Bir nesne olarak insan
Orçun Türkay "Dans Ediyor Bir Hane" adını verdiği, birbirine bağlı yirmi üç kısa metinle kurduğu anlatıda, mekân, eşya ve cansızmış gibi duran insan betimlemeleriyle yaşanmışlıkların izlerini sürüyor.
Eray AkAz yazıyor Orçun Türkay ama yazdıkları bir şekilde kendisine oturacak koltuk buluyor. Türkay'ın kurmaca kitaplarını seyrek aralıklarla yayımlamasında, bir yandan çeviriyle uğraşmasının da payı vardır belki, bilinmez ama onun kaleminden daha fazla kitap okumamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Orçun Türkay, denemekten korkmayan bir yazar. Hemen her kitabında yeni anlatım biçimlerinin peşine düşmesi, kurguyu kendine has bir dünya haline getirmeye çalışması, farklı üslup zorlamalarına girişmesi bundan.
Peri Masalları'nda göndermelele yüklü bir metin ağı oluştururken; Zavallı'da dile doyuran ve bir dolmuş yolculuğunda bize kendisini gösteren kahramanıyla; Belkıs, Cevat ve Ne İdüğü Belirsizler'de ise resimden kaçanı yazıya yazıdan kaçanı resme dökerken hep bu arayışını yansıttı okura. Ancak bu arayış kendi çizgisini yaratmasına da engel olmadı diğer yandan. Arayış, Türkay'ın kaleminin alamet-i farikasına dönüştü diyebiliriz.
Tam da bu nedenle edebiyatımızın farklı bir rengi olarak kendini gösteriyor Orçun Türkay.
Tam da bu nedenle yazdıkları kendine oturacak yeri, yine kendiliğinden açıyor.
Bizim de işte bu nedenlerle Orçun Türkay'dan daha fazla kitap okumamız gerekiyor. Hem yeni bir sese kulak vermek hem de bu yeniliğin yerleşeceği mıntıkayı yakından izleyebilmek için.
'YENİ ROMAN'
Orçun Türkay, ilk baskısı 2004'te yapılan Peri Masalları'ndan beri, her ne kadar farklı üslup ve arayışları olan kitaplar yayımlasa da aslında bellirli bir yazınsal çizgiyi takip ediyor. Evet; denemekten, aramaktan, farklı renklere çerçeve olmaktan da çekinmiyor aynı zamanda ama çevirilerinden de anlaşılacağı gibi Fransız Yeni Roman akımı ilgisini çekiyor daha çok ve kendi yazını da bu yönde ivme kat ediyor.
Peri Masalları'nın Yeni Roman yazarlarına selam çakan tarafları; Zavallı'nın üsluptaki benzerliği; Belkıs, Cevat ve Ne İdüğü Belirsizler'in önceki kitapların çizgisinden şaşmayıp bir de üstüne resim çizgi gibi zorlu bir bariyer çekmesi, arayışı...
Aynı duruma işaret.
Geçenlerde yayımlanan kitabı Dans Ediyor Bir Hane'de ise Orçun Türkay'ın bu yönelişi kendini iyiden iyiye öne çıkarıyor ve Yeni Roman, kendini var eden en önemli yönleriyle metnin omurgasını meydana getiren unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Orçun Türkay'ın Dans Ediyor Bir Hane'de ne yaptığına geleceğiz ancak bunun için önce Yeni Roman'ın en önemli kuramcılarından Alain Robbe-Grillet'ye bir kulak vermek gerek.
"Doğadaki nesneler ile insan zihni arasında bir ilişki kurulmaması gerektiğini" vurgular Robbe-Grillet Yeni Roman'ın ne olduğundan bahsederken. "Nesneler ile insan zihni arasındaki ilişki ortadan kalktığında doğadaki nesnelerin ne iseler o olarak konumlanacağını" dile getirir. "Bu görüşü, romanda ya da bir kurmacada uygulayabilmek için de benzetme ve anıştırmalar kullanılmaması gerektiğini" söyler çünkü ona göre benzetme ve anıştırmalar, "insanı doğayla zihni arasında bir takım özdeşlikler kurmaya götürür. Anıştırma ve benzetmelerin yerine ise nesnelerin yüzeyini sınırlayan ve belirten sıfatlar kullanılması" gerektiğini öne sürer.
