Bir rüyanın düşündürdükleri..

Eleştiri kuru anlatımlarla kurgulanamaz. Türü ne olursa olsun, sanatsal yapıtlara denemenin yaratıcı anlatımını egemen kılarak yaklaşılmalıdır. Butor, Sıra Dışı Öykü adlı eleştirisinde, denemenin yorum esnekliğiyle yöneliyor Baudelaire’e, etkisi altında kaldığı Poe’ya...

Adnan Binyazar / Cumhuriyet Kitap Eki

Yurt dışında bulunmak, kendi seçtiğimiz tutsaklığımızdır. Bir de koronavirüs salgınının tuzağına düşmüşseniz, tutsaklığın ölümcülünü yaşarsınız. Ülkenizden gelip belleğinize konan ötüşken bir kuşun sesi de olsa, esenliği içinizde yaşarsınız.

Bu ses, yazı yaşamına gözünüzü açtığınız, daha sonra yıllarca yazılarınızın yayımlandığı Cumhuriyet, onun Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın, röportajlarıyla adını genç yaşlarında duyuran Gamze Akdemir’in sesi ise; üstelik sizden, edebiyatı diri tutan yazılarla okuru aydınlatan Cumhuriyet Kitap Eki’ne on beş günde bir yazı yazmanız isteniyorsa, anılma denen vefa duygusunu yüreğinizde duymaz mısınız?

Yazılarıma “Değiniler” genel başlığı altında, Michel Butor’un dünya şiirinin iki ünlü yazarı Edgar Allan Poe-Baudelaire ilişkisini eleştirel süzgeçten geçirdiği Sıra Dışı Öykü / Baudelaire’in Bir Rüyası Üzerine Deneme adlı kitap tanıtımıyla başlıyorum...

RÜYA

Baudelaire, 13 Mart 1856 Perşembe günü sabaha karşı herkesin hoşuna gidecek bir rüya görür. Öylesine etkilenir ki, “rüyayı hiç zaman kaybetmeden, bütün ayrıntısıyla kâğıda döküp arkadaşı Charles Asselineau’ya gönderir. Kaleme alma gereğini duyduğu tek rüyadır bu. Peki, nedir onu böylesine önemli kılan?”

Rüyanın genel içeriğinin, Baudelaire’in uğraşlarıyla, aşk hayatıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ama o, rüyanın, “elinde anahtarı olmayan anlaşılmaz bir dilde yazılmış” olduğuna inanır. Şairdir, hem de Fransız yazınının, üzerinden yıllar geçtikçe yaşadıkları, yazdıkları efsaneleşen şairlerindendir. Rüyası da, hayali de, gerçek gibi algıladığımız yaşamı da kendi kurgusunun ürünüdür.

Oysa bu rüyanın içeriğinde, kendisinin yok dediği uğraşlarından çok şey vardır: Sokakta tek başına yürürken bir arkadaşıyla karşılaşır, özel işi için bir yere uğrayacağını söyler. Özel işi, yeni çıkan ama müstehcen olmayan bir kitabını randevu evinin sahibesine armağan etmek, böylece evin kızlarından birine yakın olmaktır...

Kendini kafelerin, kitaplıkların, adi kumarhanelerin “hüzün verici, solgun, kötü aydınlatılmış, geniş koridorunun duvarlarını çerçeveler içinde süsleyen resimler” arasında bulur. Duyumsal arayışlarla onların gerçekleriyle yüzleşir.

BAUDELAIRE’İN RÜYALARI

Michel Butor, konuya “Rüyalar Baudelaire’in sanatında önemli bir rol oynuyor ama bu rüya, tarihini ve şairin uyandıktan sonra hemen yazıya döktüğünü bildiğimiz tek rüya. Bizi o an şairin içinde olup bitenlerin, onu etkileyen şeylerin kaynağına götürecek, bizi böylesine çok ilgilendiren sanatının bazı yönlerini aydınlatmaya, aklımızı hâlâ zorlayan kimi çelişkilerini çözmemize yardımcı olacak bir belge.” diye girip şairin dalgalı dünyasında geziniyor, onun yaratıcı dehlizlerinde dolaşıyor.

