Bu kitap görüşemediğim her vicdani retçi kadar eksiktir

Pınar Öğünç “Asker Doğmayanlar” kitabında 14 vicdani retçinin hikâyesini konu ediyor. Ögünç’e göre buluşulan ortak payda aynı olsa da çok farklı yollardan geçerek vicdani retçi oluyor insanlar. Kimi bizzat askerliği tecrübe ederek, kimi politik, kimi ahlaki, kimi dini gerekçelerle...

cumhuriyet.com.tr

Pınar Öğünç’ün Hrant Dink Vakfı tarafından yayımlanan kitabının ismi “Asker Doğmayanlar”. “Vicdani ret” çok menem bir konu. Çünkü vicdani retçiler zorunlu askerliği reddeden, militarizmi sorgulayan ve bu uğurda çok ağır bedel ödeyenler. Bu arada bir de hatırlatma Türkiye’de ilk kez Vicdani Ret Derneği geçen hafta kuruldu. Öğünç de vicdani retçilerin zorlu hikâyelerini bir araya getirdiğini anlatıyor ve ekliyor; “vicdani retçiler hayata dair bir çağrıda bulunuyorlar. Sözleri de, hâlâ sağ olup da bir gün bu biçimde ölebilecekler için!”

- Kitapta 14 isim var, isimleri nasıl belirlediniz?

- Buluşulan bir nokta olsa da, çok farklı yollardan geçerek vicdani retçi oluyor insanlar. Kimi bizzat askerliği tecrübe ederek, kimi politik, kimi ahlaki, kimi dini gerekçelerle... Herkesle uzun uzadıya görüşmek istiyordum, bunun da bir kitap hacmine göre sınırı var. Bu farklı yolları olabildiğince yansıtabilecek isimlerle görüşmeye gayret ettim. Herkes ayrı bir ucundan anlatıyor. Girişe de yazdım, bu kitap görüşemediğim her vicdani retçi kadar eksiktir.

- Sizi en çok etkileyen hikâye neydi?

- Birini diğerinden ayıramam. Hepsinden ayrı bir şey öğrendim. İlla vicdani retle, militarizmle doğrudan alakalı şeyler değil. Hayata dair gösterdikleriyle ilham vericiydiler.

- Zorlandığınız anlar oldu mu?

- Örneğin İnan Suver’in şimdiye kadar kaç kez cezaevine girdiğini, nerede, ne kadar kaldığını hatırlayamaması söyleşi sırasında beni zorlasa da, meselenin kendisini çok iyi anlatıyor aslında. Güncel bir konu olduğundan sürekli yeni gelişmelerin olması, davası sürenlerin, yeni dava açılanların son durumlarının güncellemesini yapmak bir tür zorluk olabilir belki...

- Görüşmeyi kabul etmeyenler de oldu mu?

- Vicdani ret tarihi açısından önemli olduğundan görüşmeyi ayrıca dilediğim ama tekrar o dönemlere dönmek, her şeyi tekrar anlatmak istemeyen bir-iki retçi oldu. Haklılar, buna da hiçbir şey denemez.

- Korktuğu, baskıdan çekindiği için “vicdani ret”i dile getiremeyenlerin sayısının yüksek olduğunu düşünüyorum. Siz çalışmanız boyunca nasıl bir harita çıkardınız?

- İnsanlar baskıdan çekinmekte haksız değiller. Fakat şu da var, imza attığı uluslararası anlaşmalar yüzünden er ya da geç Türkiye’nin düzenlemek zorunda kalacağı bir hak bu. Hatta 82 Anayasası’na göre de tanımlı bir hak. Farkında bile değiliz. 72. madde askerlik hizmeti için “Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir” diyor. Mesele bunun şimdiye kadar düzenlenmemiş olmasında, bu hakkı görmezden gelen Askerlik Kanunu’nda. Daha bir de düşünce ve kanaat hürriyetini düzenleyen 25.-26. maddeler var. Yani o kadar doğal bir hak talebi ki bu, marjinal bir çabaymış gösteriliyorsa, bu ‘doğallığının’ fark edilmesinin istenmemesindendir. Ve evet haklısınız, belki insanlar sesli olarak başka bir şey demek zorunda bırakılıyor ama içlerindeki ses başka bir şey söylüyor. Hayata dair bir çağrıda bulunuyorlar. Sözleri, hâlâ sağ olup da bir gün bu biçimde ölebilecekler için. Bu yüzden sorgulayalım diyorlar. Bunu kim yabana atabilir?

