyla karşı karşıyayız maalesef) ama bundan 100 yıl önce Atatürk ve silah arkadaşlarının açmış olduğu Millet Meclisi egemenliğin belirli bir zümreden alınıp kayıtşız şartsız halka devredilmesinin önemli bir sembolü, en azından buna şüphe yok. Tam da bu günlerde İnkılâp Kitabevi etikatiyle okurla buluşan “Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclis Konuşmaları” başlıklı kitap TBMM’nin ilk yıllarını araştırmak isteyenler için önemli bir kaynak. Kitabı yayına hazırlayan Kurtuluş Güran ile sizin için konuştuk.

TBMM’nin 100. yılı için hazırladığınız kitap için nasıl bir çalışma yürüttünüz ve tüm bu konuşmaları derlemek ne kadar zamanınızı aldı?

Mustafa Kemal Atatürk'ün Meclis Konuşmaları'nın derlenip yayıma hazırlanması dört-beş yıllık zamana yayılan bir süreç. Bunun için Meclis'in açıldığı 23 Nisan 1920'den Atatürk'ün son konuşmasının okunduğu 1 Kasım 1938'e kadar ilk beş devrenin zabıtları ve dönemin gazeteleri tarandı. Metinler günümüz okurunun kolayca okuyup anlaması için sadeleştirildi, dönemin söyleyiş özellikleri korunarak yalnız bugün anlaşılmayan sözcüklerin günümüzdeki karşılıkları kullanıldı. Eklenen dipnot ve açıklamalar, sonlarına “yayımlayanın notu” anlamında “(Y.N.)” eklenerek belirtildi.

Kaynaklara ulaşma noktasında herhangi bir sıkıntı, zorluk, engel oldu mu?

TBMM'nin geçmişten günümüze bütün zabıtlarına pdf formatında tbmm.gov.tr adresinden erişmek mümkün. Yazı devrimine kadarki dönemin zabıtları hem eski yazı hem de yeni yazıya aktarılmış olarak mevcut.

Meclis tutanakları ilk yıllarda nasıl tutuluyormuş, bu konuda net bir bilgi var mı?

Bugünkü ses ve görüntü kaydı teknolojisi bulunmadığı için Meclis tutanakları zabıt kâtipleri tarafından stenografi metoduyla tutulmuş. Metinler birleştirilip temize çekilerek basılmış.

TARİHİMİZİN BULANIK KALMIŞ YÖNLERİNE IŞIK TUTUYOR

Atatürk’ün Meclis Konuşmaları bugün okuyanlar için ne ifade edecek size göre?

Günümüz okuru bu konuşmalarda “Kurtuluş Savaşı'nı nasıl kazandık?”, “Cumhuriyet Devrimi'ni nasıl başardık?” sorularının yanıtlarını bulacak, tarihimizin unutulmuş ya da bulanık kalmış bazı yönlerine tanık olacak.

Bu konuşmalar Atatürk’ün hangi yönlerini tanıtıyor bize?

Meclis konuşmaları diğer söylevleri gibi Atatürk'ün devrimci, halkçı, milliyetçi, cumhuriyetçi, laik ve devletçi ideolojisini yansıtıyor.

Atatürk’ün meclis konuşmalarını derleyen ilk kitap değil ama sizinki, diğerlerinden ne gibi farkları var?

Atatürk’ün gizli oturumlarda yaptığı konuşmalar için iki kaynak var: Mustafa Ünver'in hazırladığı TBMM Gizli Celse Zabıtları (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1985) ve Sadi Borak’ın hazırladığı Gizli Oturumlarda Atatürk’ün Konuşmaları (Çağdaş Yayınları, İstanbul, Eylül 1977). Bu iki kaynak arasındaki farkları ve bunlarda Mustafa Ünver ve Sadi Borak tarafından zabıtların bazı yerlerine parantez içinde eklenen sözcükleri dipnotlarda belirttik. Böylece iki kaynak birleştirilmiş oldu. En önemlisi, metinler sadeleştirilerek günümüz okuru için anlaşılır ve kullanışlı hale getirildi.

‘BİZİM HÜKÜMETİMİZ HALK HÜKÜMETİ’

Kitabı yorumsuz olarak hazırlamışsınız ama sizi en çok etkileyen, şaşırtan ya da heyecanlandıran konuşmalar hangileri oldu?

Atatürk büyük bir devrimci ve çok iyi bir hatip. Dolayısıyla hemen bütün konuşmaları heyecan verici ve ışık tutucu. Örneğin 13 Ocak 1921 günü Bursa Mebusu Muhittin Baha Bey'in ardından kürsüye çıkıyor ve Namık Kemal'in “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini/ Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” şeklindeki dizelerini andıktan sonra bunu şöyle değiştiriyor: “İşte ben bu kürsüden bu yüce Meclis'in Reisi sıfatıyla, yüksek heyetinizi teşkil eden bütün üyelerin her biri namına ve bütün millet namına diyorum ki: Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/ Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.”

Yine örneğin 18 Kasım 1920 günlü Halkçılık Beyannamesi'nden 23 Nisan 1920'de kurulan meclisin: “Emperyalist devletlerin, devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri neticesinde meşru müdafaa için toplanan”; “hayat ve bağımsızlığını yegâne ve mukaddes emel bildiği Türkiye halkını emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve hâkimiyetinin sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı” inancında olan; “milletin hayat ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı müdafaa ve bu maksada aykırı hareket edenleri cezalandırma azmiyle kurulmuş bir orduya sahip” olan ve emir ve kumanda yetkisi kendi manevî şahsiyetinde bulunan; “halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini, yeni vasıtalar ve teşkilatla kaldırarak yerine refah ve saadet ikame etmeyi başlıca hedefi” sayan; “dolayısıyla toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve vakıflar işlerinde ve diğer meselelerde toplumsal kardeşlik ve yardımlaşmayı hâkim kılarak, halkın ihtiyaçlarına göre yenilikleri ve tesisleri vücuda getirmeye çalışacak” olan bir meclis olduğunu öğreniyoruz.

Hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların toplumumuz içerisinde yeri ve hakkı olmadığını söyleyerek emeğin değerini vurguladığını okuyoruz:

“Toplumbilim noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lazım gelirse "halk hükümeti" deriz. […] Toplumsal doktrin itibariyle dahi düşündüğümüz zaman, biz hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emek erbabıyız, zavallı halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur. Leys-el el insan e ila masa'y. [İnsan ancak çalışmakla insan olur.]”

Takip ettiği yolu “bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı mücadele” olarak tanımladığını görüyoruz:

“Halkçılık, toplumsal nizamını emeğine, hukukuna dayandırmak isteyen toplumsal bir doktrindir. Efendiler, biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücahedeyi uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız.”

Prensiplerinin dogmalardan uzak olduğunu, ilhamını doğrudan doğruya hayattan aldığını okuyoruz:

“Prensipleri[mizi] gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.”