Bir gün bu çağ sancısı biter mi?
Gazeteci Çınar Oskay, yeni kitabı Çağ Sancısı’nda (Doğan Kitap) uzun yıllardır yaptığı önemli söyleşileri bir araya getirdi. Yaşadığımız karanlık günlere bakan, ‘neden’ diye soran, dipten çıkmak için fenerini de yanında taşıyan kitabı, insanlık dersi gibi...
İpek Özbey
Fotoğraf: DENEG HUVAŞ
“Türkiye’nin ana akım medyasında gazetecilik yapan son kuşağın üyesiyim... Bir tür idealizmle yola çıkan, dünya hakkında kafa yoran, basını iyi yerlere taşıyabilecek binlerce kişinin Türkiye’de gazetecilik serüveni açık bir mağlubiyetle sonuçlandı...
Koca kurumlar, gazeteler, haber kanalları, hayran oldukları meslek büyükleri, arkadaşları, güvendikleri ilkeler, kurdukları hayaller gözlerinin önünde eridi gitti...”
Bu sözler Çağ Sancısı kitabının yazarı Çınar Oskay’a ait. Yol arkadaşı olarak bu sözlerin altına imzamı atacağımı baştan söylemeliyim.
Çınar ile yaklaşık iki yıl önce Demirören Medya tarafından sendikalı olduğumuz için işten atılana kadar ‘gazetecilik’ yolunu birlikte yürüdük... Bu yol bitmez, bir mola diyelim, yeniden buluşacağımız şüphesiz...
Tempo dergisi ve Hürriyet gazetesinde yaptığı söyleşileri Çağ Sancısı adıyla kitaplaştıran Çınar doğru kişilere sorduğu doğru sorularla 10-15 yıl önceden bugünün fotoğrafını çekmiş... O gün, belki ‘mümkün değil’ dediklerimiz bugün gerçek oluvermiş...
Geniş söyleşilerin temel sorusu “neden böyle oldu ve buradan nasıl çıkarız”... Oskay şöyle diyor:
“Büyük ve çözümsüz görünen problemlerin üzerindeki örtüyü kaldırmak, onları gizemsizleştirmek, bunların geçici ve alt edilebilecek şeyler olduğunu hissettiriyordu. Bunlar ahlaki, politik, entelektüel yol haritalarıydı...”
GERÇEĞİ SÖYLEMENİN TEHLİKESİ
Kitaptan bazı bölümlerin başucu cümlesi niyetine özellikle altını çizdim.
21. yüzyılın en çok konuşulan tarihçisi, Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari, “İnsanlar bir sultana tavsiyede bulunmaktan korkar, ona sadece duymak istediklerini söyler. Gerçeği söylemek tehlikeli olabilir...” diyor.
Çınar, Harari’ye “İsrail Başbakanı Netenyahu’nun davetinde etrafındakilerin onu sürekli pohpohladığını” hatırlatıyor. Kimse ciddi önerilerde bulunmuyor... Harari de bu tespiti yapıyor... Adı Netenyahu olmuş ya da Ali, Veli fark etmez... Sultanlığın fıtratına bakalım...
OTORİTERLERİN KISITLI REPERTUVARI
Dünyanın önde gelen tarihçilerinden, Oxford Üniversitesi profesörü Timothy Garton Ash ise 2017’de, “Otoriterlerin repertuvarı çok kısıtlıdır. Ulusal güvenliğe tehdit, vatana ihanet, terörizm suçlamaları gibi...” diyor...
Bugün bu söyleşinin üzerinden dört yıl geçti. Otoriterlerin repertuvarı hâlâ kısıtlı. Hâlâ başta gazeteciler, muhalifler olmak üzere itiraz eden, doğruyu söyleyen herkesi ulusal güvenliğe tehdit gören, vatana ihanetle ve terörist olmakla suçlayan otoriterler tarafından yönetiliyoruz...
İNSANLIK DERSİ
Dünyanın en sevilen cumhurbaşkanı, Uruguay’ın eski Başkanı Jose Mujica söyleşisi benim için hepsinden farklı bir yerde duruyor... Bu kitabın alt başlığı olan ‘İkonik Söyleşiler’ ifadesine en yakışan isim olduğunu düşünüyorum.
80 yaşındaki eski gerilla 2015’te Türkiye’ye geldiğinde konuştu Çınar Oskay’a... İnsanlık dersi gibi bir söyleşi olduğunu hatırlıyorum.
“Neden inatla başkanlık sarayına taşınmayı reddettiniz” sorusuna, “Düşündüğün gibi yaşarsan, yaşadığın gibi düşünürsün. Bir devlet başkanının halkının nasıl yaşadığını görmesi gerekir. Başka ıvır zıvırla çok uğraşırsanız buna vaktiniz kalmaz” diye cevap veren bir Cumhurbaşkanımız olsun isterdim...
Bugün Türkiye’de ‘lağım patladı’ diye ifade edilen skandallar silsilesi, zengin olma isteğinin tüm değerleri alt üst ettiğini gösteriyor. Mujica da söylüyor, “Zengin olmak isteyen insan, eninde sonunda ruhunu şeytana satar. Bu, çağımızın bir hastalığı” diyor.
Kimler yok ki... Tayyip Erdoğan, İlber Ortaylı, Şener Şen, Sezen Aksu, Haluk Bilginer, Erol Evgin ve daha fazlası...
HERKES ÜN VE PARADA!
Bana iyi gelen söyleşilerden biri de Adalet Ağaoğlu ile yapılan oldu... Ağaoğlu’nu Bir Düğün Gecesi, Hayır ve Ölmeye Yatmak’tan oluşan Dar Zamanlar üçlemesini okuduğumdan beri en sevdiğim yazarlar listemden eksik etmedim.
Söyleşi buruk başlıyor... Ölmeden önceki son söyleşi olmalı... “Kendimden sıkıldım, çok sıkıldım” diyor Ağaoğlu... Kendi kuşağının toplumsal sorunlarla çok ilişkili olduğunu söylüyor. Artık böyle bir hareketlilik göremediğinden yakınıyor, “Kitaplar daha çok satışı bol karı-koca ilişkileri, cinsiyet gibi konular üzerine” diyor.
Bir de televizyonun her şeyin yerini işgal etmesinden şikâyetçi. Şu sözlerini bir yere yazmak gerek: “Yazarlık bile böyle oldu. Herkes ün ve parada. İlk kitabımın ilanını gazetede gördüğümde çok utanmıştım...”
Orhan Pamuk, Ahmet Ümit, Jo Nesbo’yla devam ediyor edebiyat kuşağı, sonra ‘Medya Blues’ başlıyor... Dünyanın en güçlü beş kadınından biri Sheryl Sandberg, “Eşitliğin çıkarımıza olduğunu herkes anlamalı” diyerek bizi farkındalığa çağırıyor örneğin...
Ezcümle bu kitap hayatımızdaki büyük dönüşüm yıllarına, sancılı yıllara ait... Çınar’ın sözleriyle bitirelim: “Her şeyin sonu olduğu gibi, bu çağ sancıları da dinecek. Sancı yeni başlangıçları müjdeler, sancısız doğum olmaz... Belki de Türkiye erken girdiği otoriter popülizmden çıkmak konusunda da öncü olacak.”
Öyle olmasını umalım...