‘Boşa geçen zaman mı?’
Enver Aysever yazdı
Enver Aysever / Kurşun Kalem1-“On dokuzuncu yüzyılın en bilinen ve en çok övgü alan, sanat tarihine yön veren eserlere imza atan William Morris”in kitabı elimde. Sanatçı birinin siyasal metin yazması hoşuma gitti. Bildik, dayatılan kapitalist yaşama derin itirazı olan metin, üstadın yaptığı bir konuşma aslında. 30 Kasım 1884’te Sosyal Demokrasi Federasyonu’nun Londra’daki merkezinde yapıyor konuşmayı Morris. Kapitalizmin “rekabet” adını verdiği şeyin -her neyse o, piyasacılık- “birbiri üzerine basarak ilerlemek olduğunu” söylüyor ve bunun “savaş”la eşanlam taşıdığını açıkça ilan ediyor üstat. Dinleyicilerle söyleşirken -bir türlü akıl almaz olan- “boş zaman” kavramı üzerine tartışıyor. “Boş zaman” dediğimiz, yaşamak için ayırılan zaman değilse nedir? -zaman nedir, nasıl akar, apayrı bir sorun- Sinsi, kurnaz, yalancı muhafazakârlara sövüyor Morris ve diyor ki: “Kendini ilerici sayan liberaller günümüzün hamasetçileridir.” O gün bugündür!
2-“Zaman öldürmek” deyimi irkilticidir. Herhangi bir eylem yapmadan, ölüme doğru hızla ilerlemek için beklemek anlamına gelir. -Her saniye biriciktir oysa- Ölümcül çalışma çağında ortaya çıkan bir diğer kavram “boş zaman”! Burada değerli/anlamlı zaman düzen tarafından tarif edilendir. -Dayatılmış- Yani? İçinden geleni yapmak değersiz sayılıyor. “Boş zaman”, kapitalist kavganın dışında kalan bize ait değerli olandır aslında, doğrusu “özgür zaman” olmalı! Doğduğu günden itibaren, başka türlü yaşamanın mümkün olmadığını düşünen kişi, dayatılan yaşam biçimi içinde ayakta kalabilmek için kıyasıya yarışmaya koyulur. Artık teknolojinin gelişmesiyle, zaman iyice daralmıştır aslında. Kendini göstermek, tanıtmak, para kazanmak için sınırlı süre bulunmaktadır. Robotlarla nasıl yarışılır diye kara kara düşünen beyaz yakalılar türedi bile! Ya “boş zaman” nedir bilmez, -zaten bunun özgürlük olduğunun ayırdına varmasın diye kurgulanmıştır sistem- ya da bunu uzak bir olasılık olarak görür!
3-“Rekabet” sözcüğü neden kutsanır? Kişinin sürekli eksiklik duygusunda boğulması için geliştirilmiştir bu kavram: “Rekabet”! Daha iyi olma hırsı esir alır insanı. Ne denli iyi olursan ol, senden önde koşan biri hep vardır. Bitmeyecek bir yarışta en önde olma hedefi akılcı değildir! -Bu gerçeklikten uzak arayışı, öylesine güzel, yaldızlı paketle pazarlar ki sistem, sorgusuz teslim olunur!- “En iyi bankacı/borsacı/sigortacı olmanın yararı nedir?” sorusu bir yana; her gün, dünyanın bir köşesinde senden daha beceriklisinin doğduğunu bilmenin sancısı kişiyi delirtebilir. Sokakta önünden geçen her kişinin düşman olduğu varsayımıdır bu. Komşun, mahalle arkadaşın, mesaide yüz yüze bakmak zorunda olduğun kimseler yetmez gibi, koca yerkürede bir de tanımadığın milyonlarca insan başa beladır!
