Bu şarkılar anıları çağırıyor

Elvis, Beatles, Sezen Aksu, Cat Stevens, İlhan İrem ve daha niceleri. Dizi ve film müzikleirnin aranan ismi Murat Evgin “Oldies Acoustic” serisiyle müzikseverleri 20 yüzyıla taşıyor.

Deniz Ülkütekin

Fotoğraflar: Kurtuluş Arı

Dizi ve film müzikleri alanında sırf Türkiye’de değil Netflix gibi platformlarda da yaptığı çalışmalarla ses getiren Murat Evgin şimdi de “Oldies Acoustic” konser serisiyle dinleyicileirni 60’lı, 70’li ve 89’li yıllara götürüyor. Bir sonraki ayağı 14 Mart Cumartesi günü Zanzibar Zorlu’da yapılacak etkinlik öncesi Evgin ile hem güncel çalışmalarından hem de ilk gençlik yıllarından bahsettik.

- Yerli ve yabancı pop klasiklerini bir araya getirdiğiniz Murat Evgin ile "Oldies Acoustic" konserleri serisi büyük beğeni topluyor. Bu etkinliği yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

Arkadaşlarımla evde toplandığımız zaman çalıp söylediğimiz eski şarkılar vardır, bunlardan oluşan bir konser repertuarı yapmak hiç aklıma gelmemişti. Yine böyle evde toplandığımız bir akşam Elvis’ten, MFÖ’ye geniş bir yelpazede şarkılar çalarken kuzenim; “Neden bu şarklardan akustik bir konser serisi yapmıyorsun?” dedi. İsmini Murat Evgin – Oldies Konserleri koyduk ve bu samimi ortamı sahneye taşıdık.

- "Oldies Acoustic"te hangi sanatçıların şarkılarına yer veriyorsunuz?

İlk olarak Elvis ile başlıyoruz; çünkü John Lennon’un da söylediği gibi gerçekten de “Elvis’ten önce hiç bir şey yoktu” Daha sonra bu akımın Türkiye’deki yansımaları Erol Büyükburç’tan, Cem Karaca’ya, daha ileriki yıllarda Cat Stevens’tan İlhan İrem’e, çocukluk aşkım Sezen Aksu’dan en sevdiğim grup olan The Beatles’a kadar bir çok değerli isme uğruyoruz. Hem şarkılarla hem de hikayeler ve anektodlarla.

- Son zamanlarda 80'ler ve 90'lar Türkçe pop çalışmalarına ilgi büyük. Bu çerçevede çok sayıda etkinlik ve konser düzenlendiğini görüyoruz. Hem başarılı bir müzisyen hem de kendisi çocukluk ve ilk gençliğini o dönemde yaşamış birisi olarak bu ilginin sebebini neye bağlıyorsunuz?

İnsanların gençlik anılarına ve bu anılara olan özleme bağlıyorum. Herkes için 10’lu ve 20’li yaşlarda dinlenilen şarkılar ve bu şarkıların anıları ayrı bir anlam taşıyor bence. Aynı zamanda bu yaşlar ilkleri yaşadığımız, dolu dolu müzik dinlediğimiz, hayatı dolu dolu yaşadığımız yaşlar galiba. Daha sonra sorumluluklar artıyor, eğlence azalıyor, hayat mücadelesi başlıyor. Okul yılları, dostlukları, anıları ve o yıllardaki şarkılar kalbimizde başka bir yere sahip oluyor.

- Çocukluğunuzda ve okul yıllarınızda müziğin hep içinde olmanıza karşın radyo-tv ve reklamcılık eğitimleri almışsınız. Acaba o dönemde farklı kariyer planlarınız mı vardı?

Aslında ben sadece müzik yapmak istiyordum; ama o yıllarda Türkiye’de telif haklarının henüz oturmamış oluşu sebebiyle kolumda bir altın bilezik olsun mantığıyla birşeyler okudum. Şimdi iyi ki okumuşum diyorum. Müzik kariyerime çok katkısı oldu. Uzun yıllar kısıtlı bütçelerle, kendi imkanlarımla albümler yaptım. Bu şarkıları “Ev Konseri” gibi basının ve dinleyicinin ilgisini çeken fikirlerle tanıttım. Bağımsız sanatçı olduğum için müzik kanallarında yer bulamayan bir çok şarkımı diziler sayesinde tanıtma fırsatım oldu. Sinema eğitimim sayesinde bir çok klibimin yönetmenliğini yapma fırsatım oldu, film müziği yaparken de sinema bilmek beni bir adım ileri götürdü.

