Bir barış davası daha

Sağlık Bakanlığı, Erez’in ‘Kürt sorununun barış ve müzakereyle çözülmesini’ isteyen sözlerini gerekçe gösterip İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu ve Haysiyet Divanı’nın görevlerinden alınmasını istedi.

AYŞE YILDIRIM

Barış ve demokrasi isteminin suç sayıldığı örneklere son olarak İstanbul Tabip Odası da eklendi. Sağlık Bakanlığı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez’in ‘Kürt sorununun barış ve müzakere yoluyla çözülmesini’ isteyen sözlerini gerekçe göstererek Tabip Odası Yönetim Kurulu ve Haysiyet Divanının görevlerinden alınması için dava açtı. Bakanlık ayrıca Erez hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunacağını da açıkladı. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Samet Mengüç dava için “Hükümet ve Sağlık Bakanlığı yıllardır yandaşlar üzerinden almak isteyip de alamadığı TTB ve İstanbul Tabip Odası yönetimlerini komik nedenlerle hukuk aracılığıyla ele geçirmek istiyor” diyor.

İşte bakanlığın Erez’e ve tabip odası yönetimine yönelttiği suçlamalar: “İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez, 4 Eylül günü İstanbul’da gerçekleşen ve HDP’nin asıl sahipliğini yaptığı mitinge davet için Tabip Odası’ndaki basın toplantısının açılında ‘İnsan olmanın gereği savaşa, savaşlara karşı durmaktır. Bugün hem içte hem de dışta savaşın bahis konusu olduğu bir ülke ortamında barış talebimizi ortak, güçlü ve en geniş kamuoyuna duyurulacak şekilde dile getirmemiz, büyük, hayati önem taşıyor.

Bu amaçla 4 Eylül günü İstanbul’da ortak, kitlesel bir buluşma, miting gerçekleştireceğiz’ demiştir. Yapılan ortak açıklamada ise ‘Cerablus’a girilmesi ile Suriye bataklığına bir adım daha atılmasını kaygı ile izliyoruz. Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikalarının derhal terk edilmesini, barışçıl ve demokratik yollarla çözüm için gerekli adımların acilen atılmasını istiyoruz.

Kürt sorunu savaşla, şiddetle çözülemez. Ortak yaşam umudumuzu tüketen bu savaşa son verilmesini, silahların susmasını, müzakerelerin hemen başlamasını talep ediyor, Kürt sorununun demokratik çözümü için çağrımızı yineliyoruz’ denilmiştir.” Bakanlık, Erez’in bu konuşmalarının neden suç olduğunu ise şöyle iddia ediyor: “Selçuk Erez’in, Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve milli birliğimiz ile ilgili hiçbir kaygı duymadığı; ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölmek için terör eylemleri yapan, masum insanların canına kasteden, bu amaçla kutsal bayram günlerinde bile bombalı saldırıda bulunan bölücü terör örgütü PKK ve onun yandaşı kimi kurum ve kişiler için kaygı duyduğu çok açıktır.” Sağlık Bakanlığı, Tabip Odası kurullarını ise Erez’in sözlerine karşı çıkmayarak zımnen desteklemek ve fiile ortak olmakla suçluyor.

Mengüç: Amaç ele geçirmek

Davanın kabul edilemez olduğunu ve geri çekilmesi gerektiğini söyleyen Mengüç, bunun bakanlığın davaya konu suçlamalarından da anlaşılacağını belirtiyor. Mengüç, barış mitinginin asıl sahipliğini HDP’nin yapmadığını, mitingin çağrıcı ve düzenleyicisinin TTB, DİSK, KESK olduğunu vurgulayarak “Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz: Siz savaşlara karşı değil misiniz? Siz barış istemiyor musunuz? Siz Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesini istemiyor musunuz?” Bakanlığın Erez’e yönelttiği suçlamalardan biri ise 8 Eylül tarihinde Dicle Haber Ajansı’na verdiği demeçte söylediği iddia edilen “Kürt halkının temsilcisi Apo’dur” sözleri. Oysa söz konusu demeç yayımlandıktan sonra bazı oda üyeleri tarafından da çarpıtılmış ve Erez hedef gösterilmişti.

Çarpıtılan açıklama

Bunun üzerine Erez, 23 Eylül’de Dicle Haber Ajansı’na bir açıklama göndermişti. O açıklamasında özetle şöyle diyordu: “Habere konu açıklamaya, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olduğumu belirterek başlamıştım. Bunun yolunun masaya oturulmasından, barış görüşmelerine hemen başlanmasından geçtiğini pek çok vesileyle belirtmiştim. Halen de bu fikirdeyim. Tam olarak ‘Kürtleri kim temsil eder?’ diye soruldu. Cevaben ‘bunu saptamak bana değil Kürtlere düşer, buradaki ve Avrupa ülkelerindeki desteğe bakılırsa keza ‘çözüm süreci’ olarak adlandırılan dönemde mevcut hükümetin yaklaşımına bakılırsa Abdullah Öcalan olabilir’ dedim. ‘Apo’nun durumunun bilinmemesi açlık grevlerine yol açtı, ne düşünüyorsunuz?’ diye soruldu, cevabın ‘Bir tutuklu veya hükümlüden haber alamayan yakınlarının bu konuda sonuç almak için seçtikleri demokratik bir yoldur, eleştirmem’ dedim. Genel yaklaşımım bilindiği halde bu haberi daha da çarpıtarak şahsıma suç isnat etmeye çalışanlar aynı zamanda başkanlığını yaptığım İstanbul Tabip Odası’na kayyum atanmasını talep edecek kadar pervasızlaşabilmektedirler. Her dönem aday oldukları halde seçimlerini kaybettikleri Tabip Odası’na mevcut AKP iktidarının da desteği ile kayyum olarak gelmenin hayalini kurabiliyorlar.” Erez, sözlerine bu karalamalara ‘barış hemen şimdi’ diyenlerin ilk kez maruz kalmadığını buna karşın barış sözcüğünden vazgeçmeyeceğini de eklemişti.