'Bir gün çıktım ve geri dönmedim'
17 yaşında evlendi. 33 yaşında eşinden ayrıldı. Ailesi hakkında ölüm kararı çıkardı ama her şeye rağmen ayakta kalmayı başardı.
Abidin Yağmur/ CumhuriyetAma gidecek hiçbir yeri yoktu. Çünkü nereye giderse gitsin ya ‘Ne şiddeti? Kolunu, kafanı mı kırdı sanki’ diyerek ya da ‘gelinlikle çıktın kefenle gel’ diyerek yine mutsuz evliliğine gönderilecekti. Tanıdık evlere gitmedi. Sığınmaevine gitti. Eski eşi ve ailesi onu ahlaksız olmakla suçladı. Annesi, abisi ve dayısı hakkında ölüm kararı verdi. Aldırmadı. Bütün yasal haklarını kullandı, özel koruma aldı, ‘istersen kimliğini değiştirebilirsin’ teklifine ‘hayır’ dedi. Ve 33 yaşında, yepyeni bir yaşama, hayal ettiği yaşama adımını attı. Şimdilerde 36 yaşında, kendi evini kurmuş, çalışıp kendi parasını kazanan, üniversite eğitimine devam eden, kadın ve siyaset çalışmalarında yer alan bir kadın G.B. Kadına yönelik şiddeti, o şiddet sarmalından kurtulmak için neler yaptığını, neler yaşadığını konuşmak üzere İŞTAR Kadın Merkezi’nde buluştuğumuzda ilk sorum ‘öykünüzü anlatır mısınız’ oldu. “Öyküm bütün kadınlarla aynı. Aile içi şiddet” dedi. G.B ve ekledi: “Ben 16 yıllık evliliğimde hiç fiziksel şiddet görmedim. Ama her türlü şiddete maruz kaldım. Ekonomik, psikolojik, cinsel… Her türlü şiddet.”
Babasını lise yıllarında kaybetmiş G.B. Kısa süre sonra, 17 yaşında, kendi rızasıyla, severek bir adamla evlenmiş. Ama daha evliliğin ilk yıllarında baskı görmeye başlamış. ‘Lise mezunuyum. Okula devam edeyim, üniversite sınavına gireyim’ demiş, engellemiş eşi. Çalışmak istemiş, ona da izin vermemiş. Ve ne yapmak istese ‘ailene söylerim seni’ diye tehdit etmiş. Ailesi de baskıcıymış çünkü. Zaten ‘sevdim, evleniyorum’ yanılgısına da ailesinin baskıcılığı yüzünden düşmüş. “Sevgi adı altında aslında ailemden kaçıştı bu” diyor G.B ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Evlendikten sonra üzerimdeki baskı farklı bir boyutta sürdü.
Ailemde evlenen kız geri dönemez mantığı vardı. Gelinlikle çıktın, kefenle gel anlayışı. Ve ben kendimi kimseye anlatamadım. Eşim ilkokul mezunuydu. Okumamı engelliyordu, çalışmamı engelliyordu. Engeller, yasaklar koyarak kendini kanıtlamaya çalışıyordu. Çocukların okulundaki bir etkinliğe katılmama bile izin vermiyordu. Çalışmama izin vermiyordu ama paranın hesabını soruyordu. Tüm ihtiyaçlarım için ondan para istiyordum.
Her şeyde ona hesap veriyordum. Beni sürekli aşağılamaya çalışıyordu. Her ortamda aşağılamak istiyordu. Çocuklarımla ilişkimde, çevremle ilişkimde beni küçük düşürmek istiyordu. Ne zaman biriyle iletişim kursam beni rencide ederdi. Sürekli kavga ederdik. Sürekli baskı olunca bir süre sonra duygularını yitiriyorsun. Akşam o yatağa girmek bile istemezdim. Ama o ne zaman istersem ilişkiye girmek zorundasın diyordu. Ben istemiyordum. Ailesiyle de çatışmaya başlamıştık. Pantolon giyinmem bile sorun oldu. Uzun süre hem eşimden, hem ailesinden, hem kendi ailemden baskı gördüm. Ama ben evine kapanan bir kadın olmak istemiyordum.”
