Bir hayatın hikâyesi
111 dakika boyunca Little’dan Black’e evrilen Chiron’un değişimini başarıyla yansıtan “Ay Işığı” alışılmış deyişle haftanın kaçırılmayacak filmi.
Sungu ÇapanYaklaşan yeni bir Oscar ödülleri tantanasında en iyi film ve yönetmen dahil tam 8 dalda Oscar’a aday gösterilip kimilerince de yılın en iyisi sayılan ve geçmişte zaman zaman parlak çıkışlar yapmış, siyahi veya zenci sineması da diyebileceğimiz Afrikalı-Amerikalılarca üretilen, zaman zaman Hollwood’u da etkilemiş kara derili sinemada yeni bir doruk olarak alkışlanan “Moonlight-Ay Işığı” bugün gösterime giriyor. Tarell Alvin McCraney’in özgün hikâyesine dayanarak senaryoyu yazan Barry Jenkins’in yönetmenliğini de üstlenip seyirciyi baştan sona içine çeken, duygusal, sevecen, içtenlikli ve dupduru bir anlatım tutturduğu “Ay Işığı”, çevresince farklı adlarla çağrılan, hep dışlanan, Miami-Liberty City’li, kavruk bir yoksul mahalle çocuğunun, sokaklarda büyüyüp kendi kimliğini keşfetmeye çabaladığı, zorlu yetişme hikâyesini anlatıyor.
Yönetmen Barry Jenkins’in kurduğu, Little, Chiron, Black başlıklı 3 bölüm üzerinden gelişen “Ay Işığı” siyahilerin oturduğu, yoksul bir semtteki (tuvalette birbirlerine gösterdikleri pipilerini kıyaslayan) azgın mahalle çocuklarının sürekli sataştığı kara kuru, zayıf, suskun bir oğlanın, saldırgan arkadaş kovalamacasından korkup boş bir eve sığınmasıyla açılıyor. Evin sahibi, mahallenin de torbacısı olan Kübalı, siyahi göçmen Juan (Duan ‘Sandy’ Sanderson), uyuşturucusunu da temin ettiği, evine hep erkek getiren, bağımlı ve sorumsuz bir anne olan Paula’nın (Naomie Harris) gereken ilgiyi, sevgiyi veremediği oğluna babalık, manitası Teresa da (Janelle Monae) annelik ederken, çevresinden ezik-gey muamelesi gören, Chiron adındaki, Little denen Ufaklık kahramanımızın okuldaki tek arkadaşı da gözü kara ve yumruğu sıkı Kevin’dir (Andre Holland). Annesinden bulamadığı sevgiyi hamisi Juan’la ciciannesi Teresa’nın evinde buluyor dışlanmış ve ‘Yumuşak’ küçük kahramanımız.
Ufaklık’ın ergenlik dönemine odaklanan, Chiron başlıklı 2. bölümde, okuldaki belalısı, uzun saçlı, gıcık Terrell’in (Patrick Decile) kışkırtıp yönlendirmesiyle Kevin’e dövdürtülen Chiron sonrasında sınıfa dalıp sandalyeyi Terrell’in sırtında paralıyor, ondan hiç umulmadığı şiddetli bir şekilde. Kevin en son polis tarafından götürülürken görüyor Chiron’u. Genelde dostu gelince onu evden dışarı postalayan annesinden nefret eden Ufaklık’a sahilde ot içirtir Kevin, sonrasında da yavaş yavaş gey’liğini kabullenme eğilimindeki Chiron’la öpüşür, ona dokunan tek erkektir Kevin, hayatı boyunca. Atlanta’ya giderek vücut yapıp baklava karın kaslarını geliştiren Chiron’un Black (Travente Rhodes) adını aldığı, altın diş, kolye ve takılar kullandığı, lüks araba sürdüğü ve yıllar önceki o çelimsiz, ezik halinden tamamen sıyrılmış, tıpkı babalığı gibi ‘sert, güçlü’ bir torbacıya dönüştüğü, artık huzur evine düşmüş yaşlı annesiyle de arasını düzelttiği, ‘Black’ başlıklı 3. bölümdeyse bu 2 eski, çocukluk arkadaşı, Kevin’in Chiron’u aramasıyla nice yıldan sonra yine görüşüp bir gece geçiriyorlar birlikte. Küçük bir kaferestoranda aşçı olmuş Kevin, hazırladığı şefin spesiyal yemeğini sunuyor Little-Chiron-Black’e bu dokunaklı finalde.
Siyahi çocukların ay ışığında mavi göründüğü, hep kederli-hüzünlü olduğu gibisinden şiirsellikler barındıran yalın ve gerçekçi anlatımından Oscar adaylığı getiren başarılı görüntü yönetmenliğine (James Laxton), montajına (Nat Sanders-Joi McMillon), müziklerine (Nicholas Britell) ve sıra dışı oyunculuklarına dek etkileyici bir film “Ay Işığı”, ileri sürüldüğü denli, bende unutulmayacak bir başyapıt etkisi bırakmasa da. Brad Pitt’in de yapımcıları arasında yer aldığı, yaklaşık 20 yıla yayılmış bir zaman diliminde, uyuşturucu ticaretinin çökerttiği Florida-Miami’de geçen ve zamanla-mekânla kolayca sınırlandırılamayacak türden, duygu ağırlıklı, evrensel bir büyüme hikâyesini perdeye taşıyan “Ay Işığı”, sonuçta ABD’de ırkçılığın, nefret söyleminin prim yaptığı ABD’nin tüm geri kalmış, yoksul bölgelerindeki mecburen yasadışı işlere, gangsterliğe, uyuşturucuya, eşcinselliğe ya da rap şarkıcılığına itilen kayıp siyahi gençliğe adanmış bir sevgi-özlem filmi gibi geldi bize. 111 dakika boyunca Little’dan Black’e evrilen Chiron’un değişimini başarıyla yansıtan “Ay Işığı” alışılmış deyişle haftanın kaçırılmayacak filmi.