‘Bu dünya hepimizin’
Hayal Pozantı’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “.tr” Dirimart Nişantaşı’nda açıldı. Kendine özgü bir alfabe geliştiren sanatçı “Soyut bir dil üretmek ütopik bir eylemdir” diyor.
Emrah KolukısaDirimart’ın Nişantaşı’ndaki galerisine girer girmez bir renk cümbüşü... Öyle ki gözlerimin alışması için bir süre olduğum yerde durup bir duvarların beyazına bir de tablolara çeviriyorum bakışlarımı. Sonra yaklaşıp teker teker incelemeye başlıyorum Hayal Pozantı’nın her birine sayılardan oluşan isimler verdiği tablolarını. Bazılarına bakarken bilgisayar ekranına baktığım hissine kapıldığımı fark ediyorum içgüdüsel bir şekilde. Bilinçli bir tercih mi bu, sanatçının önüme serdiği olası tercih arasından? Sonra renklerin canlılığı, parlaklığı, floresan etkisi neredeyse saldırganca bir tavır içinde sanki. Olabilir mi? Eğer öyleyse, ki öyle bence, bu iyi geliyor bana, silkeliyor, harekete geçiriyor zihnimi.
Bir köşede fotoğraf çektiriyor Hayal Pozantı, heyecanlı ve belki de biraz tedirgin. Ne de olsa bu onun Türkiye’deki ilk kişisel sergisi. Bir süredir New York’ta yaşayıp üretiyor ve orada rekabetin ne kadar zorlu olduğundan dem vuruyor kendisiyle bir başka köşede konuşmaya başladığımda. “Çok büyük bir rekabet var ama orada yaşamaya devam edeceğim. Orada kalıcı olduğuma inanıyorum artık” diyor, güvenle.
Her sayının bir anlamı var
Eserlerin sayılardan oluşan adlarının anlamları serginin niteliği hakkında da ipuçları barındırıyor elbette. Örneğin “76” Türkiye’de internet erişimine sahip hanelerin oranından hareketle almış adını. “1960” ise o yıl yapılan askeri darbeye değil, Türkiye’nin ilk bilgisayarı IBM 650’nin Karayolları Umum Müdürlüğü tarafından satın alındığı yıla gönderme yapıyor. “1978”, “2016”, “1935” gibi adların hangi olay ya da istatistiki bilgiye gönderme yaptıklarını da artık sergiye gittiğinizde siz öğrenin.
Tüm bu veriler Hayal Pozantı’nın eserlerinin dijital sanata yaklaşan niteliğini de destekler mahiyette aslına bakarsanız. Kendisine bunu açtığımda renklerle olan ilişkisi üzerinden yanıtlıyor beni: “Seçtiğim renkler çok fazla mavi tonlara kayıyor. Bunun da nedeni dijital dünyayla çok fazla iç içe olduğumuz için görsel algımız soğuk renklere doğru kayıyor. Çünkü ekran teknolojisi soğuk renkler üzerine optimize edilmiş bir sistem. Bunun asal sebebi de soğuk renklere verileri aktarmanın çok daha ucuza mal olması. O yüzden bütün bilgisayar ekranı sistemleri soğuk renklere endeksli. Ben de resimlerimi yaparken hem fiziksel dünyada hem de ekran dünyasında nasıl var olduklarını düşünüyorum ve iki dünyada da başarılı bir şekilde var olmalarını istediğim için genellikle soğuk tonlara doğru kayıyor renk seçimim. Ayrıca floresan renkleri kullanmayı da seviyorum çünkü floresan renkler fotoğrafla yakalanamıyor. Fotoğrafı çekildiği zaman tercüme olmuyorlar çünkü diğer renklere nazaran olmayan rengi yansıtmak değil de kendiliğinden renk saçıyor floresanlar. Bu rsimleri de ekrandan değil de bire bir sergide gördüğünüzde çok farklı bir şey tecrübe etmiş oluyorsunuz böylece.”
Özgün bir alfabe
Hayal Pozantı’nın grafik sanatına da göz kırpan işlerinde ilk bakışta kimi harfler, ya da harf benzeri şekiller göze çarpıyor. Sanatçı bu konuda “Bir sistem de diyebiliriz. 31 tane karakter var, her karakterin bir harf ve bir rakam karşılığı var. O yüzden istersem rakam yazabiliyorum, istersem de kelimeler... Bir şifreleme sistemi gibi düşünebiliriz. Belirli bir mantığı var ama bir yandan da benim kişisel şifrelememden de geçiyor. Ben size 31 tane harfi versem bir şekilde çözebilirsiniz ama aynı sonuca ulaşamayabilirsiniz” diyor ve küreselleşmeye hâlâ inandığını, “dünyanın hepimize ait olduğunu düşündüğünü” söyleyip ekliyor: “Soyut bir dil üretmenin ütopik ya da idealist bir yanı da var. Sınırların olmadığı, bütün insanların aslında bir olduğu ve hepimizin aynı dili konuşabildiğini de bir şekilde hem ifade etmek hem de o fikri, o düşünceyi yeşertmek ve geliştirmek için de bir fırsat.”
Hayal Pozantı’nın sergisi 22 Nisan’a dek Dirimart Nişantaşı’nda görülebilir.