Bir tek DİSK savunmasına katkısıyla onurlanıyor
DİSK davasından hapisteyken hesap yapmış. 1968-71 yılları arasında, DİSK ve bağlı sendikalarda 32 ay içinde, yaklaşık 40 bin işçi doğrudan eğitimlerine katılmış; bazıları “başöğretmen” dermiş. 12 Mart darbesinde 2 yıl, 12 Eylül’de 3 yıl hapis yatmış. Her iki darbe sonrasında da hapis yatıp işkence gören az sayıda kişiden biri. (Sansaryan Han, Gayrettepe Emniyet binası, Selimiye Kışlası ön alt, arka 3. katlar, Alemdağ, Kartal, Maltepe, Davutpaşa kışlaları, Metris Cezaevi...)
Şükran SonerGazeteciliğin 53 yılında, yolumun en çok çakıştığı, en çok iş başarmışların başını çekenler arasından, kamuoyu vitrininde en az bilinen isim olmalı Faruk Pekin. Oysa öğrenci liderliği, eylemlerinde, kuşkusuz en çok işçi sınıfı örgütlülüğüne dönük, hele de DİSK çatısı altında yaptıklarıyla, katkılarıyla, tabanda belleklere kazılmış, çok sevilmiş.. Yetmemiş sendikal alanda kapıların kapanması sonrası sil baştan kültür turizmini ülkemize yerleştiren, aldığı sayısız ödülle de marka olan isim..
Söyleşi için buluşmamızda nereden başlayacağımı bilemediğimden öncelik seçimi kendisine kalınca, benim için de sürpriz girişini paylaşmalıyım..
“Diyelim ki ölmeye yatmışım. Yanımdaki biri ‘Ey Faruk Pekin, şu dar-ı dünyada, yaklaşık üç çeyrek asırda yapabildiğin bir iş var mı’ diye sorsa, düşünmeden bir tek iş gösteririm; ‘12 Eylül 1980 darbesinden sonraki DİSK Davası sırasında DİSK Genel Başkanı’nın savunmasına olan katkım’ derim.”
Dayanamayıp kişisel tanıklıklarımdan paylaşım yapmalıyım.. Bilenler bilirler, önce DİSK’in üst yönetim kadroları ile ünlü eylemlerinin tabandan yöneticileri gözaltına alınmışlardı. Faruk Pekin ile Davutpaşa Kışlası önünde görüş düşleyip içeriye ancak getirdikleri eşyaları gönderebilen aileler arasındaydık. Çok sık “Kendisi sorguda, gönderdiklerinizi ben aldım” notları ile geri dönüşler olunca, göz göze gelir açık vermemek için gülümserdik...
İşkencenin dozuna ilişkin ilk tanıklığımız, 12 Eylül öncesi açılmış, zorunlu sivil mahkemede tarihi saptanmış davada, Bakırköy’de adliye binasının bile, tüm koridorları da jandarma kuşatması altındaki duruşmada, ayakkabılarını giyemedikleri için üstüne basan yöneticilerle yüzleştik. Sıkıyönetim mahkemesinde, akıl tutulması koşullarda sürdürülen, yılların devrildiği yargılamalar sürecinde zabıtlara geçirilebilen tutanaklardan dozlarının gerçekleriyle yüzleştik.
Başdanışman, yazılı açıklamalar, başkan konuşmaları içinde, kitlesel işçi eğitimlerinden, yayınlar, kitaplar, organ kararlarından sorumlu, suçlu Faruk Pekin sonradan tutuklandığı için işkence furyasından sıyrıldığını sanıyordum. Tek sözcük duymadığım için de benim içim kaldırmayacak ama ille de bilmek isteyenler için, kendisi ile yapılmış uzun bir röportajdan, İçeri’den (Reyhan Yıldız, Literatür, İstanbul 2009) adlı kitaptan söz edebilirim.