- Hikâyeler arasında Hayri Kamalak’ın yaşadıkları daha farklı. Zira oğlunu şaibeli bir şekilde kaybetmiş.

- Evet, 2009’da oğlu Volkan’ın birliğinde atış talimi sırasında intihar ettiği söylenmiş. Ama birçok detay Volkan’ın ailesini ikna etmiyor. Babasının anlattığına göre çok isteyerek askere giden ve hayatla bağı çok kuvvetli bir çocukmuş Volkan. Davayı AİHM’ye de taşıdılar. Bütün hayatlarını değiştiren bu olaydan sonra Hayri Bey vicdani redden haberdar olarak reddini açıklamış. Artık bütün çabası hem Volkan’ın anısını yaşatmak, hem kışlalardaki bu şaibeli ölümlere dikkat çekmek. Benzer biçimde mağdur olmuş aileleri bir araya getirmek için uğraşıyor. Vicdani reddiyle de askerlik kurumuna dair bir mesajı var. Çok önemli bir iş yapıyor.

- İntiharların “şehitlerden” fazla olduğu açıklanmıştı. Bu da medyanın görmezden geldiği bir gerçek.

- Kışla içindeki ölümlerde bana en tuhaf gelen şey, sonrasında “Başka bir şey değil, intihar...” gibi açıklamalar yapılması. Tamam bazılarının gerçekten intihar olduğunu da biliyoruz. Ama bu genç insanlar ölümü tercih edecek neler yaşıyor orada, yine çok sorgulamıyoruz. “İntiharsa, tamam o zaman...” mı denmesi gerekiyor? Bu normal mi? Zorunlu askerlerin dışında, birçok rütbelinin de intiharı seçecek noktaya geldiğini biliyoruz rakamlardan. Asker intiharları militarizmin cinayetleridir sonuçta.

- Tepkiler gelecektir, tepkileri nasıl yorumluyorsunuz, memleketin hali ortada?

- Bu soruya, sizin sorunuzdan bir parçayla cevap vereyim. Evet, memleketin hali ortada.

Tüm bunların üzerine, ancak doğruyu ölümden, savaştan yana görenlerin tepkisi olur.

- Vicdani ret hareketinin geleceği üzerine neler düşünüyorsunuz?

- Vicdani retle ilgili bir yasal düzenleme yapılması bu mücadelenin sonu değil. Ondan sonra yerine önerilen sivil hizmetin neye benzeyeceğini tartışacağız. Ne kadar süreyle, ne kadar cezalandırıcı olacak. Vicdani reddin bir hak olarak tanındığı ülkelerde tartışma total ret üzerine kurulu. Total retçiler, militarizme hizmet olarak gördüklerinden zorunlu askerlik yerine önerilecek sivil hizmeti de reddediyor. Türkiye’deki vicdani retçilerin bir kısmı total retçi. Fakat daha bunu konuşmaya sıra gelemedi. Vicdani Ret Derneği’nin bu yıl 15 Mayıs’ta kurulmuş olması önemli. Gelecekte hem retçilere destek, hem de bu tür tartışmaları merkezileştirmek açısından mühim bir rolü olacak.

- Kitapta bir de lüzumlu bilgiler bölümü var. Okuyucunun buna ihtiyacı olduğunu düşündünüz değil mi?

- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden anayasaya, konuşurken geçen yasa maddelerinden oluşuyor daha çok o bölüm. Haklarımızı bilelim diye...