Birinciyi sevdiyseniz, ikinciye buyrun ‘Aşk Tesadüfleri Sever 2’

Seyirci mutlu son mu sever, kötü son mu?:

Yazgülü Aldoğan

“Aşk Tesadüfleri Sever 2” yi izlemek için birincisini izlemek gerekmiyor, arada bir devamlılık yok. O zaman niye 2?  Çünkü ilkinde de iki ayrı dönemden benzer kulvarlarda yürüyor film. Spoiler vermemek için tam nedenini yazmayacağım, yine de bağlantı yok. Ama ilk filmin fanları, bu filmin oyuncularından pek mutlu olmamış, oysa bence sıkıntı yok, izleyeli üç gün oldu, hâlâ filmin şarkılarını mırıldanıp Nesrin Cavatzade gibi sallanıyorum neredeyse, etkilemiş demek ki. İpek Sorak’ın gerçek bir olaydan esinlenerek yazdığı öyküye dayanarak hazırlanan senaryo, Ömer Faruk Sorak ve İpek Sorak tarafından yönetilmiş. 

GALATA VE BALAT...

Bunu da anlamak zor, karı koca nasıl birlikte film yönetir ki? Yemek yaparken bile hır çıkmaz mı? İki ayrı hikâyenin işlendiği film, 60’ların İstanbuluyla günümüz Ankarasında geçiyor. 60’ların İstanbulunu büyük başarıyla bizim Galata ve Balat’ta halletmişler. Özellikle iç mekanlar, kostüm, saç ve makyaj, bir dönem atmosferi için “fevkaladenin fevkinde” başarılı! Sanat yönetmenine kocaman bir alkış. Çay partileri, muhallebicide buluşup sütlaç yemeler, mektup yollayıp konuşma teklif etmeler çok nostaljik. Günümüz Ankarası’nı ise o kadar başarılı bulmadım, çünkü dış mekân çekimleri olmadığı için Ankara’da olduğumuzu bile anlamadım. 

İç mekan olarak konservatuvar, gece kulübü ve bir lokanta, oraları da, Ankara gibi değil, İstanbul gibiydi; ya da Ankara çok değişti!  Oyuncuları ise romantik komedi için yeterli buldum. Nesrin Cavadzade, Yiğit Kirazcı, Elif Doğan ve Aytaç Şaşmaz sevgili çiftleri başarıyla canlandırıyor. 

Zaten Nesrin Cavatzade, hem güzel hem yetenekli bir oyuncu. Her kalıba da girebilen bir tipi var, iyi kız da olabiliyor, kötü kız da! Elif Doğan’la ikisinin filmde bize sürprizi, aynı zamanda kendi sesleriyle şarkı da söylemeleriydi ki sonunda “Bir rüya gördüm dün gece”yi birlikte okuyup üstelik klip yapmışlar, çok başarılı. Jönlerimize gelince ikisi de dönemlerinin çocuğu olarak doğru tiplemeler. Tabii filmin sürprizi ise sonunda: Zuhal Olcay ve Uğur Polat final sahnelerinde göz yaşı dökmemize neden oluyorlar, usta oyunculuklarıyla. 

MENDİLLERİ HAZIRLAYIN!

Film başlamadan, izleyiciler, mendilleri hazırlayalım diye konuşuyorlardı, doğrusu ağlayacağımı hiç tahmin etmemiştim, ama itiraf ediyorum sonuna doğru burnumu siliyormuş gibi yapıp sildim gözlerimi, nedense sinemada ağlamak ayıpmış gibi. Oysa kavuşamayan âşıklar hep ağlatır seyirciyi ve bundan da haz alırlar. Ben bu ara, filmlerin finallerine takılıyorum. Senarist doyamıyor yazmalara, yönetmen doyamıyor çekimlere, bir türlü bitiremiyor filmi, bu filmde de, tamam işte bitti dediğimiz yerde, kıyamıyor seyirciyi daha fazla üzmeye; kötü son, oluyor sana mutlu son! Oysa sever bizim seyirci, dertleri zevk edinmeyi, ah ah diye dövünüp kendini jiletlemeyi! Ama 200 dakika romantik komedi mi olur? 

Filmin en dokunaklı ve başarılı sahneleri 60’lı yılların anlatıldığı sahnelerdi. Hele Kıbrıs olayları ve Türklerin öldürülmeleri sonunda bir grup Rumun 24 saat içinde bütün mallarını Türkiye’de bırakarak, alyanslarını bile çıkarıp yanlarına değerli hiç bir şey almalarına izin verilmeden otobüslere bindirilip Sirkeci’den Yunanistan’a otobüslerle yollanma sahneleri çok gerçekçi ve acıklıydı. Doğrusu mübadele sonrası böyle bir zorunlu göç  yaptırıldığını bilmiyordum bile! Ne büyük haksızlıklar, ne büyük acılar çekmiş insanlar, “Burası bizim memleketimiz, biz kimseye bir şey yapmadık ki” diye ağlaya ağlaya gittiler. Daha sonra Atina’da Türk mahallesinde rastladım onlara, orada da Türkiyeden gelmiş oldukları için itilip kakılıyorlardı! Maalesef. Ya aşk? Ya travma? Ya güvenememek, sevememek? İşte onlar hep bu geçmişin izleri, kalıntıları. 

KLİŞE BİR ÖYKÜDEN AŞK...

Bu ayrılıklar, bu terk edilmeler, bu yaşanmışlıklar öyle yaralar bırakıyor ki insanda sevmeyi, birlikte yaşamayı da bilemiyorlar. Evet, klişe bir öyküden bir aşk filmi ama filmin sonunda gerçek bir aşk hikâyesinden uyarlanma olduğu netleşsin diye gösterilen sararmış fotolar, bunlar da olabiliyor diye su serpiyor yüreğime, kendimi o kadar da saf hissetmiyorum!  

Bu hafta vizyonda.