Bir vicdan muhasebesi
Zeki Demirkubuz’un yeni filmi ‘Bulantı’ gösterime giriyor.
Sungu ÇapanÖğrencilerine Dostoyevski ya da Goethe’den (Genç Werther’in Acıları) alıntılar aktaran, konferanslar veren, spor salonunda ter atan, kısacası tipik bir burjuva yaşamı süren, orta yaşlarındaki şişik egolu, gözü dışarda, uçkuru düşük, kibirli üniversite hocası Ahmet’in (oyunculukta da iddialı Demirkubuz bizzat oynuyor başrolü) çelişkili, dramatik yaşantısı üstüne gelişen “Bulantı”, yönetmenin eski filmlerine yapılan bazı göndermeleri, kasvetli ev içi sahneleri, mizansenleri, camlara yansıyan çekimleri, ışık gölge oyunlarıyla ve gülümseten kimi mizahi sahnelerle çekici kılınmaya çalışılmış.
Aldattığı karısı Elif’in (Nurhayat Demirkubuz) çocuğuyla birlikte trafik kazasında öleceği bir yolculuğa çıkmamasını (sanki kazayı hissetmişçesine) isteyen ama onun ölümüne de pek aldırmaksızın, aşırı şehvet abartılı, şapur şupur öpeceği, eski öğrencilerinden olan yeni sevgilileri tavlamakta gecikmeyen, umursamaz, gamsız koca-hoca Ahmet’in, üniversitedeki, dershanedeki hali tavrına, evini silip süpüren gündelikçi hizmetçi kadınla ilişkisine, karşı cinsle bağlantılarına, Elif için mevlit okutmasını hatırlatan işsiz güçsüz kardeşi Beşir’in habersiz geliverdiği ailevi ziyaretine, geçirdiği sara nöbetimsi durumdan sonra gittiği ve beyninde hasar olmadığını, tam tersine gayet sağlıklı olduğunu söyleyen filozofumsu doktor (Ercan Kesal) faslına filan odaklandığımız film, Ahmet’in burjuva ahlakının hinoğluhin ‘inceliklerini’ barındıran dünyasını sergilemeye koyuluyor başından sonuna kadar.
Kimi otobiyografik öğeler içerdiği izlenimi de uyandıran, bağımsız öğrenci filmi estetiğiyle kotarılmış bu “Bulantı”, cılkı çıkmış şu ezeli-ebedi kadın erkek ilişkisinin muhasebesi niteliğinde bir karakter çalışması ya da orta karar bir yeniden üretim eseri.
Yaklaşık çeyrek yüzyıllık Demirkubuz sinemasında (belki de) bir duraklamanın göstergesi sayılsa ve bizce “Yeraltı”nın gerisinde kalmış olsa da “Bulantı”, sonuçta haftanın görülesi bir filmi yine de.