Bir destanın perde arkası
Pat Barker, Kızların Suskunluğu’nda İlyada destanını kadın bir kölenin gözünden anlatarak, üç bin yıla yakın bir zamandır anlatılan bir kahramanlık hikâyesine farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor.
Mustafa GüdükKahraman
yaklaşık 3000 yıldır orada duruyor, biz ise bunca zaman onu başka yerde
arıyormuşuz meğer. Troya Savaşı'ndan sözediyorum; ayağıtez Akhilleus'tan, can
yoldaşı Patroklos'tan, yiğit Hektor'dan, cinfikir Odysseus'tan, açgözlü Agamemnon'dan
ve bütün bu savaşa sebep güzeller güzeli Helene'den.
Pat
Barker, Kızların Suskunluğu'nda hikâyeyi tekrar anlatıyor. Tekrar ama
aynı bakışla değil.
Kızların
Suskunluğu'nda
bu defa bir köle ağzından dinliyoruz hikâyeyi, Akhilleus'un yatak kölesi Briseis'ten.
İlyada'da
savaştaki becerisi, ilahi hamisi ya da soyu sopuyla anılan onca karakter
arasından pek seçilesi biri değil belki ama en kulak verilesi olduğunu yazar
bize kanıtlıyor. Çünkü savaşta hiç yer almasa da her koşulda kaybedeceği belli
olanların bir temsilcisi Briseis.
Her
ne kadar bir kadının, Helene'nin yüzünden çıktığı anlatılagelse de Troya
Savaşı'nda dövüşenler, yenilip yenenler kadınlar değil. Klasik anlatıda
kadınlar savaşın mağlubu, hikâyelerin de keder yahut şehvet yüklü arka plan
süsleri olarak kalmaya mahkûm.
SACECE BİR SAVAŞ
ANLATISI DEĞİL
Ama
Briseis'in anlattığı sadece kadınlar değil. Pat Barker sadece bir savaşı
anlatmıyor, kendi de anlatının müstahkem mevkine saldırıya geçiyor.
Binyıllardır anlatılan bir kahramanlık hikâyesini en edilgen karakterlerinden
birinin ağzından anlatmayı denemek başlı başına bir cesaret örneği. Pat
Barker'ın Briseis'i, nesnellik kalıbını aşıp savaşı gerçek bir birey olarak
aktarırken okur olarak saldırının ciddiyetine tanık oluyoruz.
Briseis
kölelik gerçeğini kavrayabilmiş ama kabullenmemiş bir karakter olarak çıkıyor
karşımıza. Ona bu kaderi yaşatanlara ettiği beddualar olsun, iyi efendi diye
bir şeyin imkânsızlığını anlaması ya da okurken kendisini yargılayan okura bir
anda, “Siz hiç köle olmadınız!” diyebilecek dikbaşlılığı olsun, anlattığı
hikâyeye daha fazla saygıyla yaklaşmamızı sağlıyor. Hele destansı bir anlatımda
kahramanın şanına şan katacak işlerini gözlerinizin hemen önünde yaşanan bir
dehşet sahnesi olarak betimlediği muhteşem bir 34. Bölüm var ki...
Mart
ayında yine İthaki Yayınları'ndan yayımlanan Akhilleus'un Şarkısı'nda
Troya Savaşı'nı Patroklos'un gözlerinden görmüş, onun ağzından dinlemiştik;
anlatı kalıplarını aşma denemesinde ona ortak olan Kızların Suskunluğu
da her yanda görüp duyduğumuz, imlerine rastladığımız destanı bu defa anakronik
bir roman metni olarak okuma fırsatı sunuyor bize.
Birkaç
yerde okurun ağzından kendine sorduğu sorularla izleyiciyi anlatıya dahil
etmeye çabalıyor ve anlatının destansı mesafesini yok ediveriyor bir anda. Pat
Barker anlatım ve bakıştaki küçük müdahaleleriyle sürekli aynı kalıplar
üzerinden duymayı yadırgamadığımız bir anlatıyı okur olarak bizim yapıyor. Öyle
ki Briseis'in hikâyesinin daha erken safhalarında ilan ettiği zafere ortak
olmuş, efendinin ve anlatının zincirlerinden azade buluyoruz kendimizi.
Kızların Suskunluğu / Pat Barker / Çeviren: Seda Çıngay Mellor / İthaki Yayınları / 320 s. / 2020.