‘Biz hiç kimseyi avukatsız bırakmadık'

Kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanı Yeşil ile Özgürlükçü Hukukçular Derneği İstanbul Şube Eşbaşkanı Zincir gazetemize konuştu.

Hilal Köse

 

Gökmen Yeşil: Adana Barosu Cezaevi Komisyonu Başkanı Tugay Bek’in gözaltına alınmasında, 10 Ekim dosyasındaki hukuk mücadelesi de etkili. O, Adana’da da her şeydir.

Sinan Zincir: ÖHD, kapatılmadan önce hedefti. Cizre’yi, Silopi’yi, işkenceyi gündeme getirmemiz sorgulandı. Geçmişte bize işkence yapanlara dahi işkence yapılamaz demiştik.

Kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Başkanı Gökmen Yeşil ve kapatılan Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanı Sinan Zincir, hukuk fakültesinden beri omuz omuza mücadele yürütüyor.

Avukatlığa başladıktan sonraki adalet arayışında da birlikteler. Ezilen, sömürülen avukatsız kim varsa, yanında olmaktan başka gayeleri yok. Başka türlü bir avukatlık yapmayı hiçbir zaman hayal etmemişler. Yeşil, “Bu ülkenin insanları, hepimiz, açlık kaygısı duymadan, fabrikada 15 saat sömürülmeden, sağlıklı bir çevrede, çocuklarımıza da zaman ayırarak, ‘acaba metrobüste bomba mı patlayacak’ korkusu yaşamadan, doğal ölümlerle öldüğümüz bir ülkede yaşamayı hak ediyoruz. İnsanca yaşayacak hayatı hak ediyoruz. Bu yaşamı talep etmeliyiz” diyor. Zincir, böyle bir yaşam için yan yana gelmekten başka çare olmadığını söylüyor: “Biz bir arada olmazsak, bu zulüm hepimize dokunacak. Çok güzel bir söz vardır. Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında birleşir.” Yeşil ve Zincir’le bir araya geldik. OHAL’i, yargıyı ve yapılması gerekenleri konuştuk.

-Kapatma kararı faaliyetlerinizi nasıl etkiledi?

Gökmen Yeşil: ÇHD olarak faaliyetlerimize dayanışmamıza devam ediyoruz. Yasaların derneğe tanıdığı imkânlardan yararlanamayacağız. Aidat, bağış toplamak gibi... En son Şirvan’daki madencileri ziyaret ettik. Yakında raporumuzu yayımlayacağız. İstanbul Şube olarak istisnasız Gebze’den Çorlu’ya, Bursa’ya kadar bütün işçi direnişinin içindeydik. Dava desteği sunduk. Soma katliamı yaşandığında ilk gün oradaydık. Sayamadığım çok davamız var. Ciddi yol alıyoruz. Her kesimden mağdur bize geliyor. Siyasi kimliği ne olursa olsun, hakkını savunabileceğimize inanıyor. MHP’lisi, AKP’lisi dahil...

Sinan Zincir: Şimdi daha güçlü motivasyonla örgütlenme hamlesi başlattık. Kapatılan ÇHD, ÖHD, Mezopotamya Hukukçular Derneği (MHD), Türkiye’de, maalesef baroların yapmadığını yapan, söz söyleyemediği noktada söz söyleyen, çok ciddi etkinliği olan üç önemli hukuk örgütlenmesiydi. Enerjimizde azalma olmadı. Sistemi rahatsız etmeye devam ediyoruz. Kapatma kararı aslında ezilen halkları savunmasız bırakma girişimiydi. Biz gittiğimizde insanlar moral buluyor. Yargının iflas ettiği bir ortamda insanları avukatsız bırakmadık. Hiç kimseyi avukatsız bırakmadık. Ezilenden, devrimciden, demokrattan gelen her imdada yetiştik. Bu bizim için paha biçilemez.

 

 

Çocukluğun travmaları

-Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

G.Y: Erzurum’un kuzeyindenim. Türküm. Altı erkek kardeşiz. Babam ve kardeşlerim inşaat işçisidir. Çocukluğumdan beri siyasetle ilgiliydim. Hep hukuk okumak istemiştim. İstanbul’a taşındığımızda ilkokula devam ediyordum. Annem okuma yazması olmayan bir köylü kadındı. Bana her sabah, ‘sana Müslüman mısın diye sorarlarsa hiç cevap verme’ derdi. Hep, ‘neyi gizliyoruz’ diye düşünürdüm. Büyürken, bu ülkenin Kürt’ünün, Ermenisinin, Alevisinin, yoksulunun aslında her kesiminin tek tipçiliğin mağduru olduğunu gördüm. Sinan’la Marmara Üniversitesi mezunuyuz. 2011’den beri avukatlık yapıyorum. Yanında staj yaptığım avukat, -iyi bir avukattı, sosyalist değildi- bana, ‘avukatlık yapacaksan zengin olamazsın’ dedi. Biz zengin olmayı istemedik. Başkanlıktan önce ÇHD’nin Çalışma Yaşamı Komisyonu’nda görev yapıyordum.