Faruk Pekin’den sonraki yıllarda içeride DİSK iddianamesinin tuğla gibi ciltleri ile yüzleştikleri günlerin ilk anılarını dinlemiştim. O tarihlerde TİP davası tutuklusu olarak, 12 Eylül yönetimince fedai seçilmişlerden, DİSK’in en kıdemli, duayen ceza hukukçusu Alp Selek, kendisinin yaşadığı işkence, ağır cezaevi koşulları, sonrasında mahkûmiyeti bir yana atarak, DİSK iddianamesine göz attıktan sonra yaptığı uyarıyı paylaşmıştı. Dinlenme arasında tavla oynayan sendika liderlerini kastederek “Tavlaları ellerinden al, hemen iddianame üzerinden ders çalışmaya, savunmaya başlayın. Başkan’dan başlayarak her yönetici aylarca sorgulanacak. Bir daha bir daha çarpraz sorgulamalarla, tehditlerle, açıklar, itiraflar yakalanmaya çalışılacak. Sakın ola iddianamenin kanıtsız suçlamalarına aldanmayın..”
Öncesi, sonrası uzun yargılama süreçleriyle işkenceli, kurgusuyla DİSK’in var oluşunu Marksist-Leninist illegal örgüt ilan etmiş olarak idamla yargılatan iddianamenin kof çıkması, sonuç kararın beraatla noktalanması neyi değiştirecekti ki.. Yaratılan baskı, terör ortamında Türk-İş içeriden teslim alınmış, iddianamede kurgulanmış olan suçlamalar üzerinden ülkemizde 1961 Anayasası, düşünce, örgütlenme özgürlükleri, sendikal yasalarla getirilmiş hakların bir bir gasp edilmesini sağlayan 12 Eylül’ün anayasal yasakları ile sendikal örgütlülükler başta, tüm haklara dönük yasaklarını getiren düzen kurgulanmıştı.
Söyleşimize dönerek Faruk Pekin’in yaşamının övünç noktası saydığı DİSK içindeki söz konusu çalışmalarının birkaç satırlı özeti ile nokta koymak zorundayız.. “1969 sonrasında DİSK üyesi sendikaların yayın organlarına, 1978 sonrasında DİSK ve üyesi sendikaların gazetelerine, 650 adet DİSK ajansına, 15 dolayında DİSK’in Sesi’ne, 22 adet DİSK dergisine, DİSK ve üye sendikaların çalışma raporlarına yazdığım yazılar, hazırladığım broşürler, kitapçıklar, kitaplar, DİSK yöneticileri üye sendika başkanlarının konuşmaları, basın duyuruları, bildiriler, yurtdışına gönderilen yazılar, raporlar.. DİSK davası kapsamında başta DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ünkü olmak üzere hazırladığım sorgu ve savunmalar, dilekçeler.. Herhalde sık aralıkla 4000 A4 sayfa yapar. Baştürk’ün Savunma kitabı basılı haliyle 495 sayfa..”
BOĞAZİÇİ’Nİ ÜNİVERSİTE YAPMA SAVAŞI
Faruk Pekin, DİSK sonrası işsiz kaldığı yıllarda kimseler kapısını çalmayınca kurslara gidip sınavını vererek profesyonel rehber olmayı seçiyor. Daha sonra halen yönettiği Fest Travel üzerinden Türkiye’de iki tane sendikal haklar toplantısı düzenliyor. Böylece ülkemizde sil baştan kamu çalışanlarının sendikal haklarına katkı yapan uluslararası dayanışma etkinliklerinin içinde yer alıyor. Dahası kurulma çalışmaları içinde doğrudan görev alarak sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin kitap bile yazıyor, sendikal haklarla ilişkisini seyhat acentası çalışmalarıyla sürdürüyor.
