Bir kadın bir erkeğe ‘sen çok iyisin’ derse içimden ‘eyvah’ derim

Prof. Dr. Erdal Atabek ile ikinci buluşmamızda bu ara sohbetlerin baş cümlesinin şu olduğuna kanaat getirdik: İnsanlar çok kötüleşti. Peki kötü ne, iyi ne? Kötüler neden sevilir, sonunda kim kazanır? Bunu da konuşalım dedik...

İpek Özbey

- Önce kötülüğü tanımlayalım mı?

Elbette, kötülüğü tanımlayalım. Stanley Kubrick’in bir filmini izliyordum: Full Metal Jacket. Vietnam savaşında geçen bir film. Bir Amerikan savaş timini görüyoruz. Yetkin çavuşları, genç Amerikalı askerler. Bir yere ilerlerken karşı binadan üzerlerine açılan keskin nişancı ateşiyle karşılaşıyorlar. İki asker yaralanıyor, çavuş aldığı bir isabetle ölüyor. Askerler büyük bir öfkeyle binaya giriyorlar. Vietnamlı keskin nişancıyı vuruyorlar. Keskin nişancı genç bir Vietnamlı kadın. Yere düşmüş, gözlerinde korku, bir şeyler mırıldanıyor. Bu dili bilen arkadaşlarına soruyorlar, dua ettiğini söylüyor. Genç kadını öldürüp binadan çıkıyorlar. Bu sahneyi hiç unutmadım: Kim iyi idi, kim kötü?

Film izleyicileri Amerikan askerlerinin ‘iyiler’ olduğuna ikna etmeye çalışırken bir yandan da ‘ kötü’ Vietnamlı keskin nişancı için düşündürüyordu. Amerika’dan gelip oraları almaya çalışan Amerikalılar mı ‘iyi’? Yurdunu savunan Vietnamlı keskin nişancı genç kadın mı ‘iyi’?

Burada, ‘kötü’ olanın savaş olduğunu anlıyorsunuz. Elbette işgalcilere karşı yurdunu savunanlar ‘iyi’ sayılmalı. İyinin ve kötünün duruma göre, tarafa göre, koşullara göre değişebileceğini görüyorsunuz.

- Mutlak kötülük yok mu?

Hiç olmaz mı, elbette mutlak kötülük var. Bunlar insanlık suçlarıdır. İnsanın can güvenliğine karşı işlenen suç mutlak kötülüktür. İnsan öldürme, savaşlar, paralı askerler, kiralık katiller mutlak kötülerdir. Tek haklı savaş, vatanınıza, ailenize, size  yapılan kötülüğe  karşı açtığınız savaştır. Düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırmak mutlak kötülüktür.

İşkence, eziyet, insan hakları ihlalleri mutlak kötülüklerdir. İnsanlık bin yıllardır bu kötülüklerden zarar görüyor. Elbette bunlarla mücadele ediyoruz ve edeceğiz.

- Platon insanın kötülük yapmaya meyli olduğunu söylüyor.

Zen- Budizm eğitiminde usta öğrencisine diyor ki; ‘Sen de herkes gibi içinde bir iyilik yuvası, bir kötülük yuvası ile doğdun. Sende bu ikisi de var olacak’. Öğrenci soruyor; ‘Peki ustam, ben hangisi olacağım?’

Ustanın yanıtı şöyle; ‘Sen hangisini beslersen o büyüyecek’. Her insanda bu ikisi de var. İyilikteki kötülük yuvası, onları kötülüğe karşı uyanık tutar. Kötülükteki iyilik yuvası da onun vicdanını sızlatır. Aslında her şey kendi zıddıyla var olur. Aydınlık- karanlık, beyaz- siyah, Tanrı- şeytan gibi.

- Kötülük kimlere daha çekici gelir?

Bu konu da ilgi çekicidir. Bakın, insanlar bir hırsızlık filmi izledikleri zaman hırsıza daha çok ilgi duyarlar. Filmi izleyenlerin hırsızlık yapma isteklerinden değil, macera yaşama güdüsünden kaynaklanır. 

Kendi yaşamak isteyip yapamadıklarını görürler. Alıştıkları sıkıcı yaşamdan kurtuluş yolu olan serüvenler onlar için bir özlemdir. Toplumun ‘iyi’ dediği, onayladığı pek çok şey, insanların yaşadıklarında sorguladıkları şeyler olur. Onun için de ‘sıra dışı olanlar’, ‘toplumsal kurallara meydan okuyanlar’, ‘yenilikçiler’ başlangıçta yadırgansalar da sonra ilgi çekici bulunur. Toplumların moda akımları böyle oluşur.

