Bir ressam küllerinden doğuyor

Léopold Lévy için Güney Fransa’da bir anma sergisi...

Necmi Sönmez

Günümüzde tanınmayan, ismi unutulmuş, adı sanı duyulmayan bir ressam Léopold Lévy (1882-1966). Hem memleketi Fransa’da, hem de 1936-48 arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Modern Türk resmini derinden etkileyen sanatçı kuşağını yetiştirdiği ülkemizde.

İnsan şaşırmadan edemiyor. Braque, Derain, Pascin, Vlaminck gibi önemli sanatçıların arkadaşı olan Lévy, II. Dünya Savaşı’nın çalkantılı yıllarını Türkiye’de geçiren bir dünya sanatçısıydı. Ama talihsizlikler, şansızlıklar yakasını bir türlü bırakmadı. Fransa’da, tam elli üç yıl sonra, küçük deniz kenti La Ciotat’daki Chapelle des Pénitents Bleus salonlarında açılan kapsamlı bir anma sergisi, kataloğuyla birlikte sanatçı üzerindeki esrar perdesini aralıyor.

İlginç olan Lévy üzerindeki esrar perdesinin ülkemiz sanat ortamıyla bire bir ilişkisidir. Lévy resimlerini ve Paris’teki atölyesini son öğrencilerinden olan Tiraje Dikmen’e bırakmıştı. 1949’dan 1966’ya kadar adeta sanatçının sağ kolu olan Tiraje, hocasının vasiyetini harfiyen yerine getirmeye büyük bir özen gösterdi. Ancak bir yanda sahte resimlerle, öte yanda hem Parisli hem de İstanbullu tablo simsarlarının bitmek tükenmek bilmeyen ayak oyunlarıyla mücadele etmek zorunda kalan Tiraje, bilinçli olarak sanat piyasasının karşısında durdu. Ancak 2014’te vefatının ardından gerçek bir yılan hikâyesine dönen Tiraje’nin vasiyeti, bir anlamda Lévy için de talihsizlik olmuştu.

La Ciotat sergisi, ismi ADOLL olan özel Lévy derneği tarafından düzenlendi. Sanatçının koleksiyonlardan derlenen yağlıboya ve gravürlerini içeren bu sergi, klasik, modern ve son dönem çalışmalarını kapsıyor. Lévy’ye haklı bir ün getiren peyzaj resimlerinin yanı sıra portrelerinin de gösterildiği sergi, sanatçının klasik formları soyutlayarak varmış olduğu yetkin anlatım dilini gündeme getiriyor. “la bruit de la nature” alt başlığıyla hazırlanan sergide, yaşamı boyunca güney Fransa’nın doğasına, iklimine kalpten bağlı olan sanatçının gözlemlerini yansıtan çalışmalar ağırlıkta.

On üç yıl boyunca İstanbul’da çalışan Lévy’yi modern Türk sanatı için önemli kılan başarılı eğitimciliğidir. Kuru bir modernizm adına kübizm batağına saplanmış olan 1930 kuşağının ardından 1945’ten sonra sahneye çıkan genç sanatçılara, özgüven, karakter ve deneysellik kazandıran Lévy olmuştur. Bu sanatçıların isimlerini arka arkaya sıraladığımızda onun önemi daha da belirgin olarak ortaya çıkıyor: Haşmet Akal, Naile Akıncı, Agop Arad, Avni Arbaş, Turgut Atalay, Ferruh Başağa, Nejad Devrim, Emel Cimcoz, Tiraje Dikmen, Neşet Günal, Nuri İyem, Fethi Karakaş, Hulusi Mercan, Remzi Raşa, Selim Turan, Adnan Varınca, Mümtaz Yener, Mehmet Yücetürk.

Acaba ülkemizde de bir Léopold Lévy sergisi açılması için elli üç yıl mı beklememiz gerekecek?