Bir Zamanlar Kıbrıs, canım Kıbrıs

Bir Zamanlar Kıbrıs büyük emekle harcanmış sıkı bir dizi. Çoğu sahneyi hemen herkes gibi ağlayarak ve içim katılarak izliyorum, “canım Kıbrıs” diyerek.

Elif Aktuğ

Tarihi gerçeklerin, dizide gerçek tarihi ne kadar yansıttığıyla alakalı onca tartışma yapıladursun, Bir Zamanlar Kıbrıs büyük emekle harcanmış sıkı bir dizi. Çoğu sahneyi hemen herkes gibi ağlayarak ve içim katılarak izliyorum, “canım Kıbrıs” diyerek. 1963 yılında tarihe “kanlı noel katliamı” olarak geçen dehşetle başladı dizi. Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar olanları mı izleyeceğiz, hep birlikte göreceğiz. “21. yüzyılda Allah’ın Helenlerin dünyasına verdiği en büyük talihsizlik” diye anılan Rauf Denktaş’ı izlemek kadar, Ecevit’i de izleyecek olmak da heyecan veriyor doğrusu. Ancak dizide Ecevit döneminin olmayacağını da okudum bir yerlerde, Ecevitsiz Kıbrıs nasıl olacak, onu da göreceğiz. Yakın dönem tarihini anlatan filmleri dizileri çok önemsiyorum zira her şeyi unutmak gibi bir özelliğimiz var; eh okuma oranının yerlerde süründüğü gerçeğini de hatırlayacak olursak, tarihimizi dizilerden öğrenmek, en azından bilmeyene hatırlatmak, büyük önem taşıyor, değil mi? 

Tayanç Ayaydın’ı, bayılarak izlediğim dizi Sakarya Fırat’ın kahraman Türk askerini, bu defa Nikos Samson rolünde izlemek çok şaşırtıcı doğrusu. Tarihe “Küçük Kaymaklı’nın Kasabı” lakabıyla geçen Samson’u canlandıran Tayanç böylelikle dizi dünyasının gelmiş geçmiş en kötü karakterini de canlandırmış oldu. Ancak dizide kurgulandığı gibi bir Türk kadına aşık mıydı Samson onu bilemiyorum, bu kısmı şu ana kadar çok inandırıcı ve etkileyici gelmedi bana. Pelin Karahan iki bölümdür tutsak, ojelerinin bozulmaması, göz makyajının bir sahnede akıp bir sahnede düzgün olması dışında, başarıyla canlandırıyor rolünü. Ancak ikinci bölümde, siz de hatırlayacaksınız söylediğimde, Nikos’un kızının yanına gitmesine izin verdiği sahnede, bir anda çocuk oyuncunun değiştiğini görmek şaşırttı beni, ne yalan söyleyeyim. İlk bölümde izlediğimiz bonus saçlı çocuk oyuncunun yerinde, bambaşka bir kız çocuğu vardı ve Pelin sahne gereği kızına sarılınca, “Ahh canım, hapishane şokuyla ve tabii büyük üzüntüden her çocuğu kızı sanıyor” diye düşündüm bir süre. 

Ankaralı’yı canlandıran Serkan Çayoğlu fazla yakışıklı, bu da bir defo bana göre, fazla jilet gibi, fazla sinekkaydı traşlı, oyunculuğuna bir şey söylemem için beklemem lazım, henüz emin olamadım. Ya da şöyle düzelteyim, o kadar sarsıcı karakterler varken, kendini yerden yere atıp ağlayan ve ilk defa bu rolüyle sevdiğim bir Ahmet Kural varken, iyi oyuncu nedir ne değildir karar veremiyorum, dengem bozuldu. Kim beni daha çok ağlatırsa onu seviyorum galiba. Rauf Denktaş rolünde Devrim Saltoğlu son derece iyi seçim ama yine bir kötü adamı Makarios’u canlandıran Emre Törün’e hayranlığımdan bahsetmem lazım. Okul hayatına konservatuarda bale bölümünde başlayan ve tiyatro okuyan Emre’nin bir önceki dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz idi, istihbarat teşkilatının başındakilerden birini oynuyordu. Eh, kara kaşlı, kara bıyıklı adamın baleyi bırakması isabet olmuş diyeceksiniz farkındayım, evet bence de iyi olmuş çünkü oyuncu olarak harika bir yer edindi Emre Törün hem sahnede hem kalbimizde. Üstelik risk alarak bambaşka ve hatta asla sevilmeyecek karakterlere can vermesi, tıpkı Tayanç’ın yaptığı, gibi ayakta alkışı hak ediyor.