Bilim dünyası hep yeni buluşların peşinde koşar. Bilim tarihinde, ‘mikropların etkisini’ bulan Pastör, suçlamalarla karşılaşmıştır. Aşılar, başlangıçta ‘Tanrı’nın emrine karşı gelmek’ olarak kötülenmiştir. 

Teknolojik yeniliklere de pek çok kez karşı çıkılmıştır. İlk makineler ortaya çıktığında el işçileri makineleri kırmışlardır. Sonra da iş robotlara kadar gelişmiştir. Bugün yapay zekayı konuşuyoruz. Sanat dünyası da alışılmışın dışında gelişmiş, her dalda, resim, müzik, tiyatro yenilikler başlangıçta tepkiyle karşılanmıştır. Ama değişim durmaz, biliyorsunuz.

- Peki kadın- erkek ilişkilerinde ‘ kötü’ nedir, ‘ iyi’ nedir?

Her zaman dikkatimi çeken bir şey vardır: Bir kadın bir erkeğe ‘sen çok iyisin’ derse, içimden ‘eyvah’ derim. Bu kadın o erkekten uzaklaşıyor. Öyle de olur. ‘Sen çok iyisin’ demek, belki de ‘ah, benim uzaklaştığımı fark etmiyorsun’ demenin bir yolu. Aksine, bir kadın bir erkeğe ‘ah, sen çok kötüsün’ derse, anlamak gerekir ki, kadın o erkeğe tutkundur. 

Görünüşte ‘her şeyin yolunda gittiği, kuralların uygulandığı, çevrenin onayladığı’ bir çok kadın-erkek ilişkisi, bir çok evlilik, aslında her şeyin birbirinin aynı olduğu sıkıcı, bıkkınlık yaratıcı bir tekrarlar zinciri olmuştur. İlişkide, evlilikte, aşkta yaratıcılık, birbirinin keşfi, yenilikler, sürprizler bu ilişkileri canlı tutan, yaşamı hoş bir serüvene çeviren güzelliklerdir. Çocukların ‘Macera Adası’ kitabını sevmeleri boşuna değildir. Hepimiz hayatımızı bir serüven tadında  yaşamayı isteriz.

Neden bütün armağanlar belirli günlerde verilir, alınır. Doğum günleri, evlilik yıl dönümleri vb. Neden bir gün içimizden gelip de sevdiğimiz insana bir gül, bir kitap, bir defter armağan etmeyiz? Neden sevdiğimiz insana bir tiyatro bileti armağan etmeyiz? Geçmiş yılların bir gösteri afişi ne güzel bir armağandır. Alışkanlıklar heyecanları öldürür. Ama insan heyecan arar, serüven ister.

- Mesela ‘Madam Bovary’...

Aynen... Tam da anlattığım nedenle ‘Madam Bovary’, istasyon şefi kocasının rutin hayatından bıkıp bir başkasının kollarında serüven arar.

‘Kötü kim?’, ‘kötülük ne?’ diye başladık değil mi?

- Machiavelli, Prens adlı eserinde kötü insanların iyi insanlara göre bazı avantajları olduğunu vurgular. Bunlardan biri de kurnazlık. Ahlak ilkelerine bağlı kalmazlar örneğin, cesurdurlar… Bunlar ne kadar etkili kötülerin sevilmesinde?

Neden Spartaküs’ü severiz? Kölelerin başına geçip de onları isyana sürükleyen bu kahraman köleyi neden severiz? Çünkü haksızlıklara, insanların köleliğine, onların ezilmesine karşı çıkmıştır. Sömürü düzenine karşı çıkan isyancıları severiz. İşgalcilere karşı başkaldıranları severiz.

Atatürk’ü neden severiz? Çünkü ‘O’, Osmanlı sarayının teslimiyetçi tavrına karşı çıkmıştır, isyan etmiştir ve halkını işgalcilere karşı savaşmaya çağırmıştır. Padişaha göre Mustafa Kemal, ‘katli vacip’, yani öldürülmesi gereken bir isyancı idi. Biz, haksızlıklara karşı çıkanları severiz, onları destekleriz. Bizler de onlardanız, haksızlıklara karşı çıkanlar, zalimin karşısına dikilenler, insan onurunu savunanlar.

- Sonunda ‘ iyiler mi kazanır’?

Kötülerin kazandığı da olur. Kötüler, yağmacılar, talancılar, soyguncular, zalimler zaman zaman kazanır. Ama, ‘sonunda iyiler kazanır’, evet. Çok acılar yaşanır, çok çileler çekilir ama ‘sonunda iyiler kazanır’. Bakın, Spartaküs öldürülmüştür ama kölelik kalkmıştır. Bugün, hurafeye karşı bilim kazanmaktadır. Her şeye karşı insanlık kazanmaktadır. Yaşam çabamız da bu amaca yöneliktir, öyle de olmalıdır...