S.Z: Gökmen’le üniversitede omuz omuzaydık. Şimdi haklar mücadelesinde yan yanayız. Yedi yıldır avukatlık yapıyorum. Sivaslıyım. 6 kardeşiz. Avukatlığı seçmemiz içinde yaşadığımız toplumun travmalarıyla alakalıdır belki... Alevi bir ailenin çocuğu olarak Madımak katliamını yaşadım. Abim Kürt özgürlük mücadelesi nedeniyle cezaevinde kaldı, 17 gün işkence gördü. Babam işkenceler gördü. Kürt gerçeğiyle tanıştık. Babam işkencedeyken kimse yoktu. İnsanlarımız yakılırken, başka tarafta başka insanların da yakıldığını gördük. Benim ailem de Türk. Gördüğümüz gerçekler bizi böyle avukatlık yapmaya itti. Bir tercih yaptık. Halkımız gibi yaşıyoruz.

-İçinizi kemirip duran biten dosyalarınız vardır elbet... Örnek verir misiniz?

S.Z.: 2011-2012 yıllarından beri etkilendiğim konu şu. Gençler, anneler, yaşlılar, sırf Kürtçe savunma yaptıkları için üst sınırdan, ağır cezalar aldılar. Hem bir avukat hem bir demokrat olarak bazen diyorum ki; yeterli olamadık ki anadilleri yüzünden içerdeler...

G.Y: Bazen de istediğimiz gibi sonuçlanmıyor davalarımız. Mesela Ermenek’te kaza açıkça olacak dendiği halde çalışmaya devam ettiriyorsanız, kasten öldürmeyle yargılanmalısınız. Sanıklar, bilinçli taksirle öldürme suçundan hüküm giydiler.

-Tahir Elçi vurulduğunda neler hissettiniz? Haberi nerede aldınız?

S.Z.: Evdeydim, bir duruşmaya çalışıyordum. O an anlatılmaz. Evden nasıl çıktığımı bilmiyorum. Bir yandan Diyarbakır’a gitmeye çalışırken, bir yandan olayı anlamayı çalışıyorduk. Çok gergindik. Tahir Elçi, bu topraklarda ama ve fakat demeden, savaşan tüm taraflara barış çağrısı yapan, 90’lı yıllarda işkencelerden geçen, barışın, insan hakları mücadelesinin önemini çok iyi bilen, çok kıymetli bir abimizdi. Bir fikir paylaşımı nedeniyle linç edildi, devamında katledildi. ‘Kaçma şüphesi var’ diye hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Tahir Elçi’yi katleden ilk başta kendi meslektaşlarıydı. Tahir Elçi, Bakırköy Adliyesi’nde katledildi. Ben, hep şunu düşünüyorum; acaba Tahir Elçi tutuklansa mıydı? Tahir Elçi katliamı semboldür. Devlet, Kürt coğrafyasında 90’lı yıllara döndüğünü söylüyordu. Kürt aydınlarına, Kürt siyasetiyle aranıza mesafe koyun mesajı verildi. Bir taraftan da insan hakları mücadelesi yürüten avukatlara mesaj verildi: Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin’i gündeme taşımayın.

G.Y: Ben o gün bir cenazedeydim. İlk tepkimiz ‘gerçek olmasın’dı. İnsan ilk önce bir umuda kapılıyor. ‘Haber yanlıştır, yaralıdır belki...’ diye... Tahir Abi’nin dosyasında milim ilerleme yok. Tahir Elçi’lerin yaptığı, gönülden inanıyorum, tohum ekmek. İnsanlık tarihi gösterdi. Bu tür katliamlarla kısa vadeli gerilemeler yaratabilirsiniz ama mümkün değil, öfkenin birikimini engelleyemezsiniz. Tahir Elçi, insanlık mücadelesiyle ilgili ziyadesiyle tohum ekti. Birçok avukatın gönlüne, meslek ahlakının nasıl olması gerektiğini düşürdü. Bu potansiyel eninde sonunda açığa çıkacak. Şehirleri yıkanlardan da insanları katledenlerden de mağdur kim olursa olsun ağır işkenceler yapanlardan da insanlık mutlaka hesap soracaktır.

Çocuklar ağlamasın

-OHAL’e Karşı Hukuk Örgütlenmeleri Platformu neler yapıyor?

