‘Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı’

Nurdan Tümbek Tekeoğlu, yönettiği “İki Yaka Yarım Aşk”ta dedesinin ve yakınlarının yaşamöyküsünden esinlenerek mübadele zamanını anlatıyor. Tekeoğlu, oyuncular ve Amberseki köyünün sakinleriyle yarım kalmış hikâyeleri konuştuk.

Öznur Oğraş Çolak

“Gel bakem çök yanıma gari. Sana anlatacaklarım var. Anlatacak çok hikâye var ama birini hatırlıyorum tam olarak. Nenem çok anlatırdı hikâye ama bir tanesini hep anlatırdı.” Gözlerinin içi parlıyor, heyecanlı, hızlı hızlı konuşuyor. Kelimelerin bazıları birbirine dolanıyor. Hafifçe arkasını dönüyor. Parmağıyla önüne oturduğumuz evi gösteriyor. “Buralarda şu gördüğün evde bir aile yaşarmış. Adını şimdi çıkaramadım kızın. Nenemin arkadaşıymış. ‘Beraber oyunlar oynardık, yemek yerdik hatta bazen beraber uyurduk, çok özledim arkadaşımı yarım kaldı kızım, benim bir yarım yarım kaldı’ derdi nenem...” Bu öykü bu kadar değil, ama yarım kalmış. Her mübadilin hikâyesi gibi yarım. Sokaklara attıkları onların deyimiyle şiltelerin (minder) üzerine bağdaş kurup içtikleri çay gibi yarım. Dinledikleri müzik, attıkları kahkaha, gözlerinden akan yaş gibi... Sevdalar yarım, dostluklar yarım, düğünler, ölümler yarım... İzmir Karaburun’a bağlı Ambarseki köyünden Neriman Teyze. 80’ine merdiven dayamış. Beni buralara getiren Neriman teyze değil tabii... Yarım kalan bir aşk hikâyesi, “İki Yaka Yarım Aşk” filminin çekimlerinin bir bölümü Ambarseki Köyü’nde yapıldı. Nurdan Tümbek Tekeoğlu’nun yönettiği film, gerçek bir yaşamöyküsü. Mübadil torunu olan Tekeoğlu, öyküsünü yazdığı kısa filmi “İki Yaka Yarım Aşk”ta dedesinin ve yakınlarının yaşam öyküsünden esinlenerek mübadele zamanını anlatıyor. O zamanlarda yaşanan ve yarım kalan bir aşkın hikâyesini...

Filmin oyuncuları da tıpkı Tekeoğlu gibi göçmen ve mübadil torunları. Üçüncü kuşak mübadil olan Tekeoğlu, “Dedem, 1923-1924 mübadelesinde anne ve babasını Balkan Harbi’nde kaybetmiş. İzmir Karaburun’a yerleştirilmişler. Büyük bir çiftlikleri varmış, ipekçilikle uğraşıyorlarmış. Bin bir çeşit meyveler varmış. Çocukluğum bu hikâyeleri dinleyerek geçti. Yazılı değil sözel bir kültürden geldiğimiz için bütün bunları not edip biriktirmiyoruz. Ancak buradan giden Rumlar anlatmışlar. Pek çok film yapılmış. Ben de bir film yapmak istedim” diyor. Bir gün Karaköy’de Gülcemal Gemisi’nin afişini görmüş Tekeoğlu, “Gemi bana baktı ben gemiye baktım ve artık bu filmi çekmeliyim diyor.”

Filmin finansal kısmını kuruş kuruş internetten toplayan yönetmen, “Zor bir finans döneminde yaşıyoruz. Sponsor bulmak gerçekten zor. Ama yine göç eden ailelerin çocukları benim bu projeme yardım etti. Lozan Mübadilleri Vakfı, Rumeli Yönetici, Sanayici ve İşadamları Derneği gibi sivil toplum örgütleri ile İzmir Karaburun Belediyesi, İzmir Devlet tiyatroları tarafından desteklendi. Filmin bütçesi Fongogo adlı kitlesel fonlama kanalıyla sağlanırken, Hamdi Akın, Özcan Tahincioğlu ve Asaf Güneri gibi işadamları destek verdi. Folkart, Pegasus, Reis Gıda, Koton, Cezayir İstanbul, Derimod, T-Design, Collezione ve Damat-Tween gibi firmalar da kurumsal katkı sağladılar” diyor.

