'Bu zamanda Atatürk'ün arkasında durulmalı'
Can Dündar’ın ‘Mustafa’ filminin yarattığı tartışmalar gerçek bir Atatürk hayranı olan İnan Kıraç’ın canını çok sıkmış. Bu sırada İnan Kıraç’ın dikkatini bir süre önce eşi Suna Kıraç’la birlikte İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde oluşturduğu Atatürk arşivinde bulunan 11 Kasım 1938 tarihli gazetelerdeki o samimi üzüntü çekmiş.
cumhuriyet.com.trİnan Kıraç, 'mustafa' filminden duyduğu üzüntüyü o gün yayımlanan Cumhuriyet, Akşam, Yeni Sabah, Kurun, Tan, Bugün ve Ulus gazetelerinden oluşturduğu bir derleme set aracılığıyla 80 basın mensubuyla paylaşma kararı almış. O sayfalardaki acı ve kimi zaman kedere varan satırlar Kıraç için üzgün bir halktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Kıraç, “Böyle bir zamanda Atatürk’ün ardında durmak önemli. Biz Atatürk’e olan o gerçek inancı ve sevgiyi gördük, yaşadık, biliyoruz. Öyle bir inanç ki, şapkanın biri bir günde çıktı diğeri bir günde takıldı. On günde imkânsız görünen devrimler gerçekleşti. Bu ancak sevgiyle olabilirdi. Fakat biz bu bilinci yeni nesile aktaramadık maalesef” diyor.
‘Tarihimizi doğru düzgün okumuyoruz’
İşadamı İnan Kıraç tam bir Atatürk hayranı. Can Dündar’ın ‘Mustafa’ belgeseli, medyada ve kamuoyunda her kafadan bir ses çıkmasına neden olan sevimsiz bir karmaşa yaratınca, Kıraç’ın dikkatini bir süre önce eşi Suna Kıraç’la birlikte İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde oluşturduğu Atatürk arşivinde bulunan 11 Kasım 1938 tarihli gazetelerdeki o samimi üzüntü çekti. İnan Kıraç da, bunu o gün yayımlanan Cumhuriyet, Akşam, Yeni Sabah, Kurun, Tan, Bugün ve Ulus gazetelerinden oluşturduğu bir derleme set aracılığıyla 80 basın mensubuyla paylaşma kararı aldı. O sayfalardaki acı ve kimi zaman kedere varan satırlar Kıraç için üzgün bir halktan çok daha fazlasını ifade ediyor: Geçmişinden ders çıkaramayan ve içinde bulunduğu toplumun yazgısını çizmiş bir insanı gerçekten tanımayı reddeden bir yeni nesil ve “Aziz Ata’sını kaybetmenin derin teessürü içindeki mâtem dolu bir halk” \tarasındaki fark.
Gençlik...
Kıraç’a göre yeni nesil ile eskilerin arasındaki en büyük fark, Cumhuriyet’in hangi şartlar altında kurulduğu konusundaki bilinç düzeyleri. Kıraç bugün gençliğin sorunlarının değiştiğini anlatıyor: “Artık globalleşen bir dünyada ‘bayrak, vatan, millet hepsine tamam. Ama biz yeni sistemin içinde kimseyle kavga etmeyeceğiz, kimsenin toprağında gözümüz olmayacak, kimsenin de bizim toprağımızda gözü olmasın, sağlık sorunu olmayan, eğitimde her şeyi bulabildiğimiz, iş hayatında başarıya ulaşabileceğimiz bir ortam istiyoruz’ diyor gençler; bunun için de hayli aceleciler. Haklılar, ama böyle bir zamanda Atatürk’ün ardında durmak önemli. Bizim öz babalarımız bu mücadalenin, savaşın içindeydi, her şeyiyle dış mihraklara bağlı bir ülkeye aittiler. Biz Atatürk’e olan o gerçek inancı ve sevgiyi gördük, yaşadık, biliyoruz. Öyle bir inanç ki, şapkanın biri bir günde çıktı diğeri bir günde takıldı. On günde imkansız görünen devrimler gerçekleşti. Bu ancak sevgiyle olabilirdi. Fakat biz bu bilinci yeni nesile aktaramadık maalesef.”
Babasının Atatürk tarafından Amerika’ya gönderilmesi ve ilk ziraat mühendisi oluşunu anlatıyor Kıraç. Atatürk Etimesgut çiftliğini aldığı zaman, Bursa’daki ziraat okullarından Nebraska’ya kuru ziraat üzerine 7 yıllık eğitime göndermek için iyi bir öğrenci istemiş, yollanan Kıraç’ın babası Ali Numan Bey olmuş. Kıraç’ın Atatürk’e olan ilgisi biraz da bu kişisel hikâyeden geliyor.