- Netflix'te ki Myths & Monsters dizisinin müziklerini yapmanız oldukça ses getirdi. Netflix gibi izleyici algısı konusunda, ince eleyip sık dokuyan! bir platformla çalışmanın ne gibi farklılıkları var?

En büyük fark; besteciye siparişi verirken ne istediklerini çok iyi anlatıyorlar. Sonra da işi sizin uzmanlığınıza ve yaratıcılığınıza bırakıyorlar. Türkiye’de de en çok reyting birinciliği aldığımız diziler bana özgür bir üretme ortamı veren diziler oldu. O yaratıcı özgürlük tanındığı zaman iş başarılı çıkıyor.

- Netflix Amerika'dan sonra İngiltere’de yayınlanan “The Stuarts” isimli televizyon dizisinin müziklerine de imza attınız. Yurt dışına nasıl açıldınız? Sizi örnek alan gençlere neler söylemek istersiniz?

2004 yılından beri Sahra, Arka Sokaklar, Acemi Cadı, İkizler Memo-Can, Filinta, Elif, Yaralı Kuşlar gibi dizilerin müziklerini yapıyordum, yaptığım müzikler yurtdışında da ilgi görüyordu. Yurtdışına taşınmak zorunda kalmadan oradaki yapımlara müzik yapabilmenin yollarını aradım. Fuarlara ve festivallere gittim, elimden geldiğince yabancı yapımcılara kendimi tanıttım ve kapı kapıyı açtı Netflix Amerika’ya müzik yapma şansım oldu. Biz daha utangaç yetişen bir nesildik. Ürettiklerimizi sunabileceğimiz sosyal medya araçları da yoktu. Şimdi gençlerin özgüvenini ve ellerindeki araçları iyi kullanma yeteneklerini takdir ediyorum. Nacizane tavsiyem bunun cok uzun bir yol olduğunu unutmadan pes etmeden devam etmeleri ve sosyal olmaları, kendilerini ve yaptıklarını sektörde tanıştıkları kişilere anlatmaları. Bir de kendi nesillerinden insanlarla işbirliği yapmaları. İşbirlikleri (düetler, birlikte konserler) her zaman size hedefinize daha çabuk taşır.

- Bu sezon Türkiye'de hangi dizilerin müzikleri size ait?

En son 40’tan fazla ülkede yayınlanan Elif, Latin Amerika’da büyük ilgi uyandıran Yaralı Kuşlar, İkizler Memo-Can’ın müziklerini yaptım ve tabi 14 sezondur devam eden Arka Sokaklar’a müzik yapmaya devam ediyorum.

- Son olarak eklemek istediğiniz…

Tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlarım. Kadınlarımızı özellikle eğitim konusunda biz erkeklerden daha önemli görüyorum; çünkü kadınlarımız nesilleri yetiştiriyor, ilk eğitimi onlar veriyor. Kadınlarımızın değeri konusunda bize çok şey öğreten ve coğrafyamızda kadına bakış açımızı değiştiren Atatürk’ün sözlerini hatırlatmak istiyorum; “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”

SIRRINI BEN DE BİLMİYORUM

- Dizi ve film müzikleri konusunda ayrı bir uzmanlığınız var sanırım. Yapımların "tutmasında" müzikler çok önemli rol oynuyor sanırım. Nedir sırrınız?

Türkiye’de bu işi yapan arkadaşlarımızla ara ara bir araya gelip, konuşuyoruz. Geçen gün şöyle bir konuşma geçti; Türkiye’de halen bu işin tam olarak bir okulu yok. Bir sahneyi beş farklı besteciye verseniz ortaya birbirinden farklı beş müzik çıkar. Ben Marmara Üniversitesi’nde Radyo-TV-Sinema okumamın ve müzik bilmemin avantajını çok yaşadım. Bu işin bir sırrı var mı bilemiyorum Beatles’a bu soruyu soruyorlar “Sırrını bilsek hemen bir grup kurar ve onların menajeri oluruz!” cevabını alıyorlar. Ben sadece Sinema eğitimim sayesinde yönetmenin ihtiyacını ve sahnenin gerektirdiği müziği anlıyorum ve kendi tarzımda Türk seyircisine de hitab edebilecek bazen etkileyici bazen de geri planda kalmayı bilen mütevazi müzikler bestelemeye çalışıyorum.