“Çağımıza özgü ahmaklık ve budalalığın gizemli bir yararı olduğunu ve kötülük niyetiyle yapılanların manevi bir mekanizma sayesinde çoğunlukla iyiye dönüştüğünü düşünüyorum. Düşüncemin işleyişindeki doğruluğa kendi kendime hayran kalıyorum,” diyen bir şairin dünyasına inmeyi yalnız Michel Butor gibi nesnel anlayışlı, irdeleyici bir eleştirmen göze alır. Bilir, gerçek şairin kendi iradesiyle şair olmaya karar veremeyeceğini, kendini şairliğe beşikten itibaren hazırlamış olduğunu.

DENEMENİN YORUM ESNEKLİĞİ

Eleştiri kuru anlatımlarla kurgulanamaz. Türü ne olursa olsun, sanatsal yapıtlara denemenin yaratıcı anlatımını egemen kılarak yaklaşılmalıdır. Butor, Sıra Dışı Öykü adlı eleştirisinde, denemenin yorum esnekliğiyle yöneliyor Baudelaire’e, etkisi altında kaldığı Poe’ya:

“Baudelaire nasıl Poe için ‘Bugün bizim aldığımız hazzın bir parçasıdır onu öldüren’ demişse biz de bugün, bilincimizin bir parçasının Baudelaire’i kör etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Düşüncelerini ve ruhunu somutlaştıran bu rüyayı (yazıya geçirerek) bir an önce güvenilir bir yere teslim etmesinin bir nedeni de onu kendi zayıflıklarına karşı da korumaktır.”

Şiirde, romanda, öyküde bile, yaşananı, gerekli görüneni yansıtma sanat sayılır. Oysa şairin, romancının, öykücünün, ancak kendinin girebildiği iç yaratı dünyasının gerçeği yakalanmadığı sürece, onun dışında kalanlar birtakım saptamalar olarak geçer anlatı tarihine. Butor, Baudelaire’de bunu görerek, ona tanımlarla yaklaşmaz, yalnızca onun şiir dünyasının ışıltılarını yansıtacak yorumlarda bulunur:

“Ne yüce yazgıdır şiirin yazgısı! İster mutlu ister acıklı olsun daima tanrısal ütopya karakteri taşır. Gerçeğe sürekli olarak karşı durur, neredeyse yok eder. Zindanda isyan, hastane penceresinde güçlü iyileşme, umudu olur; pis, akan bir çatı katını zengin ve zarif bir peri kızı gibi süsler; sadece görmekle kalmaz, iyileştirir. Her yerde haksızlığın karşıtı olur.”

Alışılmış şiirde ise, şairin kendi çağının insanlarıyla iletişimde olma, duygu ve düşünceleri soylu bir anlatımla dile getirme öne çıkarılır.

Baudelaire, sadece görmekle kalsaydı, zamanını aşıp bütün zamanlara yayılabilecek nitelikteki şu dizeleri yaratabilir miydi?

Ben hem yarayım hem bıçak!

Hem yanağım hem de tokat!

Hem işkence çarkı hem bacak

Hem mazlumum hem cellat!

 

Hortlağıyım ben kalbimin...

Biriyim o büyük terk edilmişlerin

Gülmeye mahkûm ebediyen

Ve gülümseyemeyen!

*

Gözlerin ki içinde belirtmez hiçbir şey

Tatlıdan, acıdan,

İki soğuk mücevherdir orda birleşir

Altınla demir.

Parlaklığını o soğuk gözbebeklerinin.

UYARI

Ne denli yorumda bulunsam, alıntılar yapsam, benimki sıradan bir değinidir. Şiir heveslileri, bu kitabı* geniş bir zaman ayırarak okumazsa, önemli bir kaynaktan yoksun kalacaktır.

Şiirimiz üzerine düşünenler, edebiyat fakültelerinde öğrenim görenler ise, zorunlu tezlerle yetinmemeli, Nâzım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cemal Süreya gibi belli başlı şairler üzerine oylumlu çalışmalara yönelmeli.

* Sıra Dışı Öykü - Baudelaire'in Bir Rüyası Üzerine Deneme / Michel Butor / Çeviren: Elif Koşkan / Yapı Kredi Yayınları / 231 s. / 2008.