Bir fenomenin yalnızlığı

İsveçli yönetmen Magnus Von Horn, MUBI’de gösterime giren filmi Ter (Sweat) ile dijital çağın hayatımıza kattığı yeni tür ünlü modeline, sosyal medya fenomenlerine yakın plan bir bakış atıyor.

Başak Bıçak

Kamerasını Polonyalı bir fitness fenomeninin çevrimdışı hayatına odaklayan Von Horn, kelimenin tam manasıyla kan, ter ve gözyaşıyla örülü hikayesiyle güçlü bir anlatı inşa ediyor. 

Sosyal medyanın yaşamlarımızın her anına nüfuz etmesiyle birlikte tanıştığımız sosyal medya ‘influencerları’, modern tarihin yalnızca son 10-15 yıllık diliminde varlık göstermelerine rağmen gelecekte dünyayı ele geçirmelerinden korktuğumuz robotlardan bile daha fazla hayatımızı kontrol eder hale geldiler. Çeşitli platformlar aracılığıyla mütemadiyen nasıl yaşamamız, nasıl giyinmemiz, hangi ürünü kullanmamız ya da tatile nereye gitmemiz gerektiği konusunda bizi ‘etkileyen’ bu kişiler günümüzde milyonlarca kişi tarafından takip ediliyor. Peki, sosyal medyada göz alıcı portreler çizen, sponsorlar aracılığıyla hayatlarını ‘bir hedonistin anılarına’ çeviren bu insanların yaşamı gerçekten de gördüğümüz kadar pırıltılı mı?

Von Horn, bu soruya yanıt aradığı filmi Ter ile bütünüyle samimi bir karakter kurguluyor ve ekseriyetle narsizmle ilişkilendirilen sosyal medya fenomenlerinin dışında bir portre resmediyor. Zira ana karakteri Sylwia’nın (Magdalena Kolesnik) bir fitness etkinliği ile açılış yapan Ter, karakterinin bu sekansta çizdiği göz alıcı görüntüye tezat bir hikâye anlatıyor. Müthiş bir enerjiyle insanlarla iletişim kuran, kusursuz fiziği ve güzelliğiyle herkesin hayran olduğu bir görünüm sunan Sylwia’nın bu canlı ve parlak görüntüsü, program bittiği anda donuklaşıyor. Genelde tek başına evden getirdiği yemekleri yiyen, sevgilisi ve arkadaşı olmayan, ailesinin bile yaptığı işi ciddiye almadığı yalnız biri Sylwia... Annesini, sırf hayat arkadaşı olduğu için kıskanan ve hatta annesi tarafından başarısı, güzelliği, ünü sebebiyle kabul görmeyen biri…  Ve bu yalnızlığı dile getirdiği bir videonun viral olmasıyla birlikte Sylwia’nın hayatı tümden içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hem sponsorları bu ‘doğallık’ yüzünden ona baskı yapmaya başlıyor, hem de bir hayranı kendisine musallat oluyor. 

Kamerasını ilk andan itibaren hareketli bir biçimde, yakın planlar eşliğinde kullanan Von Horn, bir bakıma sürekli olarak hayatlarını ‘röntgenlediğimiz’ bu fenomenlerin izlendiğini duygusunu yaratmak istiyor. Çünkü ekranın önünde sundukları ışıltılı halin aksine mutsuzluk ve yalnızlık çeken bu kimselerin hayatlarını bizler de böyle izliyor ve görünenin ardında neler yaşadıklarını bilmiyoruz. Kusursuz bir profil yaratabilmek için nelerden vazgeçtiklerinden ya da hangi konularda fedakârlık yaptıklarından bihaberiz. Von Horn’un Sylwia’sı, bu açıdan fenomenlerin hayatlarını ve karakterlerini yermek yerine, doğal ve içtenlikli bir karakter yaratımıyla hicvini dengeli bir biçimde, sağlam temeller üzerine oturtuyor. Magdalena Kolesnik’in her sahneye sirayet eden, gözümüzü alamadığımız enerjik performansı ise bu yaratımın kalbine dönüşüyor. Ter filmini, bilhassa tüm sosyal medya fenomenleri izlemeli…