Bilinmeze uzanan köprü
Çoluk çocuk, genç yaşlı yüzlerce sığınmacı, Sırbistan yolunu açacak trenin yolunu gözlüyor.
MİNE ESENİlk istikamet buradaki ana kampa ulaşmak. Halihazırda daha önceden İçişleri Bakanlığı’ndan onaylanan belgelerimizi buradaki polis merkezinde bir kez daha kâşeletmemiz, ardından başka bir binada konuşlu kriz merkezine gidip biz geldik dememiz gerekiyor. Onlar da bize giriş kartı hazırlıyor. Sonra şaraplarıyla tanınan bölgede bağların arasında taşlı topraklı 5-10 dakikalık bir sürüşten sonra tel örgüyle çevrili kamp alanına ulaşıyoruz. Öncesinde bir köprüden geçiyoruz, Darko hepimizin içinden geçeni yüksek sesle dile getiriyor; “Bilinmeze uzanan köprü”...
Biraz soluklanacaklar, onlara Sırbistan yolunu açacak treni gözlüyorlar... Cep telefonları için şarj alanları kurulmuş, yiyecek, içecek paketleri dağıtılıyor, kuru, temiz giyecekler, battaniye isteyenlere veriliyor.
Düşleri resimlerinde
BM Çocuk Fonu unIcef , iki ayrı çadırda çocuklara yaşadıkları bu travmayı bir an olsun unutturmak adına faaliyet yürütüyor. Çocuklar burada resim çiziyor, oyun oynuyor. Örgütten bir yetkili ile sohbet ediyorum, günde 150-160 çocuğun geldiğini anlatıyor ve ekliyor; “Korkuyorlar, yaşananlara adapte olabilmeleri için zaman gerek. Ve evet ne yazık ki küçük olmalarına rağmen durumun farkındalar”. Yaptıkları resimlerde çoğunlukla ev ve annelerini çizdiklerini aktarıyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden Alexandre Krause, kampa yaz aylarında günde yaklaşık 6 bin kişi geldiğini söylüyor. Sığınmacı sayısının özellikle iyi hava şartları nedeniyle Ağustos ayında arttığına işaret ediyor.
İnsanca yaşamak...
Treni bekleyenlerden biri de 17 yaşındaki, savaş yüzünden liseyi bırakmak zorunda kalan Suriye, Kamışlı’dan Abdülsamet. “Hakkımı istiyorum, insanca yaşama hakkımı... Bir ulaşayım güvenli bir ülkeye ki bu Almanya olabilir, hayatımı yaşayacağım” diyor.
Biraz ileride yine Suriyeli bir aile, Alaaddin 27 yaşında, eşi Emine ve 2 yaşındaki çocuklarıyla bu tehlikeli göç için yollara dökülmüşler. Ülkeyi iş, aş yoktu, bir de IŞİD geldi, artık yaşanacak gibi değil diye terk etmişler. İzmir’den kaçakçılara kişi başı 1200 dolar ödeyerek botla Yunanistan’a geçmişler. “7.5 metrelik teknede 60 kişiydik” diyor.
Öncelik Suriyelilere
Bir genç yanıma geliyor, isyanda belli. Iraklı 23 yaşındaki Hişam; “Yunanistan’da sınırda güvenlik Suriyelilerle diğer sığınmacıları ayrı gruplara sokuyor.” Geçişte Suriyelilere öncelik, kolaylık tanındığını savunuyor. Yunan polisinin kendilerine yönelik kötü muamelede bulunduğunu iddia ediyor, dövdüler diyor.
Kazara Sırbistan!
Tabanovtse’de trenden inen sığınmacılarla açık alanda yürüyoruz... Etrafta hiç Makedonya polisi yok... Burası Makedonya, şurası Sırbistan yazan tabela da... İstasyonda da görmemiştik zaten, sadece bir avuç yardım görevlisi o kadar... Biraz daha yürüyoruz, sonra uzaktan üniformalı biri sesleniyor, üzerime alınmıyorum, yüzlerce kişiyiz haliyle yürüyen...
Hey sen buraya gel diyor sınır polisi. Peki, diye kalabalıktan ayrılıyorum, bazıları kaygılı gözlerle bakıyor, o sırada konuştuğum gruptakilere iyi şanslar diliyorum yolunuz açık olsun, el sallıyorlar arkamdan...
Güler misin ağlar mısın?
Zannettiğim Makedonya polisi tarafından sınırın bittiği alanda durdurulduğum. Ama yanıldığımı çabuk anlıyorum, halihazırda Sırbistan’daymışım... Polis beni biraz ileride, 5-6 güvenlik görevlisinin olduğu araçların yanına götürüyor. Yasadışı geçiş yaptığımı söylüyorlar, gazeteciyim diyorum, haber yapıyorduk diyorum ııhhh... ee etrafta uyarı levhası yok, Makedonya polisi yok, bak şimdi yanımızdan yüzler geçiyor, onlar yasal da ben mi yasadışı diyorum. Telefon konuşmaları, pasaport soruşturması vs..
