Bozcaada'da yaza merhaba
Son yıllarda iyiden iyiye popülerleşti. Ama hala Alaçatı'nın 15 sene evvelki halini andırıyor. Sınırlı sayıda cafe, birkaç tane balıkçı lokantası, gurme sayılabilecek birkaç mekandan ibaret.
Fatih TürkmenoğluEski adı "Tenedos" olan Bozcaada, Türkiye'nin köyü olmayan tek ilçesi. Ulaşması hala biraz zahmetli; ama bir de gidildi mi, bir daha insanı bırakmayan bir büyülü ada.
Son yıllarda iyiden iyiye popülerleşti. Ama hala Alaçatı'nın 15 sene evvelki halini andırıyor. Sınırlı sayıda cafe, birkaç tane balıkçı lokantası, gurme sayılabilecek birkaç mekandan ibaret. Çoğunlukla yürüyerek keşfediliyor. Bolca deniz, bolca doğa var. Rüzgarı hiç dinmiyor, hep püfür püfür. Temmuz ve ağustos ayları dışında çok fazla bir kalabalık yok. Kısa bir dönem, mutlaka uzak durulması gerekiyor. Vapurlarda yer olmuyor. Oteller tıklım tıklım dolu. Güya tatil yapanların çöpleri plajları doldurmuş durumda. Bir de gürültü, çığlık kıyamet bir durum.
Ama şimdi öyle değil. Şimdi, herşey tam kıvamında. Tatilcilere daha çok var. Etrafta yerliler ve yerli sayılabilenlecekler varlar sadece.
Hem tarih hem doğa
Bozcaada turuna, insanın başını döndüren kaleden başlamak en akıllıca karar. Kalenin yapımının taa Fenikeliler zamanında başladığı sanılıyor. Bugünkü haliyle inşası ise, Fatih Sultan Mehmet zamanında gerçekleşmiş. 1815 yılında, Sultan Mahmut döneminde de onarılmış. "Dış Kale" ve "İç Kale" olmak üzere iki bölümden oluşan kalenin içinde küçük bir müze de var. Gece seyretmek de ayrıca çok keyifli.
Türkiye’nin üçüncü büyük adası olan Bozcaada, Çanakkale ilimize bağlı. Rumlarla Türkler, 500 yıldan uzun süre birlikte yaşamışlar. Şimdilerde demografik yapı biraz değişmiş. Bir kilise hala açık, ama Rum cemaat ancak 5-6 aile kadar kalmış. Bunun yanı sıra Türkiye’nin her yerinden yerleşenler olmuş. Birkaç İngiliz, Avustralyalı ve Avrupa’nın değişik memleketlerinden de Bozcaada’ya vurulanlar olmuş.
Ben evelsi sene bir hafta kadar kaldım Bozcaada'da. Tam bu mevsimdi. Bir gezi yazarı ve gezgin televizyoncu için çok uzun bir zaman. Hep bir dokunup ayrıldığım bir sürü yerin aksine, bu kez bir yerin gerçekten parçası olduğumu hissettim. Neredeyse tüm Bozcaada ahalisini tanıdım, gereken tüm konuları yerinde inceledim, bütün lokantalarını denedim. Sakinliği, temiz havası, rüzgarı, en çok da dingin insanları bana da çok iyi geldi. Kısaca: Eğer “Kim varmış bir bakalım” diyen gruptan değilseniz, küçücük bir koyda bütün bir öğleden sonrayı geçirebiliyorsanız, bir detaya takılıp saatleri unutuyorsanız, Bozcaada o zaman tam size göre.
Bozcaada’da yapılacak 20 şey
1- Yollar gayet iyi; arabayla gitmemişseniz, bisiklet kiralamanız gayet akıllıca olur. Yürüyüş mesafesinde olmayan koyları da görmekte yarar var. Zaten güneşin ve rüzgarın durumuna göre değişik koylara gidiliyor. Adalılar bu güzergahları çok iyi biliyorlar.
2- Kale, Ada’nın ilk görülmesi gereken tarihi yapısı. Bol bol manzara seyredin, mümkünse bir köşede oturup kitap okuyun. Esen zamanına denk gelebilirsiniz, yanınızda mümkünse bir mont bulundurun.
3- Dar sokaklarda kaybolun, zaten gerçek anlamda yolunuza bulamamanıza imkan yok. İnanın küçücük merkezi olan bir ada.
4- Bolca fotoğraf çekin. Ne detaylar, ne begonviller, ne eski kapılar var…
5- Ülkemizin en güvenli yerlerinden biri. Hırsızlık, adi suçlar yok denecek kadar az. Bir yerde hırsız da haklı, kaçacak yer mi var! Yani rahat rahat dolaşın.