Asrımızın tek lideri
İnan Kıraç eşi Suna Kıraç’ın rahatsızlığından dolayı, rutin işlerini bile genç arkadaşlarına devreder hale gelmiş. Ancak ‘Mustafa’ belgeseliyle ilgili tartışmalar canını öyle sıkmış ki artık kendi deyimiyle ‘olaya burnunu sokmadan edememiş’. ‘Mustafa’yı izlememiş Kıraç; ama Atatürk hakkında böyle bir belgeseli bir kişinin ve tek bakış açısının yapamayacağından, aksi takdirde pek çok hata olabileceğinden; hele hele büyük bir liderle ilgili bazı kişisel konulara girmenin toplum üzerinde ters etkiler yaratabileceğinden emin. 11 Kasım 1938 gazeteleri derlemesini çevresiyle paylaşmasındaki tetikleyici unsur ise bu filmin ardından Atatürk’e yöneltilen eleştiriler olmuş: “Atatürk yalnız mıydı, toplumuyla mesafeli miydi görülsün istedim. Atatürk’ü biraz daha iyi bilebilmek için, o dönemki Türk toplumunu daha iyi tanıyabilmek için bunları görmenin faydası çok. Altını çiziyorum; asrımızın hakiki, tek lideridir Atatürk, Türk ulusunu kuran, tekrar yaşar hale getiren O’dur. Çok okumuştur. Hatta Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün okuduğu ve not aldığı kitaplardan bir set hazırlattı, tam 24 cilt. 4 bin 700 değişik kitabın köşesinde sağında solunda notlar almış. Çok açıktır ki, Mustafa Kemal çok çalışan, her konuyu etüd eden, araştıran biriymiş.”
İnan Kıraç, Mustafa’daki kişisel yorumların Atatürk’ün liderlik vasıflarına zarar verdiğini düşünüyor ve Atatürk’ün özel hayatındaki detaylara girilerek, yaptığı önemli şeyler bir kenara bırakılarak yapılan bir tanıtımı kabul etmiyor. Kıraç için en büyük sıkıntısıysa Atatürk’ü tanımayı reddeden, dolayısıyla onu inkar eden insanların önüne ne koyarsanız koyun reddedecek olmaları; Kıraç’a göre böyle insanlar rahatlıkla “Atatürk aslında bu işin liderliğine son dakikada kendini getirdi, O gaddar biri, iyi bir asker değil, sarhoştu” diyebilirler; ama ‘suç’u ve ‘bahane’yi bulmak en kolay olanı; Atatürk ise kesinlikle yalnızca bunlardan ibaret değil.
Anlatabilseydik...
Peki o samimiyete, o içten sevgiye ne olmuştu da kimilerinin gözünde Atatürk artık farklı bir konuma yerleştirilir olmuştu? İnan Kıraç’a göre tek bir neden olmalı; eğitimsizlik. “Atatürk doğru anlatılmıyor. Bırakın Atatürk’ü, biz tarihimizi bile doğru düzgün okumuyoruz. Turgut Özakman iyi bir araştırmanın sonucu olan ve iyi bir dille yazılan bir kitap yazıyor ve neredeyse 3,5 milyon insan okuyor bunu. Atatürk’ü baştan bu yana böyle anlatabilseydik, bugün ona karşı algımız ve sevgimiz daha oturaklı olabilirdi. Ben Atatürk’ü okuldan öğrenmedim, ama aslında okuldan öğrenmeliydim, değil mi? Acaba hangi eğitim düzeyinde, doğru bilginin verildiği kaç zaman ayırabiliyoruz ki; buna bakmak lazım.”
İnan Kıraç’a göre bu konuda yapılacak şey tarihimizi Bizans’tan Osmanlı’ya ve Cumhuriyet ile Atatürk’e uzanan bir şekilde ele aldıktan sonra kendi paradigması içinde değerlendirip yapılanların hangi mirasın, neyin üzerine yapıldığı bilinciyle hareket etmek: “Olayların somut gerçekliğine ancak böyle varabiliriz; doğru detaylara doğru bakış açıları getirerek. Bizans’ı ben yalnızca ‘Kahpe Bizans’ diye öğrendim, doğru düzgün hiçbir şey anlatmadılar. Atatürk, Osmanlı konusunda doğrusunu yaptı elbette, ama yeni neslin Osmanlı’nın iyi ve kötü yanlarını bilmesi gerekiyor. Eski yapıtların tercüme edilmesi lazım. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Osmanlı hakkındaki değişik görüşleri ve ‘Bizans’ın neresindeyiz?’ konusunu ele alışı yeni neslin doğru yetişmesi için elzem ve kendi içinde sağlam bir duruştur.”