Ardından içlerinden biri senin meslektaş da başka bir noktada tutuluyor diyor Kaan’a atıf yaparak. Anlıyoruz ki Kaan’ı fotoğraf çekerken görmüşler. Yarım saat bekleyiş, ardından bir cipe bindirilip Kaan’ın tutulduğu yere götürülüş. Bu arada Kaan pasaportunu yanına almamış, haliyle Sırbistan’a geçme niyetimiz yoktu ki... Çantası kampın önüne park ettiğimiz arabada...
Sırbistan’ın sınır köyünde sarsıla sarsıla ciple ilerlerken halimize gülelim mi ağlayalım mi bilemiyoruz... Biz araçtayken sığınmacılar yolları aşındırıyor, güvenlik engeline takılmadan...
Götürüldüğümüz merkezde olanlar da bilinçli bir şekilde sınırı geçmediğimizi anlıyor bizce ama nafile, bırakmıyorlar... Bir kez daha ifade veriyoruz, sonra da mahkemeye sevk, Preşovo’ya yola çıkış. Preşovo’nun sakin sokaklarında, sakinlerinin meraklı bakışları altında ilerliyoruz...
Mahkeme binasındayız, biraz eskilerden kalmış bir görüntü... Hâkime de anlatıyoruz durumu, farkına varmadan sınırı aştığımızı, deli miyiz ki tüm vizelerimiz, izinlerimiz varken yasadışı gündüz gözü kaçak göçek yapacağız... Anlayışlı gözüküyor ancak yasalar diyor, çare yok... Sonuçta para cezasıyla bizi bırakıyorlar.
Yürüyerek dönüş
Güvenlik güçlerinin derdi şimdi bizi nasıl geri gönderecekleri, hadi diyor bir tanesi artık buradan dönersiniz. Aldığınız yere bırakın bari diyecek oluyoruz, nasıl bulalım buradan araç. Hadi bulduk, Makedonya’dan nasıl gireceğiz, Kaan’ın yanında pasaport yok ki... Hâkim sağolsun devreye giriyor... İki polis aralarında konuşuyor, sonunda bizi daha tenha olan bir diğer sınır noktasından bırakmaya karar veriyor. Haydi yine araca... Sınıra varınca bir güvenlik görevlisi bizi alıyor, yayan yola devam. Etraf ağaçlarla kaplı. 200-300 m. kaldı diyor görevli, sonra hop diye duruyor, koyu renk asfaltın bittiği yeri gösterip daha açık renkli alana işaret ediyor, buradan sonrası Makedonya. İn cin top oynuyor... Araba Tabanovtse’de, buradan ne kadar yol var diye soruyoruz, 3-4 km falan diyor. Kaan’la birlikte tabana kuvvet, yeşillikler, ekili araziler, otlayan inekler... Yaklaşık 5 km. açık arazide ilerliyoruz. Uzaklardan Tabanovtse’deki çadırların beyazlıkları gözüktü, biz de bir sevinç sormayın gitsin...
Tabanovtse’ye yaklaşırken sığınmacıların geceyi bu arazide geçirdiğini ortaya koyan görüntülere de rastlıyoruz... Yakılan ateşten geriye kalan küller, kirlenen giysiler, tüketilmiş gıda ambalajları, içecek kutuları...
10 günlük Naztaan, neşe saçan nazenin
Yerde bir yuvarlak oluşturmuşlar, genç bir çift, yeni doğan, henüz 10 günlük Naztaan babasının kucağında. Afganistan Kahdahar’dan nice tehlikeleri aşıp, Yunanistan’da dünyaya merhaba diyen bebekleriyle yeni, güvenli bir yaşam umudundalar. Naztaan’ın ablası minik Nazenin öyle mutlu ki, ailesi yanında. Gülücükler saçıyor, öpücükler yolluyor.
Trenin geleceği saat yaklaşıyor, kalabalık hareketleniyor. Çevredeki güvenlik güçleri, bekleme süresi uzarsa kuyruktakiler arasında gerginlik patlak verebilir kaygısıyla sık sık daha trenin gelmesine vakit var, yavaş yavaş tek sıra oluşturun diye anons yapıyor. Ve nihayet tren ufukta görünüyor, sonra yine gruplar eşliğinde Tabanovtse istikametinde umut yolcuları vagonlara doğru gruplar halinde alınıyor.
Trenin kalkması öncesinde genç bir sığınmacı yanımıza gelerek sanki sıradan bir adres sorarmışcasına “Hangi sınır kapıları açık biliyor musunuz, nereden gideyim” diyor. Yanıta göre gelecek hayatının rotasını çizecek belki de...
YARIN: SIĞINMACILARIN YARDIM MELEĞİ LENCE