Bir 24 Ocak’ın daha ardından
26 Ocak günü, bu fotobloklardan 16’sı çalınmış, mumlar derseniz buharlaşmış. Ne diyelim, hayrını görürler umarım. Diğer yandan TRT Arşiv, arşivden babamın tüm görüntülerini kaldırmış. Journo’dan Emre Kızılkaya, ağustos ayında durumu fark edip TRT ile yazışmaya başlamış. Arşivden kaldırılma haberini 22 Ocak’ta Emre’nin sormasıyla öğrendim...
Özge Mumcu Aybars/ Statik EnerjiBu yıl 24 Ocak töreni, Covid - 19 pandemisi nedeniyle bombanın patladığı yer olan evin önünde gerçekleştirdiğimiz anma töreni, kısıtlı katılımla gerçekleşti. Tören için, karantina koşulları nedeniyle Ankara Valiliği’nden, aile üyeleri ile Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı çalışanlarına özel izin aldık. Anma töreni ile Adalet ve Demokrasi Haftası’nın etkinlikleri, her yıl, valiliğe bildiriliyor... Ankara’da patlamaların yoğun olduğu bir yıl, örneğin, polis ablukasında ve keskin nişancıların eşliğinde bir anma töreni gerçekleştirmiştik. 10 Ekim katliamını takip eden yıldı... Acaba bir patlama olur mu tedirginliğinde olduğumuzu da hatırlıyorum.
Mumlar buharlaştı!
Bir başka yıl, yine törenlere hazırlanırken, anıtın üstündeki pirinçten harfler çalındı. Önce M harfi gitti, sonra diğer harfler ve sayılar gitti. Anıtın üzerinde “Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993” yazıyor. Bir başka yıl, vaktiyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın’ın astırdığı “Uğur Mumcu bu evde yaşamıştır” ibaresini barındıran pirinç levha çalındı. Yerine Ankara taşından yeni bir levha yaptırdık. Yine bir 24 Ocak’tan önceydi. Bir başka yıl, 27 Ocak 1993’teki o yağmurlu cenaze gününü simgelemek için, parktaki çınarın üstüne siyah şemsiyeler asılmıştı. 25 Ocak sabahına şemsiyelerden eser kalmamıştı, üstelik o koca çınarın dalları da kırılarak.
Bu yıl, herkes evlerinde ve anma törenine katılamıyor diye, sevgili Mehmet Açıktan bir Açıkhava Sergisi yaparak o kalabalıkları hatırlatalım dedi. Anma töreni fotoğrafları tarandı, Cumhuriyet Arşivi, um:ag Arşivi, Necati Savaş’ın arşivi, Ümit Yüksel Bal’ın arşivi, Gürsel Gökçe’nin arşivleri tarandı. Bu arşivlerden 30 fotoğraf seçildi, o fotoğraflar tasarımcımız Tuğçe Vidinliler tarafından yılları belirtilerek görselleştirildi, Figen Gülbahar koordinasyonu sağladı; annemle ben fotoğraflar için son kararları verdik ve fotobloklar basıldı. O fotoblokların asılması için ayrıca demirden parmaklıklar yapıldı. Sevgili İlker Gülüm ile Figen Gülbahar, 23 Ocak’ta onları soğuk havaya rağmen saatlerce çalışarak yerleştirdi, bir kısmının yerleştirilmesine abim Özgür yardım etti. 24 Ocak akşamı için bir çağrıda bulunduk: “Uğur Mumcu ve kaybettiğimiz aydınlar için bir mum yak” diyerek. Eve dönmeden önce, anıtın önüne koyduğumuz dış mekân mumlarının fotoğrafını çektim - bu mumlar da Tay Mum’dan vakfa hibe edilmişti.
26 Ocak günü, bu fotobloklardan 16’sı çalınmış, mumlar derseniz buharlaşmış. Ne diyelim, hayrını görürler umarım. Diğer yandan TRT Arşiv, arşivden babamın tüm görüntülerini kaldırmış. Journo’dan Emre Kızılkaya, ağustos ayında durumu fark edip TRT ile yazışmaya başlamış. Arşivden kaldırılma haberini 22 Ocak’ta Emre’nin sormasıyla öğrendim. Sosyal medyada haberin duyulmasının ardından TRT, yine sosyal medyadan, gece yarısı apar topar bir açıklama yayımlayarak arşive bir video yükledi. Diğerleri konusunda takipçi olacağımızı buradan da yazmış olayım. 1994 yılında babamın adına bir vakıf kurulduğunda ve de onu unutturmamak için çalışma kararı alındığında, henüz açılmamış bir dava dosyası ve de savsaklanan bir soruşturma süreci vardı. Biz aile olarak, babamın değerlerine sahip çıkan dostlarıyla da beraber bir yola baş koyduk. Önce yarım kalmış Kürt Dosyası’nı Ali Sirmen tamamladı, o basıldı, cinayeti nedeniyle yarım kalmış haliyle. Vakıf’ta ise tüm kitapları defalarca basıldı, bütün yazıları yeniden dizildi. Maddi imkânların da eşliğinde yeniden basıldı. Dile kolay 28 yıl, teknoloji, beta kasetlerden telefondan canlı yayın akışlarına kadar dönüştü.
Babama hain diyenler...
Bugün başka bir yazı yazmayı düşünürken, kendimi bu satırları yazarken buldum. Gördüğünüz her 24 Ocak anması için yoğun bir çalışma var. Unutturmamak için özel bir uğraş var. Bir de hoyratça çalanlar var. Babama “vatan haini, bayrak düşmanı” diyen bir Bursa Belediye Başkanı da var mesela, ibriklere falan 7 milyon lira harcayan. Onlar da hep var, bizim gibi acıları dönüştürmeye çalışan insanlar da var. Hayat bu çelişkilerden beslenmese, hayatımız çok tekdüze olmaz mıydı?
İyi pazarlar.