Bulgaristan’ın Eskimoları

Bulgaristan’da Sofya ve Filibe arasında birkaç gün dolaştım. Çok insan tanıdım, çok çeşitli yemekler tattım.

Fatih Türkmenoğlu

Sofya’dan ayrıldım, şehre bir saat uzaklıktaki kayak merkezi Borovitz’e gittim. Oteller bölgesinin hemen alt sokağında evler, apartmanlar, dükkanlar dizili. Küçük bir kasaba yani. Türkiye’de kış turizmi merkezlerinde yerleşik yaşam yoktur ya, böylesi hoşuma gitti.

Borovitz, 1800’lerin sonunda keşfedilmiş. Ama popülerliğini 1970’lerde kazanmış. Telesiyejler çok modern. Işıklı pistlerde akşamları, hatta gece boyu kayak yapmak mümkün.

Yazın, mis gibi serin havası, bol oksijeniyle sağlık turlarına kapılarını açmış. Bugünlerde bile oteller dolu.

Uykumu aldım, sabah 6’yı biraz geçe dağlara vurdum kendimi. Birkaç insanla selamlaştım: Dubro Utro. Dere şırıl şırıl akıyor. Ulu ağaçlar, yeni yıkanıp ütülenmiş gömlek gibi kokan bir hava var. Gittim, kilometrelerce. Alttan geçen yoldan kamyonlar, hatta tırlar dolusu tomruk taşınıyor. Orman bakımı yapılıyor, yaşlı ve zarar görmüş ağaçlar kesilip yerlerine yenileri dikiliyordur diye düşündüm.

Yerleşimin olduğu sokağun başına döndüğümde, küçük bir büfe sahibi dükkanını açıyordu. Selamlaştık, hafif sohbete başladık. Almanya’da çalışmış; emekli olunca köyüne dönmüş. Kamyonları, tomrukları sordum. Anlatası varmış, derdi varmış meğer. “Mafya” dedi. “Kesip bütün dünyaya satıyorlar ağaçlarımızı. Bu gördüğün alanların arka tarafları hep kel kaldı. Boşalan arazilerin bazılarına evler, siteler yapıldı, yapılıyor. Mafyanın kolları çok güçlü, devletin her yerinde.”

Anladım ben olayı. Sıradan vatandaşa uygulanan kanunlar, nizamlar, yaptırımlar, en güçlülere işlememiş… Kulaklarımı tıkadım. Daha çoğunu bilsem ne geçecek elime diye düşündüm. “Bugün hava çok güzel” dedim. “Ja, schön, schön” diye cevap verdi.

DANSÇI AYILAR PARKI

Beliça şehrinin 10 km uzağında, Güney Rila Dağları’nın yamaçlarında, hektarlarca bir arazide yaşıyorlar. Birgitte Bardot’nun “Four Paws” Derneği yardımıyla kurulmuş. Meğer bizde olduğu gibi Bulgaristan’da da, hatta tüm Balkanlar’da, sokaklarda ayılar oynatılmış. Yüzlerce yıl. Hamamda bayılar kadınlar mı, düğünde oynayan tazeler mi; koreografilerde yaratıcılık sonsuzmuş. Şimdi yasak tabii. Oyuncu ayılar sahiplerinden satın alınıp bu parka yerleştirilmiş. Hatta diğer Balkan ülkelerinden de ayılar getirilmiş. Çok iyi koşullarda, son derece özgür bir ortamda, doğada yaşıyorlar. Çok iyi besleniyorlar. Sonsuz görünen ormanda olmalarına karşı sanki 5 metrelik bir zincirle bağlıymış gibi beş adım yukarı beş adım aşağı volta atan dünya güzeli ayıları izlemek biraz acı…

Bulgaristan’ın Eskimolar’ı

Avramovi Kolibi diye bir yerdeyim. Bansko ile Septemuri arasında. Dağ köylerinde camiler var. Hatta bazen ikişer tane. Bulgarlar, Türkler, Hristiyan Pomaklar ve Müslüman Pomaklar birlikte yaşıyorlar. Yüzlerce yıldır olduğu gibi.

Köylerin ortasından incecik raylı bir tren geçiyor. Yavaş yavaş, müthiş manzaralarla ilerliyor. Çok özendim. Bir daha sefere Bulgaristan gezidinde en çok istediğim şey, bu trene binmek oldu.

Bir hikaye anlattılar, gülmekten yerlere düştüm. Sizle de paylaşıp bu haftayı böyle noktalayayım müsade ederseniz…

Komünizm sırasında kurallar çok sıkı. Köylüler, müslümanlar ve hristiyanlar olarak iki gruba ayrılmışlar. Müslümanların hepsi Türk, hristiyanların tamamı da Bulgar olarak kayıt altına alınıyorlar.

Müslüman Pomaklar, Türk değiller. Yıllarca dertlerini anlatamıyorlar, her seçimde Türk olarak deftere geçiriliyorlar.

Komünizmin bitmesi, derken Avrupa Birliği ile dünya değişiyor. Artık herkes istediğini söylüyor, kimliğini açıklayabiliyor. Pomaklar, yılların acısını fena çıkartıyor…

Seçim memurunun “Etnik kökeniniz” sorusuna, tüm köyün müslüman Pomaklar’ı aynı cevabı veriyor: Eskimo. Memur anlamıyor, bunlar ısrarla tekrar ediyorlar: “Biz Eskimo’yuz!”

Memurlar çaresiz kayıtlara geçiyor. Şimdi, Bulgaristan’ın dağ köylerinin bazılarında, kayıtlara Eskimolar yaşıyor…