İNSAN-NESNE İLİŞKİSİ
Alain Robbe-Grillet'nin bu söylediklerinden yola çıkarak Dans Ediyor Bir Hane'ye uzandığımızda; bir eşya, yani nesne evreninin ortasında buluruz kendimizi. İnsan ve olay örgüsü dışarıda tutularak var edilmiş bir evren burada karşımıza çıkan ve bu bağlamda çok da alışık olduğumuz bir durum olmadığının altını çizmek gerek. Fakat gariptir salt eşyanın hikâyesi de değil Türkay'ın kaleminden dökülenler. Aynı zamanda insan ve olay örgüsü dışarıda olmasına rağmen insandan uzak bir kitap da değil Dans Ediyor Bir Hane. Birbirine bir şekilde teğellenmiş yirmi üç kısa metinde yazar, insanla iç içe duran eşyayı merkezine alarak, geçmişi ve geçmişten bugüne gelen değişimi de işin içine katıp derinlikli bir duyu alanı oluşturma arayışına girişiyor.
Bunu da detaylı betimeleri ve sinemasallığa yaklaşan bir yazar gözünü birleştirerek yapıyor Orçun Türkay. Böylelikle ortaya öyle bir anlatım dili çıkıyor ki zaman zaman betimlemeler kısa metinlerin tamamını kaplıyor. Buna bakarak bir üslup denemesi diyebiliriz Dans Ediyor Bir Hane için. Betimlemelerle örülmüş bir metin ağı. Dilden ise asla ödün verilmiyor. Orçun Türkay'ın diğer üç kitabından ve çevirilerinden alıştığımız duru Türkçe, Dans Ediyor Bir Hane'nin en güçlü taraflarından biri olarak öne çıkıyor.
Ancak betimlemelerle ilgili dikkat çeken bir durum var.
Mekân ve eşya tasfirlerinin tüm canlılığı ve detaylarıyla verilmesine karşın insan tasfirleri yapılırken cansız nesnelere yaklaşılır gibi yaklaşılmış. Yani bir anlamda insan ve nesne arasındaki yazın önceliğinin yeri değişmiş.
Buna bakarak Dans Ediyor Bir Hane'de, klasik herhangi bir metinde karşımıza çıkabilecek insan-nesne ilişkisi farklı bir boyut kazandığını söylemek mümkün. Burada nesne öne alınıyor ve bu nesnelerin dünyasında insanın kendisi, yaşanmışlığı taşıyan bir başka nesne haline dönüşüyor. Yani insan ve nesne ilişkisine tersten bir bakış Dans Ediyor Bir Hane'de Orçun Türkay'ın yaptığı ve her ne kadar ilk bakışta yabancılansa da yaratılan yazın evreninin içinde dolaşıldıkça derinliği, anlamları daha bir öne çıkıyor. Kendini açıyor.
FARKLI OKUMALARA AÇIK
Bu, az önce de bahsettiğim gibi klasik bir algıyı ters yüz etmek aslında. Bugüne kadar insanların dünyasındaki nesneler önemli oldu bizim için. Bundan sonra da -hemen yarın bir başka dünyada yaşamaya başlamayacaksak- böyle devam edecek.
Kabul.
Fakat burada bahsedilen bir kurmaca evren. Yani, insan zihninin kendince yarattığı bir dünya. Yazar; anlatmak, dile getirmek istediklerini yarattığı evreninde kendi meşrebince yazıya döker. Dans Ediyor Bir Hane'de de durum bundan farksız. Bir yazar, kurmacasında insan ve nesne ilişkisini tersine çevirmeyi düşlüyor ve bunu yazıya dökyor.
Bu yaptığı ise anlamını bir başka eşikte buluyor.
Nesnelerin bize giderek daha fazla sahip olmaya başladığını, tahakkümü altına aldığını düşünürsek Orçun Türkay'ın Dans Ediyor Bir Hane'de yapmaya çalıştığı, gerçek anlamlarını bize biraz daha açacaktır. Nesnelerin hakimi olduğu bir dünya içinde "bir nesne olarak insan" pek çok farklı okumaya açık bir alan olarak da öne çıkıyor aynı zamanda.
Orçun Türkay'ın bu kitabı için yapılacak eleştirileri ise şimdiden duyar gibiyim. İnsanın olmadığı yerde hikâyenin de olmayacağı, insansız metnin bizi nereye kadar götüreceği, şeylerin evreninin bize ne katacağı vb...
Buna da "insansız" metinler yazmakla suçlanan Alain Robbe-Grillet cevap versin.
"Kitaplarımızda, sözcüğün geleneksel anlamıyla 'kişiler' yoktur. Bundan ötürü 'insan' diye de bir şey bulunamadığı yolunda acele bir yargıya varıldı. Bu yargı eserlerimizin iyi okunmamasından ileri geliyor. Çünkü onların her sayfasında, her satırında insan vardır."
Dans Ediyor Bir Hane / Orçun Türkay / Yapı Kredi Yayınları / 64 s.
erayak@cumhuriyet.com.tr