Bitmeyen nefret
Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu'nun Türkiye’ye ilişkin hazırladığı rapora Türkiye, Erdoğan’ın sözlerine rağmen Lozan vurgusuyla karşılık verdi.
Duygu GüvençIrkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu'nun (ECRI) 5’nci Türkiye raporuna Türkiye’de nefret söyleminin arttığı iddiası damga vurdu. Raporda Türkiye’de nefret söyleminin arttığı ve “üst düzey devlet yetkililerinin de bulunduğu resmi görevliler tarafından” daha fazla kullanıldığı belirtildi. Bu tespitle beraber yol açtığı sonuç ise şöyle açıklandı:
“Bunun medya aracılığıyla yayılan olumsuz etkisi sosyal bütünlüğe zarar vermiştir. Bu retoriğe karşı resmi güçlü bir tepki yoktur ve birçok nefret konuşması cezasız bırakılıyor. Nefret söylemine karşı var olan yasaların korunmasız grupları susturmak için kullanıldığı sonucuna varmak mümkün. Birçok medya kurumu etik kurallarına uymuyor ve nefret söylemini yayıyor. Türkiye ırkçı ve homofobik şiddetle ilgili data toplamıyor.”
Türkiye’deki gelişmelerin 17 Mart 2016’ya kadar irdelendiği ve son darbe girişiminin ardından yaşananların yer almadığı raporla beraber Türkiye de kendi görüşlerinin yayınlanmasını istedi.
Lozan savunması
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bunun nesi zafer yahu” dediği Lozan Anlaşması Türkiye’nin savunmasında ayrı yer tuttu. Türkiye, Komisyon’un raporuna gönderdiği yanıtta azınlıkların haklarının Lozan Anlaşması ile garanti altına alındığını anımsatttı. Türkiye’nin yanıtında “Anayasal olarak, Türk Devleti’nin resmi dini yoktur. Türkiye seküler bir ülkedir ve devlet tüm dinlere eşit yaklaşır” ifadeleri dikkat çekti. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri’nde ise dini eğitim verilmediği “din kültürünün öğretildiği” savunuldu. Türkiye, yıllardır sürdürdüğü azınlık söylemini tekrarlayarak “azınlık kavramının evrensel olarak tanınmış ve yasal olarak bağlayıcı bir tanımı yoktur” derken azınlık statüsü tanımanın devletlerin hakkı olduğunu belirtti ve uluslararası kurumların ya da insan hakları mekanizmalarının bir grubu ‘azınlık’ olarak tanımlayamayacağını savundu. Ardından da Roman ve Kürtlerin ‘azınlık’ olarak tanımlanmasını reddetti.
Siyasi örnek yok
Raporda “Tüm seviyelerdeki resmi görevliler ve siyasi liderler nefret söylemi kullanmaktan vazgeçmeli ve bunu yasaklayan tüzükleri hayata geçirmeli” denilirken polisin ve güvenlik güçlerinin kötü muamelesini araştıracak, kanun yapıcılardan bağımsız bir kurulun oluşturulması istendi.
Dosyalara erişim hakkı olmalı
İnsan Hakları ve Eşitlik kurumunun tamamen hükümetten bağımsız olması gerektiğinin vurgulandığı raporda, kuruma, mahkeme sürecine ve dosyalara erişim hakkı verilmesi gerektiği vurgulandı.,
1 milyon Kürt hâlâ yerinden edilmiş durumda yaşıyor
Raporda, Türkiye’nin yerlerinden edilen Kürtlerin geri dönüşü ile ilgili gösterdiği çabalara karşın hala 1 milyon Kürdün yerlerinden edildiği belirtildi. Bunların yeşil kart sahibi olmalarına karşın, geniş bir hükümet desteği alamadığı vurgulandı. Türkiye ise yanıtında köye geri dönüş projesinin devam ettiğini belirterek 1999-2015 arasında, 14 ilden 386 bin 360 kişinin ayrıldığını ve bunların 187 bin 861’inin geri döndüğünü belirtti.
Dini eğitimde ayrımcılık devam ediyor
ECRI, dini eğitimde hala ayrımcılığın devam ettiği ve bu konuda birçok ihlalin bulunduğunu vurgularken AİHM kararına karşı Alevilerin Sünni İslam temelli dini eğitime zorlandığını belirtti ve hala ailelere saygıyı garanti altına alacak bir sistem kurmadığına işaret etti. Yetkililerin dini konularda tarafsızlık sorumluluğu bulunduğunu anımsattı. Türkiye’nin raporunda ise Müslüman olmayan azınlığa yönelik 387 ibadet alanının bulunduğu, bunların içindeki 87 kilisede de yabancıların hizmet verdiği belirtildi.
LGBT’lere ayrımcılık sürüyor
ECRI, Ombudsman’a polis, güvenlik ve kovuşturma güçlerinden bağımsız onların kötü muamelelerini soruşturmaya yönelik yetki verilmesinde ısrarını sürdürdü.
ECRI, Türkiye’den LGBT’lerle ilgili az bilgi geldiğini vurgularken ayrımcılığın sürdüğüne de işaret etti ve bunlar arasında sağlık sisteminden yararlanmaları ile polis ve jandarmaya verilen eğitimi anımsattı. Ardından da Türkiye’nin bir eylem planı hazırlaması gerektiğini belirterek, “Ancak önde gelen siyasiler LGBT sorunlarına sempatik yaklaşmıyor” dedi.