Bir ulusun mermerden kemikleri

Kitapta, arkeolojinin ve antik kalıntıların modern imgelemelerde ihtiyaçlara göre nasıl yorumlandığına ve bu kurgunun siyasi amaçlar doğrultusunda nasıl çarpıtıldığına odaklanılıyor.

Emre Caner

Ulus ve Harabeleri - Yunanistan’da Antikite, Arkeoloji ve Ulusal İmgelem kitabında; Yunanistan’ın kendi geçmişine dair algılamasını antik dönem, orta çağ (Bizans) ve modern diye kesintisiz bir çizgisellikte nasıl oluşturduğunu anlatıyor Yannis Hamilakis. Bunu yaparken de genel kabul gören kurgular üzerine keskin eleştiriler yöneltmekten geri durmuyor.

Özellikle Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte hâkim ideoloji olan milliyetçilik, antikiteyi kendi perspektifinden okumak konusunda ısrarcı oluyor. Helenizmin inşa döneminde antik Yunan baş tacı ediliyor.

19. yüzyılda ticaret zengini seçkinler hayalini kurdukları laik ve modern Yunanistan’ın kültürel temellerini antik Atina’nın yitip gitmiş pagan aurasında arıyorlar. 20. yüzyıldaysa iç savaş sonrasında komünistlerin hapsedildiği ada kamplarında, mahkûmların sahip oldukları “yanlış bilinç”, yine antik Yunan medeniyeti anlatısıyla kabartılan milli duygular üzerinden ıslah edilmeye çalışılıyor.

Kısacası Yunanistan’da antik kültür, her döneme uygun ve her derde deva bir araç olarak siyasallaştırılıyor. Tapınakların, anıtların, heykellerin sembolik sermayesi yeri geldiğinde işlevsel bir şekilde dolaşıma sokulabiliyor.

İKONLAR VE KÖKEN ARAYIŞI

Yazar güçlü metaforlarla okura yeni bakış açıları da sunuyor. Örneğin kitapta arkeoloğun bir şaman olarak konumlandırıldığının altı çiziliyor. Arkeolog geçmişin kaybolan zamanıyla hatta ölüler dünyasıyla şimdi arasında düşünsel bağ kuran figür sayıldığından modern dünyada saygın bir toplumsal konum ediniyor. Hamilakis benzer bir analojiyle milliyetçiliğin kendi anlamlar dünyasını belirleyerek ulusu ürettiğini, arkeolojinin de kendi arzu nesnelerini ortaya çıkartarak onlara yeni bir yaşam vaat ettiğini söylüyor.

1922’de Anadolu’da Türklere karşı savaşan bir Yunan askerinin rüyasında Meryem Ana’yı ve onu koruyan antik Yunan savaşçılarını görmesi, Yannis Hamilakis’in kitapta yanıt aradığı sorunun özünü temsil ediyor: Nasıl oldu da modern Yunanlıların bilinçaltında Meryem Ana ile antik imgeler benzer bir kutsiyetle yan yana gelebildiler?

Helenizmin tinsel bir mefhum olarak kavranmasının nedeni antikiteye neredeyse Ortodokslukla eşdeğer bir maneviyat yüklenmesindendir. Pagan döneme ait arkeolojik buluntuların ulusu birleştiren kadim harç olarak karılıp seküler ikonlar haline dönüşmesi, milliyetçiliğin takıntılı olduğu köken arayışındandır. İngiltere’nin Osmanlı elçisi Lord Elgin tarafından Atina’dan kaçırılan Parthenon mermerlerinin 200 yılı aşkın bir süredir Yunanlıların kolektif hafızasında açtığı derin yaraya da bu açıdan bakmak gerekiyor.

Son olarak Ulus ve Harabeleri’nin önsözünü benzer konularda önemli araştırmaları bulunan Edhem Eldem’in yazdığı özellikle vurgulanmalı. Kitaba göz gezdiren okurlar ister istemez yakın tarihlerinde ulus ve arkeolojik kalıntılar arasında kurulmaya çalışılan denklemler üzerine de düşüneceklerdir.

Ulus ve Harabeleri / Yannis Hamilakis / Çev.: Ayşe Boren / İletişim Yayınları / 480 s. / 2020.