Bir 12 Eylül travması

Barış Atay’ın yönettiği ‘Eksik’ 80 sonrası parçalanan bir ailenin öyküsü.

Aslı Uluşahin/Cumhuriyet

 

“Biz cuntanın devrimcilere saldırdığını, insanların işkenceden geçirildiğini biliyoruz. Ama bu hareketi yaratan bileşenlerin yaşamının nasıl devam ettiğini bilmiyoruz. Travmanın senelerce sürmesi bence asıl anlatılması gereken. Ben ailemde buna şahit oldum.”

“Eksik”, oyuncu Barış Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi. Aynı zamanda hikâyesini yazdığı ve rol aldığı film, 12 Eylül’le başlayıp AKP Türkiyesi’ne uzanan karanlığın içinde bir aile dramı. 34. İstanbul Film Festivali’nde yarışacak, 17 Nisan’da gösterime girecek filmin odağında, darbeyle parçalanan bir aileden iki kardeşin 30 yıl sonra buluşması var.

Atay, annesinden ayrı büyüyen büyük oğlu canlandırıyor:

“Hoş bir karakter değil” diye niteliyor onu:

“80 sonrası Evren ve Özal döneminde yaratılmaya çalışılan, ne yazık ki başarılmış bir monotip. Araştırmayan, okumayan, önyargılı, başkalarının cümleleriyle düşünen bir lümpen. Ne muhafazakâr ne de ailesi gibi solcu. Rüzgâr nereye savurursa oraya...”

Nur Sürer devrimci anne, Sarp Akkaya baba, Özgür Emre Yıldırım küçük kardeş rolünde. Diğer rolleri Toprak Sağlam, Uğur Polat, Şebnem Sönmez ve Funda Eryiğit paylaşıyor.

‘Ailemde şahit oldum’

Barış Atay, dönemin baskısını hissettiren sahneler olsa da “Eksik”in bir “12 Eylül filmi” olmadığını vurguluyor:

“Biz cuntanın devrimcilere saldırdığını, insanların işkenceden geçirildiğini, sol hareketin bitme noktasına geldiğini biliyoruz. Ama bu hareketi yaratan bileşenlerin yaşamının nasıl devam ettiğini bilmiyoruz. Bu yan, travmanın senelerce sürmesi bence asıl anlatılması gereken. Fakat anlatmak zor, birebir şahitlik ister. Ben ailemde buna şahit oldum”

Nasıl bir ailede büyüdüğünü sorduğumda, filmin hikâyesiyle benzerlikler taşıyan bir geçmişi anlattı:

“Doğduğumda babam cezaevindeydi. Annem aranıyordu, bu yüzden yurtdışında doğum yaptı. 4 sene sonra geri döndük, Antakya’ya. Babamdan uzak büyümenin yarattığı travmalar var. Babamla, iki arada bir derede çekilmiş fotoğraflara baktığımda, fotoğrafı tamamlayabileceğim anılarım yok. Bu yüzden darbenin ardından dağılmış ailelerde insanların neler yaşamış olabileceği üzerine çok kafa yordum. Biraz kendi yaşadıklarımdan, biraz gözlemlerimden bir hikâye yazdım. Mehmet Kala ve Şeref Nokta senaryolaştırdı ve ‘Eksik’ böyle doğdu.”

Filme adını veren “eksik”likler, pek çok örnekte gördüğümüz gibi, devrimci ebeveynlere duyulan öfkenin de kaynağı. Bu işlere hiç girişmeselerdi hayatımız farklı mı olurdu, sorusu...

“Ailenizin ne kadar büyük bir mücadele verdiğinin bilincine vardığınızda, bunun üzerine koymaya çalışıyorsunuz” diyor Barış Atay:

“Uzak kalmış olabilirsiniz, yaşamınızda eksiklikler olabilir ama amaçlarını anladığınızda ailenizi suçlamıyorsunuz.”

Ona göre, ebeveynlerin yaptığı hata, benzer acıları çekmesin diye çocukları ötelemek. “Bunu yapmasalardı belki filmdeki o lümpen karakter oluşmayacaktı. Belki daha demokratik bir ortamda olacaktık.”

‘Gezi’ye destek verene rol yok’

Bir süredir Barış Atay’ı televizyon dizilerinde göremiyoruz. Çünkü: “Gezi’yle birlikte, özellikle Gezi’den sonra gözaltına da alınınca, biraz da sivri dilli olduğum için, dizi görüşmeleri azaldı ya da olumsuz sonuçlandı. İktidarın, özellikle sözünü sakınmayan oyuncular hakkında kanallara baskısı oldu. Ama bu beni çok da ilgilendirmiyor. Beni kısıtlamadan iş veriyorlarsa ne âlâ. İş karşılığında “artık böyle davranacaksın” diyorlarsa, gerek yok. Yaşamanın tek yolu dizide oynamak değil.”

‘Aman oğlum karışma’

Burada konuşma, yakında baba olmasına geliyor. Acaba o, oğluna bu anlayışta yaklaşabilecek mi?

Bugünü özetleyerek başlıyor söze:

“13 yıllık AKP iktidarını düşünürsek, özellikle 2010’dan sonra gittikçe artan bu faşizan baskıda, zorlu bir sınavdan geçtiğimiz gerçek. Babamın tabiriyle 78’den daha tehlikeli, çünkü sana zarar verecek olanın kimliğinden emin olamıyorsun. Karşımızda sadece bir faktör yok. Zemin çok daha kaygan.”

Hal böyle olsa da çocuğuna “Bizim zamanlar çok kötüydü, aman sen olaylara karışma, okulunu bitir, işini bul” demeyeceğini söylüyor. Ebeveynleri gibi o da yaşadıklarını aktaracak ve hayatıyla ilgili kararı çocuğuna bırakacak.

Gelecek belirsiz

Barış Atay’ın oğlu temmuz ayında dünyaya gelecek. Yani genel seçimlerden hemen sonra. Gelecekten kaygılı mısınız, diyorum.

“En büyük endişem, ülkenin nereye gidebileceğine dair bir öngörü olmayışı” diye yanıtlıyor:

“Her şeyin her gün değiştirdiği bir ortamda hazırlık yapmamız imkânsız. Endişelerimin kararlarımı etkilemesini istemiyorum. ‘Çocuğum doğacak, ben şimdi ne yapacağım’dan çok, ülke için ne yapabiliriz, ona bakmalı. Yoksa Türkiye’de doğan her çocuk için daha sıkıntılı bir süreç başlayacak.

Öte yandan, bu dönem geçecek diyelim, hayatta kalanlar ne durumda olacak? Yarım kalırsak kıymeti yok. Birçok insan acı çekecekse, onun üzerine mutluluk kurulmaz. Filmde olduğu gibi; 1982 referandumuna yüzde 92 ile evet diyenler belki Evren’in zulmünden yara almadan kurtulmuştur ama ne kadar mutlu hayatlar inşa edebildiler? Bir sürü devrimcinin acılarının üstünde...”