S.Z.: OHAL’in kaldırılması için hukuk mücadelesi yürütüyoruz. Tüm toplumsal kesimlerin, bu faşizm karşısında tüm farklılıklarını bir yana bırakarak bir arada olmaları gereklidir. Daha dün Cumhuriyet gazetesinin avukatlarını, yazarlarını aldılar. HDP’nin seçilmiş temsilcileri içeride. Dağınık kalırsak daha kötüsünü göreceğiz. Cumhuriyet avukatları dahil 10 devrimci, demokrat, sol görüşlü avukat tutuklu. Gözaltında olan avukatlar var.

G.Y: Gözlatındaki Tugay Bek Adana’da insan hakları mücadelesinde en ön safta. Cezaevlerini her hafta ziyaret ediyordu. Mağdur herkesin fiilen yanındaydı... OHAL’in mağduru yurttaşlarımızın tamamı. Cemaatler, polis ve holdingler eliyle örgütlenmiş bir devlet hepimize zulmediyor. Çocuklar, işçiler çok basit önlemler alınmadığı için tek tek veya toplu olarak katlediliyor. Askerler, polisler katlediliyor. Avrupa’da yıl içinde kaç polis ölüyor? Cenazelerin başında yüzlerce çocuk ağlamak zorunda mı? Soma’da 15-20 tane çocuk, ‘benim babam öldü biliyo musun, benim de babam öldü biliyo musun’ diye başımızda toplandılar. Aynı görüntü polis cenazesinde de vardı.

-Sizce OHAL ne zaman kalkacak?

G.Y: Sınıfsal ayrışma devam ettiği sürece, insan da tüm baskıya rağmen itiraz etmeye devam edecek. Başımıza ne gelirse gelsin, korkarız, yılarız, öldürülürüz önemli değil. Önemli olan birileri itiraz etmeye devam edecek. Dünyanın yüzde 90’ını yoksullar oluşturuyor. OHAL bu işlerin kılıfı. OHAL, açıkça acnayasaya ve OHAL kanununa aykırı. Hükümet, 16 Temmuz akşamı ‘darbe girişimi tümüyle bastırılmıştır’ demedi mi? OHAL’in toplumsal bir dayanağı da yok. O halde OHAL de yok. Ne var? Yaşadığımız şey bir grup diktatörlüğüdür. OHAL eninde sonunda kalkacak ama tarih veremiyoruz!

S.Z.: OHAL’in kalkacağı tarihi bizim mücadelemiz belirleyecek. Saray’ın OHAL’i kalkabilir ama fiili başkanlık sistemi yarın öbür gün başkanlık rejimine dönüştüğünde sürekli bir OHAL ile yönetileceğiz.

Sulh ceza hakimleri korsan iş yapıyor

-Sulh ceza hâkimleri, savcı istemezse tahliye vermiyor mu?

G.Y: Bir karikatür gördüm. İki hâkim konuşuyor. Biri diyor ki; ‘bugün ilk defa yasaya ve vicdanıma göre karar verdim. Çok heyecanlı bir şeymiş.’ Öbürü, ‘Ne yapıyorsun? Başını belaya mı sokmak istiyorsun?’ karşılığını veriyor. Sulh ceza hâkimlikleri, Emniyet’in fezlekelerini tutukluluğa dönüştüren memurluk makamları. Siyasi dosyalarda korsan iş yapıyorlar. Dikkat edin, tutuklama kararları gece 23.00’ten sonra çıkıyor. Bir dosyada, ‘Emniyet’te müvekillerle görüşemedik’ diyoruz. Görüşmek için ısrar ediyoruz. Hâkim, ‘Hadi 10 dakika görüşün bakalım ne sihir yapacaksınız, sonunucu değiştirecek’ dedi. Hepsi de tutuklandı. Tutuklananlardan biri diyordi ki ‘o tarihte Silivri Hapishanesi’ndeydim...’

S.Z.: Tarafsızlık, bağımsızlık kriterlerinin hiçbiri yok. Biz kendimize bakalım. Saray’da selam duran barolar birliği başkanı var. Cüppelerimizin önünde düğme yok. Hukukçular kimseye boyun eğmezler. Bu anlayışla mücadele ediyoruz. Temennimiz odur ki bu karanlık günler bir an önce bitsin. Birlikte mücadeleyle birlikte kazanmak gerekiyor. Tüm insanların yaşam hakkı kutsaldır. Barışın bu topraklara gelmesini istiyoruz. Bedeli ne olursa olsun barış için ödemeye hazırız

'Gözaltı merkezlerini denetime açın'

Gökmen Yeşil: Uzun zamandır, gözaltı merkezlerinden erkeklere tecavüz haberleri geliyor. Copla veya doğrudan birinin tecavüzü. Kemik kırıkları, ağır küfürler, psikolojik işkence... Bunlar gerçek dışı iddialar olabilir. Sorumluluk bakanlıkta. Gözaltı merkezlerini insan hakları örgütlerinin, milletvekillerinin denetimine açsınlar. İddiaların karalama amaçlı olduğunu ortaya koysunlar.