Bisikletin gölgesinde
Anadolu’yu fotoğraflayan Mehmet Yaşar Köseli’nin 22 fotoğrafı X-Photographers sitesinde sergileniyor.
Öznur Oğraş ÇolakFotoğraf çekmeyi bir yaşam biçimi olarak benimseyen Mehmet Yaşar Köseli, tüm Türkiye’yi dolaşarak fotoğraf çekiyor.
Son olarak, suretleri, kaybolmaya yüz tutmuş meslekleri, yaşam şartları ve hayat hikâyeleriyle Anadolu’yu fotoğraflayan Köseli’nin 22 fotoğrafı X-Photographers sitesinde sergileniyor. Köseli serginin oluşum sürecini şöyle anlatıyor:
“Serginin yapısı, belgesel çalışmaları için gittiğim şehirlerdeki insanların hayatına dahil oldukça kendiliğinden oluştu. Fotoğraflarımın çekimlerini, 4 yıllık bir zaman dilimini kapsayan seyahatlerimde tamamladım.” Adana, Aydın, Denizli, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Karaman, Kayseri, Kilis, Mardin, Midyat, Muğla ve Şanlıurfa’da çektiği fotoğrafların yer aldığı sergi süresiz olarak görülebilir. “Benim için fotoğraf demek var olan gerçekliği gösterebilmek demek” diyen Köseli, “İnsanların hayat hikâyelerine ortak olmak, onları diğer insanlara aktarabilmek, farkındalık yaratıp bakmak ile görmek arasındaki ayrımın ne kadar büyük olduğunu gösterebilmek beni her zaman heyecanlandırdı” diyor. Sergide yer alan fotoğrafların hepsi birbirinden etkili ama özellikle çocukların olduğu kareler görülmeye değer...
Sergide yer alan bisiklet gölgesinde bulaşık yıkayan kız çocuğunun hikâyesi maalesef çok tanıdık. Türkiye’nin doğu illerinden Çukurova’ya çalışmaya gelen göçmen ailelerin yaşadığı göçmen çadırlarında geçiyor hikâye. 2012 yılında Köseli’nin başladığı 110 fotoğraftan oluşan “Çukurova’nın mevsimlik insanları” belgeselinden. Köseli, “2015 Mayıs ayında Adana’ya bağlı Tuzla ilçesindeki göçmen çadırlarına gitmiştim. Amacım yaşam alanlarındaki zorlukları ve ihtiyaçları belgelemekti. Fotoğraflama yaparken çocuklar çekti dikkatimi, o saatlerde okulda olması gereken veyahut oyun oynaması gereken çocuklar... Kimi çadırın önünü temizliyor, kimi çamaşır asıyor, kimi de çalı taşıyordu. Bu kız çocuğu da oyun çağında olmasına rağmen babasının tarlaya gidip gelmek için kullandığı bisikletin gölgesinde bulaşık yıkıyordu, bu beni çok etkilemişti. Normalde biz o yaşlarda okuldan gelir, koşa koşa bisikletimizi alır sokağa fırlardık. Çocuk adı üstünde ‘çocuk’. Sevgi ile oyun ile eğitim ile yoğrulması gereken çocuğun o yaşta sırtında taşıdığı yük gereğinden fazlaydı. Annesi ile konuştuğumda ‘neden bizim kızlarımız erken büyüyor anladın mı?’ demişti. Haklıydı, gereğinden hızlı olgunlaşıyorlardı ama bu olgunlaşma beyinleri ve yaşları çocukken yaptıkları iş ile doğru orantılıydı. Bu belgeselin amacı da bu konuları ele almaktı” diyor