1985 yılından bu yana Türkiye’de kültür turizminin öncülüğünü yapan bir sanat-kültür tasarımcısı gibi İstanbul’da yaklaşık 200, yurtiçinde yaklaşık 180, dünyanın yaklaşık 160 ülkesine gruplar gönderen kültür turizmi çalışmalarını yürütüyor. Medyada yer alan bir dizi programlarda da altı çizildiği üzere “kültür gezilerinin duayeni, kültür turizminin öncüsü” olarak biliniyor. Pek çok turizm ödülünü saymaya gerek yok. Dünyanın yaklaşık 50 ülkesini bilgi anlamında yerel rehbere gereksinim duymadan gezdirebilme birikimini sağlayan bir birikimle yola devam ediliyor. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı Onursal Başkanı. Seminerlerinde “dinler tarihi”, “Hinduizm”, “Budizim”, “heterodoksi”, “semboller”, “Türklerin Orta Asya’dan Batı’ya Göçü”, “ateizim”.. başlıklı dersler veriyor..
Faruk Pekin aslında Robert Kolej Yüksek Okulu Kimya Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Mesleğini hiç yapamadı. 1966’da TMTF’de öğrencilik yaptığı bölümün temsilcisi olmuştu. 1967’de okulunun öğrenci cemiyetinde genel sekreter, 1968-69’da Robert Kolej Öğrenci Birliği Başkanı kimliği ile, Robert Kolej Yüksek Okulu’nun, Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşmesi kampanyası çalışmalarının başını çekmesinde etkin rol oynamıştı.
Kampanya çalışmalarının kamuoyuna yansıması amacıyla da, etkinliklerini, bilgi birikimlerini paylaşarak bir yazı dizisi hazırlamama katkıda bulunmuştu.
O dönemde Öğrenci Birliği’nin bilinçli çabaları olmasaydı, Bebek tepelerinde Boğaziçi Üniversitesi yerine rezidansların olabileceği gerçeğinin altını çizerek 1969’un kırkıncı yılında yapılan Mezunlar Derneği konuşmasından alıntı ile anımsatıyor. Öğrenci lideri kimliği ile okulunun, öğrenci örgütlenmelerinin içinde üstlendiği etkinliklerle de yetinmeyerek TMTF’den esinlenilmiş kültür şenliklerinin benzerlerini Robert Kolej çatısının içine de taşıyarak kültürün her alanına dönük doğrudan yöneticilikle, belki de günümüz kültür turizmi çalışmaları için ilk birikimini yapmış olabileceğini söylüyor.
1961-71 ANT dergisindeki siyasi yazılarıyla da toplumsal yaşamda gelecekte yoğunlaşacağı yönelimlerinin önünü açmıştı. 1971’de öğrenci hareketleri içindeki etkin yöneticilik katkılarıyla ve yazılarıyla yargılanmış olarak 2 yıl hapis yatacaktı. Genel afla ancak hapisten çıkacaktı. Harun Karadeniz, Çetin Uygur en başta, sıkı ilişkiler içinde olduğu dönemin sola bilinçli açılımda öncü roller oynamış liderleriyle işbirliği içinde, uzun soluklu, işçi sınıfına yönelen çalışmalarını, örgütlenme açılımlarını sayfalarımıza taşımanın olanağı yok. TÖS’ün “Devrimci Eğitim Şûrası”na katılımlarını, “Montaj Sanayiine ve Ortak Pazar’a hayır” yürüyüşlerini, “Kanlı Pazar” diye yanlış olarak adlandırılan, “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü” adıyla izinli yürüyüşlerine, 6. Filo’yu kâbe yapıp namaz kılan siyasal İslamcıların saldırısı ile kana bulandırılmasını anımsatıyor.
Özel okullara karşı yürüyüş, Taksim Anıtı önündeki TİP ve Atatürk heykellerine karşı saldırıları protesto nöbetleri anıları sonrasında örgütlü öğrenci gençliğinin siyasal, toplumsal yönelişlerinden örnekler veriyor. İstanbul Bölge İşçileri Birliği’ni kuruşları, Zap Suyu’na köprüsü, işçi direnişlerine dayanışma katılımları, DİSK’e bağlı sendikalarda ilk eğitim çalışmalarına katılımlarından örnekler yoğunlaşıyor.. 12 Mart sürecinin kesintileri gündeme giriyor..