Bu anonsu çok duyduk (19.10.2018)

Mahmut Fazıl Coşkun’un 1960’larda başarısız bir darbe girişimini anlattığı son filmi ‘Anons’ memleketimizin darbeli tarihinden ironik bir kesit sunuyor.

Emrah Kolukısa

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini askeri darbeler üzerinden anlatmak pekâlâ mümkün. 1960’tan bu yana fiilen 3 büyük darbe, ve işrili ufaklı muhtıralar, darbe girişimleri, müdahalelerle geçen ömrümüz en hafif deyişle traji-komik bir hikâye aslında. Marx’ın o ünlü deyişi geliyor akla: “Tarihteki tüm olaylar bir şekilde tekerrür ediyor; ama ilkinde trajedi, ikincisinde fars olarak”. İşte Mahmut Fazıl Coşkun’un bu hafta vizyona çıkan son filmi “Anons” da Marx’ın bu tespitini adeta doğrulayan bir kara komedi.

Artık darbe olmaz derken

1960’ların hyenüz başlarında yüksek rütbeli dört subayın bir gece vakti toplaşıp şafak vakti yapılacak darbe için harekete geçişlerini izliyoruz. İstanbul’daki bu dört subayın görevi İstanbul Radyosu’nu “ele geçirip”, askeri müdahaleyi tüm Türkiye’ye radyo aracılığıyla duyurmaktır. Ancak işler pek planlandığı gibi gitmeyecektir zira anonsun yapılması için gerekli teknik teçhizatı kullanmayı bilen radyo çalışan o saatte evindedir. Tamamı bir gece boyunca geçen (trajedinin ana kurallarından biri olan zaman birliği burada karşımıza çıkıyor) film o teknisyenin bulunması, anonsun yapılması ama sonuçta darbenin Ankara ayağındaki bir aksaklıktan dolayı müdahaleye kalkışanların tutuklanmasıyla sonuçlanan süreci takip ediyor. Gerçek bir olaydan hareketle çekilen filmin senaryosunda Mahmut Fazıl Coşkun ile birlikte Ercan Kesal’ın da imzasının olduğunu belirtelim ve filmin tamamen durum komedisinden gelen ama oyunculuklar ve rejiyle mükemmelen bütünleşen siyasi bir hiciv olduğunu not edelim. Üstelik senaryonun tam da yazıldığı ve çekimlere başlanmak üzere olduğu sıralarda artık olmaz sanılan bir askeri darbe girişiminin patlamasını da ayrıca hatırlatalım. Öyle ya, tam da artık darbelere kara mizah gözlüğüyle bakabiliriz derken, neredeyse filmdekini andıracak denli beceriksiz bir darbe girişimi, tarihin Marx’ı bir kez daha haklı çıkarmasının da ötesinde, hayat mı sanatı, sanat mı hayatı taklit eder sorunu da anlamsız kılmıyor mu?

Farklı bir komedi

Mahmut Fazıl Coşkun’un sinemasında belirgin bir olgunlaşmayı işaret eden “Anons” başından sonuna kadar özenli bir şekilde stilize edilmiş, açı-karşı açı gibi geleneksel anlatılardan ve yakın plan çekimlerden uzak durarak karakterlerine ve anlattığı hikâyeye karşı mesafesini koruyabilmiş ustalıklı bir film. Zaten ilk gösterimini yaptığı Venedik Film Festivali’nde aldığı ödüller de bunu kanıtlar nitelikte. Filmin oyuncular için farklı bir deneyim olmakla birlikte onları tek tek öne çıkarmayan ama bir ‘ensemble’ olarak parlamalarını sağlayan bir tarzı olduğunu da söyleyelim. Murat Kılıç, Ali Seçkiner Alıcı, Şencan Güleryüz, Tarhan Karagöz ve Serkan Ercan’dan oluşan oyuncu kadrosu filmin genel tonuna ters düşmeyen dengeli ve ölçülü performanslarıyla sinemamızda farklı bir komedinin de kotarılabileceğini gösterdikleri için tek tek alkışı hak ediyorlar.

Haftanın öne çıkan yapımlarından olduğu konusunda şüphemizin olmadığı “Anons” önümüzdeki sezon boyunca sık sık adını duyacağımız, muhtemelen yılın en iyilerinden biri olarak anılacak ve başka ödüller de kazanacak bir film. Beğeniyle izlediğim ve yönetmen disiplininden tutun da, akıcı diyaloglarına, tıkır tıkır işleyen durum komedisine ve kara mizahına kadar birçok açıdan övgüyü hak eden filmin belki de eleştirilecek tek yanı bir noktadan sonra çok bariz bir finale doğru ilerliyor oluşu ve içerdiği malzemenin yeterince doygunluk hissi vermeyişi. Modern mutfak yemeklerine de benzetmek mümkün belki: Sunum çok şık, lezzet olağanüstü ama iki lokmada bitiveriyor, tadına varamadan...