Ambarseki köy sakinlerinin de rol aldığı film kasım ayında seyirciyle buluşacak. Setten ayrılırken kulaklarımda ve aklımda ise Aylin Damcıoğlu Namak’ın seslendirdiği türkü kalıyor. “Bir fırtına tuttu bizi, Deryaya kardı, O bizim kavuşmalarımız aa yarim/Mahşere kaldı/O bizim kavuşmalarımız aa yarim/Mahşere kaldı”...

‘Çok acı çekmişler’

Selda Alkor, Sezai Aydın, Zafer Kayaokay, Aylin Kumbaracıoğlu, Yağmur Damcıoğlu Namak, İbrahim Raci Öksüz’ün rol aldığı film, yarım bir aşk hikâyesini konu alıyor. “Onlar çok acı çekmişler üçüncü kuşak bizlere de araştırmak düştü” diyen yönetmen, “Lozan Mübadilleri Vakfı Genel sekreteri Sefer Güvenç’in çok etkisi oldu benim üzerime. Anneannem 10 yıl önce vefat ettikten sonra Lozan Mübadilleri Vakfı’nın Selanik’in köylerine düzenlediği bir gezi ile annem ve ben oraları ziyaret etmek istedik. O köylerde bir otobüs insan yaklaşık 40 kişi ellerine verdikleri 1924 mübadele evrağını almışlar. Benim atam, dedem nerede yaşamış görmek isteyenlere köy köy gezdiriyorlar. Bir rehber eşliğinde ve çok detaylı anlatıyorlar” diyor. Orada yaşayan 80’ine gelmiş yaşlı insanların ağlayıp niye ayrı düştük diye verdikleri tepkiler çok etkilemiş Tekeoğlu’nu. “Soruyor mesela Samsun nasıl, İzmir, Trabzon nasıl, biz gidemedik anlatılanları dinledik diyorlar” diyen Tekeoğlu’na filmin oluşum ve çekim sürecinde yönetmen eşi Orhan Tekeoğlu’nun çok yardımı olmuş.

‘Selanik türküleriyle büyüdük’

İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu Aylin Kumbaracıoğlu filmde anneanneyi canlandırıyor. Kumbaracıoğlu’nun “İki Yaka Yarım Aşk” ilk sinema deneyimi. Çekimlere ara verdikleri çay sohbetinde konuşuyoruz Kumbaracıoğlu ile. Mübadil torunu olan oyuncu anneannesi için kabul etmiş projeyi. Elinde eski bir çerçeve, bir vazoda kekik ve bir hamam tası var. Merak ediyorum soruyorum. Bunları neden elinde tuttuğunu. Kumbaracıoğlu, “Anneannem bize Selanik türküleri söylerdi. Mangalı vardı bakır mangal, ben çocukluğumda uyandığımda bütün torunlar, torun çocukları bile toplanırdık mangalın başında. Hepimiz kahveye düşkünüz mutlaka cezvesini sürerdi mangala. Anneannemden kalan sandıkları açtık bakır hamam tası çocukluğumda yıkanırken su döktüğü anneannemin. Anneannemin elbisesi bu üstümdeki ceplerine birinci sigarasını koyardı. Dağ kekiği kokusu vardı bizim evde hep. O yüzden bu kekileri aldım yanıma” diyor.

Kumbaracıoğlu’nun kızı İstanbul şehir Tiyatroları oyuncusu Yağmur Damcıoğlu Namak. Film de de anne kızı canlandırıyor.

İzmir Devlet Tiyatrosu Oyuncusu İbrahim Raci Öksüz’ün de dedesi mübadele öncesi Girit’ten göçmüş. Yunanistan’a turneye gittiği zaman yaşadığı bir iki hikâyeyi hiç unutamadığını söyleyen Öksüz, “Yunanistan’a Korintos Balkan Tiyatro Festivali’ne giderken yolda bir benzin istasyonunda durduk, hava yağışlıydı. Benzin istasyonun sahibi beni çağırtmış... Adana Devlet Tiyatrosu’nda İzmir doğumlu bir tek ben vardım. Adamın gözlerinden yaşlar akarak geldi yanıma bana sarıldı ve ‘Canım İzmir’im Kordelyam’ diye ağlıyordu. Ben küçükken hatırlarım Bornova’dan göç etmek zorunda kalan Yunanların gelip evlerini görmelerini toprağı öpmelerini çok iyi hatırlıyorum. Aynı şey bizim için söz konusu” diyor.