6- Yakın zamanda yeni bir müze açıldı, hem de bir ailenin girişimiyle. Hemen merkezde. Eski resimler, mektuplar, kartlar, kullanılan objeler; ben çok etkilendim.
7- Alaybey Cami, 1700’lü yıllarda yapılmış. Kırmızı kesme taştan inşa edilen caminin tavanı ahşap. Avlusunda ise eski mezarlar var.
8- Köprülü Mehmet paşa Cami de ziyaret edilebiecek diğer bir eski cami.
9- Deniz muhteşem. Bol bol yüzün; benim için de! Denizin suyunun soğukluğuna fazla takılmayın derim. İnsan alışıyor. Bazen fazla rüzgar oluyor, ne tarafa giderseniz gidin, rüzgar uçuruyor…
10- Ayazma ve Akvaryum Koyu’na mutlaka gidin. Doğanın en güzel ve bakir hali.
11- Tekne turu yapabilirsiniz. Kaptanlar “fuska” denen bir tür deniz meyvesi tattırırlardı eskiden. Bu kez gittiğimde yapmadım; sanırım hala vardır. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, bu “fuska”nın guatr sorunu olanlarda işe yaradığını söylemişlerdi. Tabii şu anda turlar başlamamıştır da, balıkçı motorlarından birini ayarlayabilirsiniz belki.
12- Şarap ve şarapçılık başlı başına bir konu. Çok güzel bağları ziyaret ettim. Kökeni yerel olan “kuntra”, “vasilaki”, “kara lahna” gibi üzümlerle; “merlot”, “cabarnet sauvignon” gibi yabancı menşeli üzümler yetiştiriliyor. Birçok büyük şehir kaçkını, küçük bir arazi satın alıp bu işe gönül vermiş. Tadımlıklar dışında, çok iyi yerel üreticiler doğmuş. Talay, Corvus, Yunatçılar en bilinenleri; ama birçok küçük üretici de başını çıkartmaya çalışıyor. Bol bol alınır.
13- Rüzgar santralleri çok romantik duruyor. En yakınına kadar gidip izledim, işletme müdürü ile uzun uzun sohbet ettim. Görüntü çok güzel, temiz enerji hissi çok rahatlatıcı. Ülkemizin üçüncü büyük santrali ve 30 bin insanın elektrik ihtiyacını karşılıyor. Yalnız birşeyler içimi kemirdi, internete girip bir hayli okudum. Bazı kayaları yumuşattığı hatta kırdığı, flora ve faunaya ciddi zarar verdiği, bazı tür hayvanların tamamen ortadan kalkmasına neden olduklarını söyleyen çevreci gruplar da var. Hayatta hiçbir şey bedava değil, bir kez daha gördüm.
14- Bütün Bozcaada, fotoğraf tutukunları için yaratılmış sanki. Her açıdan ve her ışıkta iyi sonuç veriyor, sokaklar, evler, çocuklar çok fotojenik.
15- Ufak çaplı dalış imkanları var, deniz altının da çok iyi olduğu söyleniyor. Bröveli bir dalgıç iseniz va kendi malzemeleriniz var ise en iyisi.
16- “Gece hayatı” deyince, akla ilk gelen yer “Polente Cafe”. Sahipleri çok sıcakkanlı insanlar, yeri güzel falan bir tarafa, Polente Bozcaada’nın “Lucca”sı. İlle de “şöyle bir göreyim ve görüneyim” diyorsanız, o zaman tek adres Polente. Çiçek Pastanesi, Ada'nın en meşhur pastanesi. Herşeyleri çok lezzetli. Çay yanı tatlılar, tuzlukar; yıkılır!
17- Bozcaada’nın balıkları da balıkçıları da çok meşhur. Yersiniz zaten, o ayrı konu; ama balıkçılığa meraklıysanız, limanda biraz konuşup kendinizi bir balıkçı teknesine atabilirsiniz. Sabahın çok erken saatlerinde yola çıkıyorlar, ama unutulmaz bir tecrübe oluyor; benden söylemesi!
18- Ada’nın en yüksek noktası Göztepe. İyi havalarda Midilli Adası ve Gökçeada çok rahat izleniyor.
19- Tenedos Bisiklet’ten bisiklet kiralayın ve Ada’nın çevresini dolaşın. Bacaklarınıza kramplar girecek, aldırmayın ve devam edin. İkinci gün, özellikle üçüncü gün kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz.
20- En güzel yapılacak şeyin “kafa dinlemek” olduğunu unutmayın. Birkaç kitap, hayatınızdaki kararları not almak için bir defter ve kalem… Taşınabilir bilgisayarınızı evde bırakın, mümkünse cep telefonunuzu kapatın. Burası eski usul tatil cenneti, “Beni benimle bırak giderken” şarkısı gibi, insanın kendi kendine kalacağı bir cennet…
Ne yenir?
