Bir avuç para uğruna

Netflix’in yeni filmi ‘Trıple Frontıer’ gerilimi ve temposu yüksek bir aksiyon.

Emrah Kolukısa

İlk uzun metrajlı filmi “Margin Call” (bizde “Oyunun Sonu” adıyla gösterime çıkmıştı) ile 2008’de çok sağlam bir çıkış yapan ve ardından Robert Redford’un tüm filmi tek başına sırtladığı “All Is Lost” (bu da “Sona Doğru” adını almıştı vizyonda, anlaşılan ‘son’lu isimleri layık görmüşüz kendisine) ile yerini sağlamlaştıran Amerikalı sinemacı J.C. Chandor, bu kez Netflix için çektiği yeni filmiyle karşımızda. İster ilk filminde olduğu gibi Wall Street’i anlatsın, ister doğaya karşı tek başına mücadele eden bir adamı ya da New York mafyasını, her zaman gerilimi yüksekte tutmayı bilen ve entrikaları özenle kurgulayan bir yönetmen Chandor. Yeni filmi “Triple Frontier”da bir tür filmine soyunmuş olsa da ona özgü sağlam gerilimi ve aksiyonla örülmüş sahnelerin içinden çekip çıkardığı insani dramayı görüp etkilenmemek elde değil. Tabii bir yere kadar...

Aslında benzerlerini daha önce defalarca gördüğümüz (çeşitli versiyonlarını da izlediğimiz) bir klişe var karşımızda. Bir grup adam son bir vurgun yapıp emekli olmak üzere bir araya gelirler ama işler planlandığı gibi gitmez. En güzel yıllarını ülkeleri için uzak diyarlarda savaşarak harcamış eski askerlerden oluşan beş kişilik ekip Güney Amerika’daki bir uyuşturucu baronunun evini basarak buldukları parayla kendilerine temiz ve refah içinde bir gelecek inşa etmek üzere kolları sıvarlar. İşe başlarken kimseyi öldürmek yok diye sözleşseler de bu plan çok çabuk ayaklarına dolanacak ve ortalık bir kan gölüne dönecektir. Üstüne üstlük gerçek bir kasaya dönüştürülmüş evde tahminlerinden çok daha fazla para vardır (başlıktaki bir avuç ibaresi pek doğru değil yani, daha çok çuval çuval desek yeridir) ve bunların hepsini alarak gitmek gibi bir hırsa kapılan bu özel eğitimli profesyonelleri şimdi çok daha zorlu bir kaçış beklemektedir.

Askersever senaryo
Adını Arjantin, Brezilya ve Paraguay’ın ortak sınırlarından alan “Triple Frontier”i bir soygun filmi olarak da izleyebilirsiniz, bir ‘survival’ (doğa şartlarına, çatıştıkları diğer insanlara karşı hayatta kalmaya çalışan bireyler söz konusu ne de olsa) filmi olarak da. Ama burada öne çıkan temalardan en belirgini elbette açgözlülük ve buradan hareketle insani zaafların kontrolü ele geçirerek her türlü medeni duygunun ayaklar altına alınması. Bu yönüyle “The Treasure of Sierra Madre” filmini akla getiriyor ve J.C. Chandor da zaten bunu inkâr etmiyor. Başını Oscar Isaac’in çektiği ve Ben Affleck, Pedro Pascal, Charlie Hunnam ve Garrett Hedlund’dan oluşan erkek ağırlıklı oyuncu kadrosu (filmde az da olsa bir ağırlığı olan tek kadın oyuncu Adria Arjona’yı da ekleyelim) filmi biraz fazla maço sulara çekmiyor değil ama, Chandor’un önceki filmlerinde de benzer bir eğilim vardı doğrusu. Kadın karakterler yaratmada bir sıkıntısı olduğunu bile düşünüyor insan. Öte yandan Mark Boal imzalı senaryonun da sorunları olduğu su götürmez. Başından itibaren özverili, vatansever vb., özelliklerle izleyiciye sunulan ama aslında bir avuç haydut olduklarını çabuk anladığımız karakterler filmin sonunda kendilerini bir şekilde temize çıkarabiliyorlarsa bunda Amerikan askerine fazla da toz kondurmamaya özen gösteren Boal’ın parmağı var kanımca. Kendisini Kathryn Bigelow’un askerlere dair benzer güzellemelere yer veren filmlerinin senaristi olarak tanıyoruz malum ve Chandor’un katkıları da senaryoyu daha serin sulara çekememiş maalesef. Yine de en azından Oscar Isaac’in oynadığı ve yaşadığı tereddüdü hemen her sahnede fark ettiğimiz Santiago karakteri üzerinden bir çabaya kalkışmış Chandor ama bunu ne kadar başarmış, ona siz karar vereceksiniz.
Geçen haftadan bu yana Netflix’te gösterilmeye başlanan “Triple Frontier” özellikle kaçış bölümündeki gerilimli sahneleriyle akılda kalan (buralarda hem Chandor, hem görüntü yönetmeni Roman Vasyanov hem de kurgucu Ron Patane döktürmüş doğrusu), ideolojik kusurları bir yana temposu düşmeyen ve hiç sıkmadan izlenen bir film olmuş. Ama J.C. Chandor’dan daha iyi işler bekliyorduk açıkçası, o yüzden bunu saymayız yine bekleriz.