4-Erken emekli olma arzusu yaşama başlama/dönme heyecanından kaynaklıdır. Demek yarışırken geçen süreç esas yaşama dahil sayılmıyor! İş kolik kimse bile bir an önce yapacaklarına/hayallerine kavuşmak ister. Esas sorun buradadır aslında. Beyaz yakalıların ruh sağlığını bozan budur. Genellikle ne yapacağını bilemez. Ertelenen, “yaşam” sandığı şeyi bilmez aslında. Türlü hobiler, meşgaleler gülünçtür. Çalgı çalmaya çabalar, dalgıçlık kursu iyi fikir gibi gelir, o güne dek okunmamış kitaplar arasına -beceriksizce- gömülür, bir kısmı ruhani zırvalara yönelir. Dans kursunda hoplayan göbekten söz etmiyorum bile! “Boş zaman” denen “özgür zaman”ı tanımamaktan kaynaklıdır tüm bunlar. Karşımızda yaşam beceriksizi vardır! Kravata, etek ceket takıma hasret başlar. Çaktırmadan da özler plazayı… “Rekabet” denen eksiklik duygusu, oyun dışında kalınca ölümü anımsatır. Hapishaneye gönüllü girme arzusudur kapitalizm, bu türden ölüm pek acıklı…
5-Sigmun Freud: “Psikanaliz tıptan çok edebiyata yakındır” cümlesini kurmuş mudur, tam olarak emin değilim. Eğer bir yakıştırmaysa da, bence en anlamlısı, söylemeliydi Freud. Takipçisi Wilhelm Reich de en az onun kadar çizgi dışıydı. “Bütün büyük adamlar yalnızdır” demiştir, haklıdır. O da yalnızdı, ustası Sigmund Freud da! Bir kez düşünmeye koyuldu mu insan -ki kitaplarla yaşamaya alışınca, bunun dışında kalan her an boşuna gelir kişiye- yalnızlık yelkeni hava ile dolar, geri dönülmez yola çıkılır. Aybaşını nasıl getireceği kaygısından öte beklentisi olmayan “Küçük Adam”la kavga etmek zorunlu hale gelir. -Herkesten evren içindeki yerini sorgulamasını istemek gerçekçi ve haklı beklenti olmasa gerek!- Yine de tencere kaynasın diye kişiliğinin örselenmesine izin veren, her iktidar karşısında diz çöken, kötülüğe bencilce göz yuman kimseyle aynı havayı solumak zorunda kalmak sinir bozar. Kutsallar içinde huzur bulan -gününü gün eden- o adama katlanmak zorunda olmak ayrı mesele! -Küçük Adam’ın vatanı vardır, bayrağı ve kilisesi, bundandır kendi başına olmaya, birey tavrı göstermeye gereksinim duymaması- Düşünmeye, yaratmaya, sormaya, takip etmeye, bilgeliğe ihtiyacı yoktur “Küçük Adam”ın. Hep başkası sırtından geçinmiştir, geçinecektir.
6-“Dinle Küçük Adam” derken Reich dev ayna tutuyordu yüzüne onun: “Aşk için can atıyorsun, çalışmayı seviyor ve geçimini ondan sağlıyorsun; çalışman benim ve başka insanların bilgisine dayalı. Aşkın, çalışmanın ve bilginin vatanı yoktur, onlar için gümrük tarifesi ve üniforma yoktur. Onlar uluslararasıdır, evrenseldir ve herkes anlar. Ama sen küçük bir vatansever olarak kalmak istiyorsun, çünkü sen sevmekten, sorumluluk yüklenmekten korkuyorsun. Bu nedenle başkalarının emeğini, aşkını ve bilgisini sömürüyorsun, çünkü kişisel yaratma gücünden yoksunsun. Mutluluğu bir gece hırsızı gibi çalıyorsun, başkalarının mutluluğuna kıskanarak bakıyorsun.” İyi okullarda okumuş, birkaç dil bilen “beyaz yakalı”; bu çağın “küçük adam”ı olmaktan diploması sayesinde kurtulabilir mi?
7-“Boş zaman” arar “Küçük Adam” boşa geçen ömrü hızla tükenirken; “Öyle hemen sinirlenme, küçük adam! İki çeşit gürültü vardır: birisi, yüksek tepelerdeki fırtına gürültüsü, öteki senin karnının guruldamasından çıkan gürültü. Sen yelleniyorsun ve bu sana çiçek kokusu gibi geliyor.” Kredi kartları arasında seçim yapmaya çalışırken, ağzına kadar dolu poşetler arasında, market kuyruğunda, sürekli bildirim gelen telefonuna bakmak için üçüncü el aramaktadır “küçük adam”, o sırada!
PAZAR DERGİ