Bülent Karaköse'den 'Hatırla Sevgili'
Bülent Karaköse’nin kitabında; Charles Bukowski’den Hayalet Oğuz’a, John Lennon’dan Kâzım Koyuncu’ya, Bertolt Brecht’ten Aziz Nesin’e, Orhan Veli’den Füruzan’a, Rıfat Ilgaz’dan Hrant Dink’e, Nâzım Hikmet’ten Yılmaz Güney’e ve daha birçok “tanıdığa” kadar resmigeçit yapan onlarca çizime minik yazılar da eşlik ediyor.
Semih Poroy
Kimi karikatürcüler belirli konuları çizmeye yoğunlaşır, o alanda ustalaşırlar. Bülent Karaköse 1984-1994 arasında Cumhuriyet gazetesinin spor sayfasında böyle bir süreç yaşadı, çizgisini geliştirdi.
Beyoğlu-Tarlabaşı çocuğuydu. Eski Galata Köprüsü’nün altındaki biracı arkadaş gruplarını da unutmayalım. Gazeteden ayrıldıktan sonra, spor karikatürünün dar konularından çıkıp neredeyse sonsuz sürprizleriyle yoksul ama neşeli bu bohemi çizgiledi. Çok iyi tiplemeler yarattı, matrak öyküler aktardı.
Sadece çizmekle de kalmadı. Kalemi kuvvetliydi. Tanıdığı insanları öykü tadında dokunaklı düzyazılarla dile getirdi. “Küllenmiş Zamanların Ardından” kitabı (2009) bu yazılarla oluşturuldu.
Bülent Karaköse, şimdi, daha önce bu denli yoğunlaşmadığı bir alana dikkatini çevirmiş görünüyor; karşımıza, gerçekten ustaca tasarlanmış harika portre çalışmalarıyla çıkıyor.
BİTMEK BİLMEZ ÇİZGİ SEVGİSİ
Portre çiziminde kıvraklık kazanmak, çok çizmekle mümkündür. Çizgi serüveninin geçmişinde portre çizmeye özel bir önem vermemiş, fazladan zaman ayırmamış olan Bülent Karaköse’nin bu defaki ustalığını neye yormalı?.. Öncelikle, bunca yılın birikimiyle edindiği genel ustalığını belirtmeliyiz. Gerçekten, Bülent uzun zamandır, istediği her konuyu rahatlıkla çizebilecek bir yetkinliğe erişmiş durumdadır.
Öte yandan portrede başarılı olmanın önemli unsurlarından birisi buradaki çalışmalarda da karşımıza çıkıyor. Bülent Karaköse sanki “bizim mahalle”yi çizmiş… Yâni kadın-erkek yakınımızdaki, hâlleri hâlimize, tavırları tavrımıza benzeyen insanları… Böyle olunca çizerin daha içten, doğrusunu söylemek gerekirse, daha “içeriden” çalışması söz konusudur. Bu da, çizerken inceliklere enikonu dikkat etmeyi, yüksek bir plastik düzey tutturmayı beraberinde getirir. Bu toplamdaki portrelerde, sözünü ettiğim özenin hemen fark edileceğinden eminim. Birkaçı dışında hemen tümü “bizden biri” olan bu kişilikler ifadeleri, sevimlilikleri, ağırbaşlılıkları veya bıçkınlıklarıyla Bülent Karaköse’nin yorumu ile karşımızdadırlar.
Charles Bukowski’den Hayalet Oğuz’a, John Lennon’dan Kâzım Koyuncu’ya, Bertolt Brecht’ten Aziz Nesin’e, Orhan Veli’den Füruzan’a, Rıfat Ilgaz’dan Hrant Dink’e, Nâzım Hikmet’ten Yılmaz Güney’e ve daha birçok “tanıdığa” kadar resmi geçit yapan onlarca çizime minik yazılar da eşlik ediyor.
Bülent Karaköse çizme enerjisi göstermek bakımından en elverişsiz koşullarda bile meslektaşlarının karşısına, birdenbire onları şaşırtacak çalışmalarla çıkabilir. Böylesi bir çalışkanlığa hiç akıl erdiremem; yalnızca saygı duyuyorum.
Elimizdeki kitap, Karaköse’nin bitmek bilmez çizgi sevgisinin, çizme enerjisinin nitelikli bir örneğidir.