‘Çocuğum annesiyle gurur duyacak'
Günün birinde, eşinin ailesi G.B’ye, ‘Sen kardeşimizi aldatıyorsun’ suçlamasında bulunmuş. ‘Kanıtlayın’ demiş G.B. Kanıt sunamamışlar ama ‘sen ona soğuk davranıyorsun’ demişler. ‘Seni istemiyoruz’ demişler. Dini kurallar çerçevesinde boşanmış G.B ve eşi. Sonra G.B, yağmurlu bir günde çantasını alıp çıkmış evden. Gazetelerden görüp öğrendiği kadın sığınmavine başvurmuş.
Kabul edilmiş. O sırada annesi, abisi ve dayısı G.B’nin eşini aldattığı, bu nedenle evi terk ettiği gerekçesiyle G.B’yi öldürmeye karar vermişler. Annesi, ablası aracılığıyla, ‘G.B intihar etsin’ diye haber göndermiş birkaç kez. Karakola gitmiş G.B. Acıklı bir şans ve tesadüf eseri, onun karakola başvurmasından 2 gün önce, bir genç kadın öldürülmüş şehirde. Köprüden atılmış intihar süsü vermek için. Kadının ailesi sahip çıkmamış cenazeye.
Kadın örgütleri sahip çıkmış. Olan bitene tanık olan ama cinayeti ispat edemeyen karakol amiri, G.B aynı duruma düşmesin diye titiz davranmış. Kapsamlı bir koruma dosyası hazırlanmış G.B’ye. Ailesi karakola çağırılıp uyarılmış. Yoğun koruma altında 2 ay kadar sığınmaevinde kalmış G.B. Sonra Mersin’deki sığınmaevine gelmek istemiş. Savcılık, ‘İstersen tüm kimlik bilgilerini değiştirebilirsin’ demiş. Kabul etmemiş G.B ve korunaklı bir şekilde Mersin’e getirilmiş. Sığınmaevinde bir süre kaldıktan sonra çalışmaya başlamış. Kendine bir ev kurmuş. Üniversite sınavlarına girip kazanmış.
Şimdilerde, 13 yaşındaki çocuğunun velayetini almak için mücadele ettiğini anlatıyor. “Çocuğumun sesini hiç duymadım” diyor. “Beni ona nasıl anlattıklarını biliyorum. Ama şuna da eminim, çocuğum bir gün benimle yaşamaya başlayacak ve annesiyle gurur duyacak.”
‘Ben zaten hep yalnızdım’
Şu an kurduğu yaşamdan memnun olduğunu söylüyor G.B. Kolay olmamış elbette bu noktaya gelmek. “Şimdi yalnız yaşıyorum, kendi yaşamımı kurdum ama ben zaten hep yalnızdım. Bekârken de yalnızdım, evliyken de yalnızdım” diyor G.B. ve kendi öyküsüne benzer öyküler yaşayan kadınlara şöyle sesleniyor: “Eşimle kavga ettiğimizde ‘Ben çıkarsam bir daha gelmem’ diyordum. Beni aşağılıyordu. ‘Sen ne yapabilirsin ki’ diyordu.
Bir gün çıktım ve geri dönmedim. Evden ayrıldığımda hiç param yoktu. Sığınmaevide ihtiyaçlarım karşılandı. Mersin’e geldiğimde de şehri bilmiyordum ve korkuyordum. Ama gerçekten korkacak bir şey yokmuş. Önemli olan ilk adımı atmak. Manevi destek ve kendine güven her şeyden önemli. 16 yıllık bir evliliği, 33 yıllık bir yaşamı geride bıraktım ama pişman değilim.
Çünkü istediğim bir hayat değildi. Keşke kadınlar güçlerinin farkına varsalar. Kadın isterse her şeyi yapabilir. Ben sığınmaevindeyken psikolog ‘bir öykü yaz’ demişti. Geçmiş olsun, bugün olsun, gelecek olsun. Geçmişi ve bugünü anlatmıştım ama geleceğe dair bir şey yazamıyordum. Sonra yeniden denedim ve yazdım. Geçenlerde o yazdıklarımı buldum ve hayal ettiğim her şeyi gerçekleştirdiğimi gördüm. Sadece birkaç yanım eksik. O da tamamlanacak, inanıyorum. Kadın isterse her şeyi yapar.