Bir Hezimetin Arkasından
cumhuriyet.com.trBir olimpiyat oyunlarından daha yine hüsranla dönüyoruz. Hatta karşılaştığımız durumu hüsran sözcüğü yerine hezimet ile ifade etmek daha doğru olur.
Bu defa olimpiyatlara rekor sayıda, 114 kişilik bir sporcu kafilesi ile katılıyorduk. Oysa daha önceki olimpiyatlara katılan sporcularımızın sayısı 50-60’ı çevresinde idi. Büyük hayallerle yola çıkılmıştı. Sporcularımızın başında giden Spor Bakanımız kazanılacak başarı için öyküler düzüyordu. Hezimet sonrasında bakalım büyüklerimiz hangi mazeretleri sıralayacak, sporda geleceğimizin ne kadar parlak olduğu masalını anlatmaya devam edecek.
Bir önceki Pekin Olimpiyatları’nda sporcularımızın aldığı madalya sayısını yetersiz bulan Başbakanımız sonuçlardan “baş sorumlu” olarak kendisini gösteriyor, “konunun temelden ele alınacağı” sözünü veriyordu. Londra Olimpiyatları sonrasında kendisinin ne söyleyeceğini bilmiyorum ama “sorumluluk” konusundaki teşhisine katılmamak mümkün değil. Geride kalan on yıllık AKP hükümetleri döneminde sporun çeşitli dallarında örgütlenmeler ve tayinler hep bu iktidar tarafından yapılmadı mı? Söz konusu dönemde katıldığımız bu üçüncü olimpiyat oyunları. 2004’te sporcularımız Atina’da 10, 2008 yılında Pekin’de 8 madalya almıştı. Şimdi o günlerdeki sınırlı başarıyı bile arar duruma düştük.
Sporun hemen her dalında uluslararası arenada neden bu kadar silik ve başarısız olduğumuz sorgulanmaya değer bir konu. İlk akla gelen sorulardan birisi, bu alanda başarılı ülkelerin belirgin bir özellikleri olup olmadığı. Kabaca da olsa başarılı ülkelerin bazı ortak yanları bulunabilir mi? Bu soruya inandırıcı bir yanıt vermek mümkün değil. Örneğin, sporda gösterilen başarı ile ülkelerin refah düzeyi arasında ilişki kurmak gerçeklerle bağdaşmıyor. En varlıklısından en fakirine kadar sporda büyük başarı gösteren çok sayıda ülke var. Hatta nispeten fakir ülkeleri temsil eden bazı sporculara baktığınızda, iyi beslenip beslenemedikleri bile akla geliyor. Dünyanın en büyük on yedinci ekonomisi olduğunu savunduğumuz ülkemizin sporcularının, alınan madalya sayısına göre hazırlanan listenin sonunda olmasını refah düzeyi ile açıklamak inandırıcı olamaz.
Siyasi rejimlere bağlamak
Ülkelerin nüfus büyüklüğü de başarı için geçerli bir kıstas gibi gözükmüyor. Nüfusu 1 milyonun altında ülkeler bile madalya üzerine madalya alıyor. Öte yandan, ülkelerin iklimi ve coğrafi konumunun da başarıyla ilgisini bulmak mümkün değil. Dünyanın değişik bölgelerinden gelen atletler başarılı olabileceklerini Londra’da bir kere daha kanıtlamış bulunuyor. Başarıyı siyasi rejimlere bağlamak da yanıltıcı. Her ne kadar Çin ve Kuzey Kore’nin otoriter rejimlerinin sporcuların yetişmesi üzerinde etkili olduğu söylenebilirse de, Güney Kore ve daha birçok otoriter olmayan yönetimler altında da iyi sporcular yetişiyor. Ayrıca, çeşitli ırk, din, ya da etnik kökenin de fazla açıklayıcı gücü olmadığı açık.
Bugünlerde devlet büyüklerinin ve yetkililerin gözü 2020 olimpiyat oyunlarının İstanbul’da yapılmasının sağlanmasından öte pek bir şey görmüyor. Önüne gelen böyle bir kararı “hak ettiğimizi” söylüyor. Ben ise hangi sebeple bunu hak ettiğimizi anlayabilmiş değilim. Birkaç madalyanın ötesine geçemeyen bir ülke neye güvenerek böyle bir hakkı elde etmiş olabilir? Doğrusu otoritelerden bu yönde karar almalarını hangi yüzle isteyeğiz, bilmiyorum. Spor sadece seyretmek demek değil ki! TOKİ’ye birkaç tesis yaptırırsak bu işi beceririz sanılıyor.
Ülkenin imajına verdiği zarar
Bir de olimpiyatlarda alınan başarısızlıkların ülkenin imajına verdiği zararı gözden uzak tutmamak lazım. Dünyada milyarlarca insan olimpiyatları izliyor. Ülke tanıtımı için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi? Uzun yıllardan bu yana, ayağımıza kadar gelen bu fırsatı tepmeye devam ediyoruz.
Gelecekte aynı durumla karşılaşmaya devam etmek istenmiyorsa hiç zaman kaybetmeden Başbakan’ın 2008 de söylediği, fakat bir şey yapmadığı konuya “temelinden” el atmak lazım. Herkes gibi benim de bu konuda düşündüklerim var ama kendimi uzman olarak görmüyorum. Başarısızlığın nedenleri gerçekçi bir şekilde araştırılmalı ve sonuca gidecek tedbirler alınmalıdır. Bunun kolay olmadığı ve uzun bir süreç olduğu göz önünde bulundurulursa bir an önce başlamanın kaçınılmazlığı kabul edilmelidir. Bu arada, sonuç ne olursa olsun, varını yoğunu ortaya koyan sporcularımızı kutlamak istiyorum. Hezimetin sorumlusu onlar değil, ülkede sporu yönettiğini sananlar.