Bir marka olarak Cem Yılmaz...
18. Marka Konferansı’na katılan Cem Yılmaz “İşinizi aşkla yapmanız yetmez, bu aşk karşılıklı olmalı” diyor.
Emrah KolukısaBomonti Hilton’un eksi dördüncü katında bulunan devasa salonun bir ucundan sahneye doğru yürümeye başlayan (çünkü burada işler böyle yürüyor, herkes sahneye bu yolu kat ederek çıkıyor) Cem Yılmaz herkesin aklıne gelip de söylemeye çekindiğini söylüyor, o her zamanki hınzırlığıyla: “Evden yürüseydim bari...”
‘Benim işimi seven adamı...’
Salon bir hayli kalabalık. Cem Yılmaz’ın adı yetmiş. Akıllı telefonlar çıkmış, canlı yayınlar başlamış, herkes pür dikkat cem Yılmaz ne diyecek merakında. Aslında burada, yani Marka 2017’de bulunmasının çok pratik bir nedeni var ünlü komedyenin: Yeni filmi “Arif v 216”nın sponsoru ve “aşk ile yap” sloganının sahibi Arçelik markasının yüzü Cem Yılmaz ve buraya da o sebeple gelmiş. Sahnede kendisine eşlik eden Mirgün Cabas’la birlikte “Sinema Aşkı ve Bir Ortak Değer Olarak Yeşilçam” başlıklı bir sohbete koyulan Cem Yılmaz sponsor markanın “aşk ile yap” sloganına atfen şöyle konuşuyor: “İşiniz aşkla yapmanız yetmez, o aşkın karşılıklı olması gerekir. Yani işin de sizi sevmesi lazım. Çünkü tutku aslında başarının anahtarı değil. Yani benim şu anda hırslanıp bir Fazıl Say’dan daha iyi piyano çalmaya heves etmem... mantıklı, başarabilirim belki ama...” Tam burada konuşmanın en büyük kahkasını alan ünlü komedyen bir an durup salona bakıyor ve devam ediyor: “Burası değil ki komik bölümü... Komik bölümü Fazıl’ın bu üzülmesi. Yani bir tutkum olabilir ama gerçekten böyle bir yeteneğim, böyle bir alanım yoktur. Yani öyle insanlar var ki, o işe daha uygunlar, iş de onları seviyor. Bir piyanist arkadaşım var, parmaklarını açtığı zaman, bastığı anda Love Story çıkıyor. Yoksa aşk yetmiyor yani...” Aşk ve sevgi meselesini ilginç bir noktaya da çekiyor Yılmaz ve şunları söylüyor: “Ben çok şanlıyım, benim tasarladığım ürün ya da hizmet, buluştuğu kitleyle şöyle bir ilişki yaşıyor, benim işimi seven adamı ben seviyorum. Herkes o kadar şanslı değil. Ürününüzü, hizmetinizi verdiğiniz, satın alan kişileri sevmeye de bilirsiniz. ‘Ben öyle filmler yapıyorum ki, filmimi seyredenleri yolda görsem selam vermem’ duygusu çok kötü bir şey.”
Şurası bir gerçek, Cem Yılmaz bir marka. Hatta anadili İngilizce olmuş olsa, ya da kariyerini yurt dışında İngilizce inşa etmiş olsa rahatlıkla bir dünya markası olabilir. Bu marka mevzusuna kendi esprili üslubuyla giren Yılmaz “Tanıtımla ilgili problem yaşıyorum, ben bir marka olarak. Şöyle ki, yani spsyal medyada küçücük bir şey bile paylaştığınız zaman çok şey paylaştığınız hissi uyanıyor. Anında herkes ondan bahsediyor, bu bir lanet aslında. Ben mesela 25 saniyelik küçücük bir şey koyuyorum, adam diyor ki ‘Bence film olmamış’... Ya da diyor ki ‘Ben gülmedim’... Onla mücadele etmek istemiyorum doğrusu, ben film izleme zevkine hitap etmek istiyorum, geçtiğimiz 20 yıl boyunca da ona çalıştım.”
‘Gözümüze sokuyorsun...’
Sohbette lâf lâf açıyor ve sıra filme sponsor olan markanın afişte yer alması yüzünden Cem Yılmaz’a yöneltilen eleştirilere de geliyor. “Bana bayat mısırın da hesabını soran izleyici var” diyen Yılmaz ekliyor: “Mesela diyor ki bana ‘Ben filme gittim yarım saat reklam oynadı’. Benimle alakası yok ki bu konunun. Filmin içindeki sposor ise şu anlama geliyor: Filmin yapımına katkıda bulunan, bu arkadaşları bir araya getiren ekonomiye destek veren bir kuruluş olma anlamında. Yani filmimze sponsor olan Arçelik aslında bizimle beraber filmin yapımına ortak olmuş. O yüzden, yani omarkanın yapımcı olarak hakkını vermek için oraya yazıyorsun. Komik tarafı şey..., ‘Çok gözümüze sokuyorsun’ dedi birisi. dedim ki ona, biz görsel bir iş yapıyoruz, göz burada asıl hedef. Daha tehlikeli şeyler de olabilirdi yani.”