Tabii ki balık; hem de mevsimine göre her türü mevcut. “Sardalya köftesi” yapılıyor, yemedim ama çok lezzetli olduğunu duydum. Bir de “Kulfada Köftesi” diye kayalara yapışık deniz hayvanlarından yapılan değişik bir tür köfte var. Daha çok meze niyetine yeniyor, aklınızda bulunsun. Asma 6, müthiş bir yer. Talay Ailesi işletiyor. Büyük bir titizlikle hem de. Maya Bozcaada ve Kuşlu Konak'ı da deneyin derim.
“Eski Kahve” kahvaltıları çok güzel, cafe’nin kendisi de çok sevimli. Bir de Lisa’nın cafe’si var: At Lisa’s. Yemeklerini tatmadım, ama Lisa süper bir karakter; Uzakdoğu asıllı bir Avustralyalı. 10 küsur yıl önce Bozcaada’ya yerleşmiş, aksansız Türkçe okuyor ve yazıyor. Ada’nın tek gazetesini çıkartan bir gazeteci aynı zamanda. “Duyarlı Ziyaretçi” adı altında yeni bir sosyal girişim başlatmaya hazırlanıyor. Eğitim, çevre ve sokak hayvanları için gruplar oluşturmanın hayallerini kuruyor.
Nerede kalınır?
Son yıllarda birçok yeni yer açılmış; buna karşın özellikle bu aylarda gideceklere şiddetle önceden yer ayırtmalarını tavsiye ederim.
Birçok otel var; ama servis konusunda çok şey beklememek lazım. Bir de büyük otel konforu aramamak lazım.
Eminim başka iyi oteller de vardır, ben üç çok özel otelden bahsetmek istiyorum bugün.
Rengigül Konukevi: Bir sanatçı kişiliğin, küçük bir otele nasıl yansıdığını düşünüyorsanız mutlaka Rengigül’ü görün. Sahibesi Özcan Germiyanoğlu, uzun yıllar Almanya’da yaşamış. Bir tatil sırasında iki günlüğüne geldiği Bozcaada’da, 19. Yüzyıldan kalma bir Rum evi almış. “Tamam, artık burasıdır” demiş. Evini restore ettirip konuklarını ağırlamaya başlamış. Her oda farklı döşenmiş, kapılarında kilit yok. Bahçe muhteşem, kahvaltı ise yıkılıoyor. Akasya çiçeği, iğde çiçeği ve taze nane reçelleri muhteşem. Özcan Hanım tam bir doğa ve insansever. Kalmasanız da uğrayın; ya da daha iyisi, rezervasyon yaptırarak bir sabah kahvaltıya gidin.
Tel: (0286) 697 81 71
Kaikias Otel: Otelin ismi “Poyraz Rüzgarı Tanrısı” anlamına geliyor. Odalarının çok geniş, yataklarının da çok rahat olduğunu duydum. Kahvaltısı da deniz manzaralı bir salonda servis ediliyor. 1750 yılından kalma kitaplar ve objelerle süslü otelde, “Venedik Yıldızı” isimli bir gemiye ait objeler de var. Zaman zaman “İlyada” okumaları da yapılıyor.
Tel: (0286) 697 02 50
Ataol Çiftliği: Merkezde değil, ama çok yakın. Ciddi bir çiftlik, kendinizi çok rahatlamış hissedeceksiniz.
Tel: (0286) 697 03 84
Bir şeyi beğenmedim
Küçük ve revaçta olmanın tartışılmaz sonu, Bozcaada çok pahalı. Birçok yerde bu paraları hak etmediğini düşüneceksiniz. Balık lokantaları fiyatları İstanbul’la yarışıyor; bence çok şahane de değil. Evet çok düzgün insanlar, yazarlar, çizerler, sanatçılar yerleşmiş. Bağları ve şarapları, o harika eski evleriyle hafiften Toskana havası attırsa da, evet gerçekten çok güzel olsa da; sonuçta Bozcaada’da daha makül fiyatlar bekliyor insan.
Nasıl gidilir?
Önce Lapseki veya Eceabat’tan Çanakkale’ye geçmek gerekiyor. “Geyikli” istikametine devam edin, ayrıca tabelalarda “Bozcaada” da yazıyor. Bozcaada Feribot İskelesi’nden de, yaz ayları boyunca çok sık seferler var. Gene de saatleri internetten kontrol etmekte fayda var. Bir de benim size önerim, arabasız olmayı göze alıyorsanız, toplu taşımayla ulaşmanız.